YENİ-İL TÜRKMENRİ
Osmanlı İmparatorluğu döneminde
YENİ-İL KAZASI VE YENİ -İL BEĞDİLİ TÜRKMENLERİ ( 1548 -1653 )
Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ
Yirmi dört Oğuz boyundan biri olan Beydililer, Harezmşah Devleti’ni kurdu. Ayrıca Safevi ve Akkoyunlu Devletleri ile Dulkadir Beyliği’nin kurulmasında etkili oldu. Aslen Orta Asyalı olan Beydililer, 1200’lü yıllarda Anadolu’ya geldi. Anadolu’ya yerleşen Beydili Aşireti ve ona tabi oymaklar, Osmanlı Devleti’nde zorunlu iskâna tabi tutuldu. Bu iskânlardan biri 1691 yılında yapılan Rakka iskânıydı. Bu zorunlu iskâna uymak istemeyen bazı Beydili oymakları yerleştirildikleri bölgelerden kaçarak farklı yerlere dağıldı. Osmanlı Devleti, kaçan bu aşiret mensuplarını tekrar iskân bölgesine yerleştirmek için çeşitli tedbirler aldı.
Alınan bu tedbirlere rağmen Beydili Aşireti’ne mensup bazı oymak ve aileler iskân bölgelerinden kaçmaya devam etti. İskan bölgelerinden kaçan Beydililer, gittikleri yerlerdeki yaşam tarzlarına ve kültürel yapıya uyum sağladı. Bundan dolayı o bölgelerde varlıklarını XXI. yüzyıla kadar sürdürdü. XXI. yüzyılda Beydili Aşireti’ne mensup aileler Halep , Rakka, Ankara, Ağrı, Adıyaman, Çorum, Denizli, Erzurum, Erzincan, Gaziantep, Gümüşhane, Iğdır, Isparta, Kars, Karaman, Karabük, Mardin, Mersin, Samsun, Sivas, Şanlıurfa ve Yozgat gibi illerde varlıklarını devam ettirmektedir.
Arşiv belgelerinde aşiretler, aşiret, cemaat ve oymak gibi isimlerle zikredilmiştir.
Belli bir soya mensup insanların oluşturduğu aşiretler, genellikle özgürlüklerine düşkün oldukları için göçebe bir yaşam tarzı sürdürürdü. Göçebe hayatı benimseyen aşiretler, bulundukları bölgelerde daha çok hayvancılıkla uğraşırlardı. Aşiretler, göçebe hayatı sürdürmek ve sahip oldukları hayvan sürülerini besleyebilmek amacıyla yılın belli dönemlerinde yaylak ve kışlaklar arasında göç ederdi. Bundan dolayı bu aşiretlere konargöçer denirdi. Bu göç hareketleri sırasında geçiş yolları üzerinde bulunan tarlalara hayvanların girmesiyle yerleşiklerin ekinleri zarar görürdü. Aşiretlerin bu tür davranışları eşkıyalık olarak algılanır ve yerleşiklerle konargöçerler arasında ciddi sorunların ortaya çıkmasına neden olurdu. Hayat şartlarının zorluğu, hayvanların bakımı, beslenmesi, korunması, hayvanların hastalanması, hastalıkların iyileştirilmesi, hayvan ürünlerinin üretimi ve bu üretim sırasında uygulanan yöntemler aşiret üyelerinin tecrübe edinmelerine neden olurdu. Bu tecrübe, aşiretlerin zorlu hayat şartlarına karşı daha dayanıklı olmalarını sağlardı.
Güçlü akrabalık bağlarını sürdüren aşiretler, her türlü dış tehdite karşı birlikte hareket ederdi. Orta Asya’da göçebe hayat süren Türkler, 1071 Malazgirt Savaşi´ndan sonra gruplar halinde Anadolu’ya göç etti. Beydili Aşireti’nin de içinde bulunduğu bu göç hareketleri, Moğol baskısı ile daha da hızlandı. Anadolu’ya göç eden Beydililer ve diğer Türk boyları yerleştikleri yerlerde cami, medrese, han vb. birçok mimari eser yaptı. Yapılan bu eserlerle Türk boylarının yerleştikleri bölgeler birer Türk ve İslam yurdu haline dönüştü. Göçler neticesinde Anadolu ve Mezapotamya gibi bölgelere yerleşen Beydili Aşireti, buralarda varlıklarını XXI. yüzyıla kadar devam ettirdi.
Yakın Doğu’ya Türk göçlerinin başlangıç tarihi net olarak bilinmemektedir. Ancak 7. Yüzyıldan itibaren Oğuz boyları akıncılarının Irak ve Suriye’de görünmeye başladığı ve yoğun Türk göçlerinin 10. ve 11. yüzyıllarda gerçekleştiği bilinmektedir. Özellikle Halep, Lazkiye, Trablusşam ve Asi Irmağı vadisi boyunca Hama, Humus ve Şam bölgesinde yerleşim yoğunluk kazanmıştır.
1906’da yayınlanan Halep Vilayeti Salnamesinde günümüz Suriye coğrafyasında ne kadar Türk’ün yaşadığına ilişkin verilere rastlanmaktadır. Belgede, Halep’te yer alan Türk mahallelerinin adları sayılmaktadır. Halep dışında 350 Türk köyünün varlığı belgede yer almaktadır.
Buna göre Halep şehri ve çevresinde 200 bin, Lazkiye bölgesinde 150 bin, Telkere civarında 50 bin, Kuneytra (Golan) bölgesinde 100 bin ve diğer bölgelerde 300 bine yakın Türk yaşamaktadır. Böylece belgeden 20. yüzyılın başlarında Suriye’de 1 milyona yakın Türk’ün yaşadığı anlaşılmaktadır.
Günümüzde Suriye Türkmenlerinin nüfusuna ilişkin resmi veya bilimsel araştırmalara dayalı rakamlar bulunmamaktadır. Son resmi sayıma göre Suriye’nin nüfusu yaklaşık 23 milyondur. Bu nüfus içinde Türkmen nüfusuna ilişkin farklı rakamlar verilmektedir. Suriye Türkmenlerinin ifadelerine göre Türkçe konuşan Türkmen sayısının yaklaşık bir buçuk milyon, Türkçeyi unutmuş Türkmenlerle beraber sayının 3,5 milyon civarında olduğu olduğu belirtilmektedir.
Suriyenin iç kısmında Hama, Humus ,Şam ,Daraa ,İdlip gibi şehirler ve kentlerde bazı Türkmenler dillerini unutmuş olan kimliklerinin bilincinde olmakla birlikte yaşadıkları bölgenin dili, kültürü ile bütünleşmiştir. Ancak Türkmen kimliklerinin bilincedirler. Suriye’de büyük gruplar halinde yaşayan Türkmenler, milli benliklerini koruyabildikleri halde küçük gruplar halinde yaşayanlar önemli ölçüde Araplaşmıştır. (İç savaş öncesinde) Halep’te 975 bin, Humus ’ta 835 bin, Şam’da 460 bin, Lazkiye’de 385 bin Hama ’da 350 bin, Rakka’da 120 bin, Dera’da 75 bin, Tartus’ta 50 bin, Kuneytra’da 50 bin İdlip’te 25 bin ve diğer bölgelerde 175 bin Türkmen yaşamaktadır.
Dini yapıya bakıldığında Suriye Türkmenlerinin büyük çoğunluğu Sünni Hanefi mezhebine mensuptur. Çok az sayıda Alevi Türkmen bulunmaktadır. Suriye Türkmenlerinin konuştukları diller Arapça ve Türkçedir. Türkiye Türkçesine çok yakın bir Türkçe konuşulmaktadır.
1548 tarihli tapu defterinde ili grup halinde Yeni-il´de bulunduğu görülen cemaatin, vakıf mülhakatından Deve-Taş yurdunda yaylayan ve 1452 akça koru resmi ile 2289 akça yaylak resmi veren grubu, neferen 75 nüfusa Boz-Öyük yurdunda yaylayan ve 1485 akça koru resmi ile 2002 akça yaylak resmi ve Alaca-Han yurdunda yaylayan ve 1485 akça koru resmi ile 2207 akça yaylak resmi veren diğer bir grubunun ise, neferen 62 nüfusa malik olduğu kaydedilmiştir .
1641-42 tarihinde nüfusu tespit edilemeyen Beğdili cemaatinin ,Yeni-il nahiyesine bağlı Kızıl-Öyük yurdunu 120 akça, Boz-Öyük yurdunu 1485 akça ve Alaca-Han yurdunu yine 1485 akça mukabilinde yayladığı belirtilmektedir.
Beğdili cemaati mensuplarının 1101(1690)´de, başlarında Firuz Bey-oğlu Şahin Bey, Şedid-oğlu Topal Assaf Bey, Beğmişlu Hacı Ali oğlu Ganim Bey, Kör Nasır Bey, Yüz Hatim Ağa-oğlu Hasan Bey, Seyf Han Bey, Ebu Seyf-oğlu Mirza İsmail Bey, Kara-Şeyhlil Kızıl İdris-oğlu Musa Bey, Şeyh Musa Kethuda, Şah İsmail-oğlu Mehmed Bey, Boz-Koyunlu Murtaza Kethuda, Boz-Koyunlu Ahmed Kethuda, Kara-Şeyhlu el-İys oğullarından Kenan ve Kessal Bey, Kırgıl Yahya-oğlu ve Döğerli Yedi Bey olmak Üzere Avusturya seferine çağrıldıkları görülmektedir.
1583 tarihli tapu defterinde Beğdili kabilesinden Emtileklü ye tabi olarak, Yellüce yurdunda yaylayan ve 26 mücerret, 35 müzevveo nüfus ile 126 akça vergi hasılına malik olan oemaatin, 1641-42 tarihinde Hacı Ali Oğlu El-Ganim Kethuda idaresinde 35 hane nÜfusa sahip bulunduğu kaydedilmiştir.
1648´ de Hacı Ali El-Ganim Kethuda ideresinde olan grubunun, Pehlivan-oğlu Mustafa Bey kefaletinde 89 riyal guruş ve Süleyman Kethuda idaresinde olan grubunun ise, 77 riyal guruş bakayaeı vardı.
Evahiri Safer 1102(24 Kasım-3 Aralık 1690) tarihinde, Rakka Beylerbeyisi Hüseyin Paşa´ya gönderilen bir hükümden anlaşıldığına göre, cemaat mensuplarının Arap aşiretlerinin istila ve şekavetlerine karşı bir sed teşkıl etmek maksadıyla, Fırat nehrine karışan Belih nehri kenarındaki Akça -Kal´a ve Aynı Rız´den Rakka´ya kadar olan yerlere, Hacı Ali oğlu Ganim Kethuda idaresinde neferen 500 nüfus ile iskan olunduğu fakat cemaat menauplarıdan bazı kimselerin eşkıyanın şekaveti karşısında Rum vilayetine kadar geldiği görülmektedir.
kaynak
İlhan Şahin, Yeni-il Kazası ve Yeni-il Türkmenleri (1548-1653), İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Yeniçağ Tarihi Kürsüsü, Doktora Tezi, İstanbul 1980.
|