LÜBNAN’DA UNUTULAN TÜRKMENLER |
LÜBNAN TÜRKMENLERİ
Türkiye sınırları dışında kalmış, dünyaya gözlerini başka ülkenin vatandaşları olarak açan Osmanlı torunlarının, hayat hikâyesi çok eskilere dayanıyor. Türkler, Lübnan’da yaklaşık bin senedir hem idâreci hem toplum olarak yaşıyor.
LÜBNAN’DA İLK TÜRK HÂKİMİYETİ
IX. yüzyılın son çeyreğinde ilk kez bir Türk devleti Tolunoğulları’nın hâkimiyetine geçen Lübnan, ardından İhşîdîler’in idâresi altına girdi. Bölge 969’dan itibaren tedrîcî olarak Fâtımîler’in hâkimiyetine geçti. Kısa süreli ve istikrarsız Selçuklu hâkimiyeti (1078-1117) döneminde yaklaşık 15 bin Türk buraya yerleştirildi.Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin 1187’deki Hittîn zaferi ve ardından 1189’da Kudüs’ü fethinin ardından Lübnan’ın sahil kesimi hariç bölge Türk hânedanı Eyyûbîlerin elinde geçti.
STRATEJİK YERLERE TÜRK AŞİRETLERİ YERLEŞTİRİLDİ
Memlûk Sultanı Baybars ve Kalavun döneminde Lübnan’daki Haçlı hâkimiyetine son verildi. Memlûklar, XIV. yüzyıl başlarında bölgeye bazı Türk aşiretlerini yerleştirdi. Lübnan, XIV. yüzyıldan itibaren güçlü Memlûk hâkimiyeti altında istikrarlı bir dönem geçirdi.
Lübnan, 1516’da Yavuz Sultan Selim’in Suriye-Mısır seferi sırasında Osmanlı hâkimiyetine girdi. Yine bu dönemde hac yolunu korumak gayesiyle Suriye ve Lübnan’a bazı Türk aşiretleri yerleştirildi. Kısa süreli Mısır idaresi (1832-1840) hâricinde Osmanlı yönetimi 1918’e kadar sürdü.
TÜRKLER KENDİ KADERİNE TERK EDİLDİ
Lübnan, 1918 Ekim başında İtilaf kuvvetlerince işgal edildi. Ekim 1918’den Lübnan bu tarihten itibaren bağımsızlığını kazandığı Kasım 1943’e kadar Fransız yönetiminde kaldı. Burada kalan Türkler de kendi kaderine terkedildi.
1989’da adı bilinmeyen bir subayın emri altındaki bir Türk askerin Lübnan’daki büyükelçiliğimize gelmesi, Lübnan’daki Türk varlığı ile ilk tanışmayı gerçekleştirmiş. Bu tanışma ne yazık ki ancak 2007’de kemâlâta ermiş.
Tarihsel olarak bakıldığında Türk varlığının şümulünün Selçuklular dönemine dayandığı görülmekte. Charles Winslow, Lübnan üzerine yaptığı çalışmasında şu ifadelere yer vermektedir: “Lübnan Dağı’na hâkim olan Memlûklar 12. yüzyılda Kisrivan’dan Trablusşam’a kadar olan alanı kendi içinde bölgelere ayırdıktan sonra bazı stratejik bölgelere Türk aşiretlerini yerleştirmiştir.” Lübnanlı tarihçi Kemal Salibi de “A House of Many Mansions” isimli kitabında Türklerin, Lübnan’a Memlûklar tarafından yerleştirildiği açıkça belirtilmektedir.
Son dönemlerde Ortadoğu’daki karışıklıklardan en çok etkilenen ülke olan Lübnan aynı zamanda geçmişten günümüze Türk varlığının etkin olduğu bir coğrafya özelliğine sahiptir. Ortadoğu’da Türklerin varlıklarına yönelik kesin bilgiler, Türk yerleşiminin Anadolu ile eş/yakın zamanlı olduğunu bildirmektedir. “Sultan Alp Arslan’ın eniştesi Erbasan’ın, Sultan’a isyan ile Bizans’a sığınması üzerine, beraberindeki Kurlu, Atsız ve kardeşleri, Şöklü vs. gibi beyler, Anadolu’da fetihlere devam etmeyerek, kumandaları altındaki Türkmenlerle Mısır Fatımî hȃkimiyetinde bulunan Filistin’e geldiler (1070). İlgili kaynaklarda ‘Filistin’e giren ilk Türkler’ olarak nitelenen ve 3-4 bin çadır halkından oluşan bu Türkmenlerin başında Kurlu Bey bulunuyordu. Kurlu Bey, beraberinde yukarıda adları geçen bey ve Türkmenlerle Taberiye Gölü’nün doğusundaki Balkȃ ve yöreleriyle Nûman kalesini fethederek yerleştiler. Daha sonra o, bugünkü İsrail ülkesinde bulunan ve Kudüs’ün 50 km. Batısındaki Remle ve yörelerini de fethetti. Göçebe Arapların yağmaları sebebiyle harap ve ıssız bir duruma gelen Remle’yi imar eden Kurlu Bey, burasını başkent yaparak Büyük Selçuklu Devleti’ne bağlı bir Türkmen Beyliği kurdu. (Sevim 1989: 24-25).” Kurlu Bey’in, başta zeytin üretimi olmak üzere bölgeyi tarımsal üretime dayalı olarak kalkındırdığı bilinmektedir.
Selçukluların hakimiyetinin doğuya yönelik olarak da genişlemesi bölgedeki Oğuz yerleşiminin, bu dönemde yoğunluk kazanmasına sebep olmuştur. Türk nüfus, sonrasında, Moğollar’ın Anadolu’yu hakimiyetleri altına almaya çalıştıkları 13. yüzyılın ilk yarısında, Türkmenlerin bölgeye akın etmeleri sonucu yoğunluk göstermiştir.
Bu dönemde Türkmenlerin çoğunun göçebe yaşam anlayışını benimsedikleri bilinmektedir. Selçuklu Devleti’nin güçlenmesinde ve gelişmesinde önemli rol üstlenmiş olan Oğuzlar/Türkmenler, Orta Aysa kaynaklı göç dalgalarıyla güçlenmekte ve fethettikleri bölgede Türk İslam Medeniyeti’nin etkin olmasına hizmet etmiş oluyorlardı. Özellikle Emeviler ve Abbasiler döneminde orduda görev alan Türkmenlerin bölgedeki yerleşimler, Bekaa Vadisi’ndeki orta yaş üstü eğitim almamış kaynak kişilerin, kendi kökenlerine ilişkin verdikleri cevaplarla da desteklenmektedir. Ortadoğu’daki İslam ordusu içinde varlık gösteren Türklerin, Abbasi Halifeliği döneminde askerî bürokrasinin çoğunu temsil etmelerine karşın, bugünkü Lübnan sınırları içerisindeki yerleşimine ilişkin somut ve bilimsel bir kaynağa henüz ulaşılamadığı için ülkedeki Türkmen varlığını bu döneme dayandıramamaktayız.
Baalbek’teki tarihî Emevi Cami’si civarındaki rehberlik yapan çocukların çoğu ‘savaşçı Türklerle buraya hakim olan Emeviler’ ifadesini kullanmaktadır. Bu durum bir kanaatin belirtisi niteliğinde olsa da bilimsel değer yüklenemeyecek kadar afakîdir. Ancak konar-göçer hayat tarzının hakim olduğu ve Ferganalı, Buharalı, Harezmli ya da kısaca Horasanlı adlarıyla tanımlanan ve Memlük Hanedanı Ordusu’nda da etkili olan Türklerin kesin olmamakla beraber bugünkü Lübnan sınırları içerisine yerleşmeleri ihtimal dahilindeki öncü Türk yerleşimi olarak değerlendirilebilir. 10,452 km2 yüzölçümüne sahip Lübnan, Suriye’deki iç karışıklıklar dolayısıyla en çok göç alan ülke olmuş ve % 50 oranında artan nüfusu ile günümüzde yaklaşık 6,000,000’luk bir nüfusa sahiptir.
Bu durumun yanı sıra ülkede güvenlik zaafiyeti had safhadadır. Lübnan devletinin resmi güvenlik güçleri farklı etnik, dinsel, siyasal grupların denetimindeki çoğu yerleşim birimlerinden neredeyse tamamen çekilmek durumunda kalmıştır. Bu durum ülkenin turizm ve ticaret gelirlerini belirgin bir şekilde azaltmıştır. Böylelikle ülkenin büyük şehirlerinde dahi sıklıkla karşılaşılmak zorunda kalan saldırılar, çatışmalar, Lübnan Türkleri ve Türkiye ile ticari ya da kültürel ilişki içerisinde bulunan kurum, kuruluş ve kişileri can güvenliğinin bulunmamasına varacak düzeyde tehlikeye düşürmüştür.
Lübnan’da siyâsî dengelere zarar verir düşüncesiyle 1932’den beri nüfus sayımı yapılmamış. Osmanlı ana coğrafyasına bu kadar yakın olan bir yerleşim yerinde Türk izlerinin olmaması mümkün mü? Nitekim Lübnan’da yaklaşık 400 bin Türk yaşıyor ve bu Türklerin varlığından 1989’a kadar haberdar olunmamış.Farklı etnik kökene ve dinî inanca sahip kişilerin bir arada yaşadığı Lübnan’da, belirtilen Türk nüfusun 17,500’ünü, Anadolu ile eş zamanlı olarak Lübnan’ı da yurt tutan Türkmenler oluşturmaktadır. Bu yazı, Lübnan Türkmenleri ile dilleri üzerine, saha çalışmasından elde edilen verilerin bazı sonuçlarını içermektedir.
2. Günümüzde Lübnan’daki Türkmen Yerleşim Bölgeleri ve Kullanılan Türkçenin Genel Özellikleri
Günümüz Lübnan Türklerini 5 ayrı başlık altında sınıflandırabiliriz: Akkar Türkleri, Baalbek Türkleri, Girit Türkleri, Türkiye Muhâcileri ve Suriyeli Türkler, Çerkesler ve diğerleri.
11. yüzyılda İslamiyet’i benimsemelerinin ardında ‘Türkmen’ olarak adlandırılan Oğuzların, Lübnan’da yerleşik hayata geçmeleri yaklaşık 50 yıl öncesine dayanmaktadır. Bu bilgiye dayalı olarak, Lübnan Türkmenlerinin son 50 yılda kendileri dışındaki topluluklarla ve devletle olan ilişkisinin yoğunlaştığı ve dış etkilere açık bir yapıya büründükleri belirtilebilir. Ülkenin yakın geçmişinde yaşanan iç savaşın ve günümüzde gün geçtikçe daha karmaşık bir hȃl alan toplumsal yapıya dayalı çatışmaların hemen her yerde görülebildiği Lübnan, yoksulluğun hakim olduğu çoğunluğa karşın aşırı lüksü de barındıran bir çelişkiler ülkesi görünümündedir. Çelişkileri barındıran karmaşık yapı sadece ekonomik boyutta değil dil ve kültür boyutunda da Lübnan’da varlığını belirgin bir şekilde hissettirmektedir. Nitekim vatandaşlarının çoğu Arapça konuşmalarına rağmen söz varlığında sıkça Fransızca, İngilizce ve Farsça kullanan Lübnanlıların, kelime üretiminde sıklıkla yabancı dillerin kurallarından yararlandıkları gözlemlenmiştir. Ülkedeki her kesimin söyleminde rahatlıkla gözlemlenebilen kod kopyalamaları Türkmenlerin dilinde de yüksek oranda tespit edilmiştir. Ülkenin başkenti Beyrut’ta (yaklaşık 300 kişi), ikinci büyük kenti durumundaki Trablus’ta (yaklaşık 2,300 kişi) ve Trablus yakınlarındaki Dunniye’de (yaklaşık 400 kişi) bulunan Türkmenler daha çok, Lübnan’ın kuzey sınırında bulunan Akkar bölgesi ile ve bugün için Suriye Türkmenlerinden önemli derecede göç almak durumunda kalan Bekaa Vadisi içerisinde, Baalbek bölgesindeki köylerde yaşamaktadırlar.
1. Beyrut Bölgesi Türkmenleri ve Dilleri
Lübnan’ın başkenti ve en büyük yerleşim birimi olan Beyrut, ülkeye 1940 sonrasında Türkiye’den, çalışma amacıyla gelip buraya yerleşmiş bulunan yaklaşık 30.000 Türk’ü barındırmasına karşın, Türkmenlerin dağınık ve düşük yoğunluklu yerleşimine ev sahipliği yapmaktadır. Yaklaşık nüfusları 300 olan Beryut Türkmenleri, şehrin muhtelif mahallelerinde yaşamaktadır. Türkmenler, iç içe yaşadıkları Arap nüfusun etkisi, ülkenin eğitim politikası ve kendilerine yönelik sosyal (zaman zaman şiddete dayalı) baskı uygulayan terör örgütü ve Ermeni nüfus kaynaklı çekincenin de etkisiyle, günümüzde Türkçeyi tamamen kullanamaz durumdadır. Yaşlı nüfusun Arapça, genç nüfusun ise Arapçanın yanı sıra düşük düzeyde İngilizce ve Fransızca konuştuğu Beyrut Türkmenleri için Türkçe ölü dil özelliği taşımaktadır. Dil ölümünün gerçekleştiği Beyrut Türkmenleri içerisinde orta yaş üstü kişilerin bir kısmı kökenlerini tanımlayabilirken, diğer bölümü ile genç nüfus ise büyük ölçüde kendisini ‘Lübnanlı, aslen Türk olan Arap, Lübnan Arabı, Müslüman Sünni’ olarak tanımlamaktadır. Tamamı Lübnan vatandaşı olan Beyrut Türkmenleri, öncelikle öğrenimleri dolayısıyla Arapça ve Fransızcaya dayalı tahsilleri ve Araplarla olan beşeri ve ticari münasebetleri dolayısıyla Türkçeyi kullanamaz duruma gelmişlerdir. Bir kısmı polislik ve askerlik görevini icra eden Türkmenlerin büyük bir bölümü küçük esnaflık yaparak geçimlerini idame ettirmektedir. Arapçayı aksan farklılığını belirleyebilecek düzeyde başarıyla kullanan Beyrut Türkmenleri, son yıllarda Türkçe öğrenimine ilgi duymakta ve bu doğrultuda şehirde bulunan Yunus Emre Kültür Merkezi ile bazı özel kurslara ilgi göstermektedirler.
2. Trablus Bölgesi Türkmenleri ve Dilleri
Ülkenin ikinci büyük şehri olan Trablus, başkent Beyrut gibi karmaşık bir demografik yapıya sahip olmamakla beraber mezhep çatışmalarının sıkça yaşandığı tarihî bir şehirdir. Nüfusunun tamamı Müslüman olan Trablus’ta Fransızca, Arapçadan sonra ikinci derecede etkinliğe sahiptir. Şehirde Fransız Kültür Merkezlerine en az ilgiyi Türkmenler göstermektedir. Trablus, ülkenin Fransız hakimiyeti döneminde gerçekleştirilen yoğun tahribata rağmen tarihî Türk mimarisinin (Osmanlı) örneklerinin şehrin hemen her sokağında görülebildiği bir Türk şehri özelliği taşımaktadır. Trablus’ta; Türkmenî (Yaklaşık 900 kişilik nüfuslarıyla şehirde yaşayan en kalabalık Türkmen ailesidir.), Türk, Sultanizade, (El) Assef, (El) Receb, (El) Salih, (El) Şehher, (El) Aveyda, Cebahancı, Bezirbeşi, Tahsildar, Defterdar, Bayraktar, Yağmur, Doğan adlı büyük Türkmen aileleri bulunmaktadır. Bu ailelerin genç kuşak temsilcileri Arapçanın yanı sıra İngilizceyi ve Fransızcayı rahatlıkla kullanabilirken Türkçe iletişim kuramamaktadır. Trablus içerisinde sekiz alt yerleşim biriminde (Tıbbenî, Bıddevî, Menkubîn, Abu Sarma, Kubbe, Al Mina, Muharrem, Zahiriye) ikamet eden ve yaklaşık nüfusları yaklaşık 2.300 kişiyi bulan Türkmenler, atalarının Osmanlı Devleti zamanında asker olarak bölgeye geldiklerini sonrasında da burada kaldıklarını ifade etmektedirler. Çoğu, iş yerinde ya da evinde Türkçe öğretimine ilişkin bir kitabı sürekli yanında tutarak en küçük zaman aralıklarında dahi Türkçe öğrenmeye çalışmaktadırlar. Trablus Türkmenlerinin Türkçe sevdalarının bir göstergesi olarak gözlemlenen bu duruma karşın şehirde Türkçe öğretimine ilişkin bir kurum bulunmamaktadır. Sünni Müslümanların yoğunlukla yaşadığı, Trablus’a yakın bir yerleşim birimi olan dağlık Dunniye beldesinin Hevvara ve Ceyrun adlı köylerinde de yaklaşık 400 Türkmen yaşamaktadır. Trablus’ta, başta adı geçen sülaleler olmak üzere genç kuşağı Türkçe bilmeyen Türk fertleri, Trablus’un eğitim ve gelir düzeyinin üst dilimine dahildirler. Ancak Trablus’ta yaşayan Türk varlığı içerisinde İstanbul (bir kısmı Selanik) kökenliler başta olmak üzere kökeni Anadolu dışına dayanan Türkler çoğunluğu oluşturmaktadırlar. Trablus Türkmenleri çoğunlukla, ülkenin eğitim düzeyinde üst seviyesinde (lisans, yüksek lisans mezunu pek çok Türkmen) bulunmaktadır.
3. Akkar Bölgesi Türkmenleri ve Dilleri
Akkar bölgesi, Lübnan’ın kuzey vilâyeti sınırları içinde yer almaktadır. Akkar’da iki Türk köyü bulunmaktadır. Akkar Türkleri, kimliklerini nispeten korumaları, Türkçeyi az da olsa konuşabilmeleri ve Türkiye ile bağları açısından ön plana çıkmaktadır.
Lübnan’da 1988 yılında süren savaş sırasında Türkiye Büyükelçiliğini korumakla görevlendirilen askerlerden birinin (Halid Esad) Türkçe konuşması üzerine Türkiye Cumhuriyeti Beyrut Büyükelçiliği tarafından tesadüfen varlıklarından haberdar olunan Akkar bölgesi (Kuvaşra) Türkmenlerinin yaşadığı bölge olan Akkar’a, Trablus’tan bir buçuk saatlik yolculuk sonrasında iki (bölgenin güvenlik durumuna göre bazen beş) kontrol bölgesinden geçerek an yol üzerinden ulaşılabilmektedir. Ancak Suriye destekli mezhep çatışmalarının hüküm sürdüğü dönemlerde yol üzeri konuşlanan keskin nişancılar dolayısıyla sadece dağ yolu kullanılabilmekte kontrol noktalarının da arttığı bu iletişim güzergahında yolculuğun süresi de iki saati aşmaktadır. Tarihî kaynaklarda ‘Trablusşam Sancağı’na bağlı, Ali Kethüda Cemaati içerisinde, Karakuniye Türkmenlerinin Bayad Boyuna’ (Halaçoğlu 2009: 116) ve ‘Hasan Kethüda v. Muhsin Cemaati içerisindeki Karakuniye Türkmenlerinin Bayad Boyuna yurt olduğu bilinen Akkar’da’ (Halaçoğlu 2009: 1010) Türkmen nüfusun yaşadığı iki belde ve üç köy bulunmaktadır. Görüşme yaptığımız orta yaş üstü Türkmenler tarafından eski adının ‘Göçer Oba’ olduğu belirtilen Kuvaşra ile Aydamun beldelerinin yanında El Devsi, El Dıbbebiye ve Meta Hassan adlı köylerde toplam 15.000 Türkmen yaşamaktadır. Bu nüfusun yaklaşık 300’ünü 2013 yılının başından itibaren Suriye’den gelmek durumunda kalan ve bölgedeki akrabalarının yanına yerleşen Suriyeli Türkmenler oluşturmaktadır. Nüfusunun tamamı Türkmenlerden oluşan Kuvaşra dışında, tarihî ağız özelliklerini yansıtan Türkçenin konuşuru bulunmamaktadır (Aydamun, El Dıbbebiye, Metta Hassan adlı yerleşim birimlerinde genç nüfus içerisinde yaklaşık on genç Türkiye’de yüksek öğrenim gördükleri için Ölçünlü Türkiye Türkçesi’ni konuşabilmektedir.). Farklı yerleşim birimlerinde yaşayan Akkar bölgesi Türkmenlerinin birbirleriyle akrabalık ilişkilerinin olduğu (Baalbek bölgesinde yaşayan Türkmenlerle ise bir akrabalık ilişkisi içerisinde olmadıkları) saha çalışması sırasında tespit edilmiştir. Kuvaşra’da da Türkçenin konuşurlarını giderek yitirdiği, aile içi iletişim için dahi çoğunlukla Arapçanın kullanıldığı (özellikle orta yaş ve altı Türkmenler tarafından) saha çalışmalarımız sırasında gözlemlenmiştir. Görüşme yapılan kaynak kişiler, bu durumu, ülkenin eğitim sistemine ve bazı Türkmen erkeklerinin Arap bayanlarla evlenmeleri dolayısıyla çocuklarla daha çok annenin vakit geçirmesine ve evin beyinin de evde Arapça konuşmaya başlamasına bağlamaktadırlar. Başta Trablus’a olmak üzere ulaşımlarını hayatî tehlike altında sürdüren Akkar bölgesi Türkmenleri, özellikle son dönemde Suriye’de artan çatışmalardan da olumsuz etkilenmektedir. Saha çalışmalarımız sırasında sınıra birkaç yüz metre uzaklığında bulunan yerleşim birimlerinde eksik olmayan (ağır) silah sesleri ve köye düşen bombalar, Türkmenler tarafından günlük hayatın sıradan unsurları içerisinde addedilmekle birlikte özellikle genç nüfusun ruh halinde önemli tahribata yol açmıştır. Bu belirleme derlenmiş metinlerde somutlanmaktadır.
4. Baalbek Bölgesi Türkmenleri ve Dilleri
Baalbek Türkleri dışa kapalı bir toplumdur ve aşiret olarak örgütlenmiştir. Bu bölgedeki Türkler, Baalbek şehrine yayılmış; hayat tarzları, kültür ve sosyo-ekonomik düzeyleri yüksek ve diğer Türklere göre Türkçe’yi daha düzgün konuşuyorlar.
Ülkenin en verimli ovası özelliğine sahip Bekaa Vadisi içerisinde bulunan Baalbek bölgesinde Duris, Nanaiyye, Addus, Hadidiye, Şeymiye ve Al Kaa adlı yerleşim birimleri içerisinde toplam 8.700 Türkmen yaşamaktadır. Belirtilen yerleşim birimlerindeki saha çalışmalarımızda arkaik Türkçe sözcüklerin ve eski Türk geleneklerinin halen yaşatıldığını gözlemlenerek kayıt altına alınmıştır. Akkar bölgesinde olduğu gibi Suriye’de yaşanan sıkıntılara dayalı olarak 2013 yılı başından itibaren yaklaşık 10.000 Türkmen bölgedeki akrabalarının yanına gelerek ve Lübnan’a tekrar yerleşmek durumunda kalmışlardır.
Bu bağlamda, Lübnan’da en yüksek sayıdaki Türkmen göçünü alan bölgenin Baalbek Bölgesi olduğunu belirtebiliriz. Zira Suriye’den göç edip bölgeye yerleşen Türkmenlerin önemli bir kısmı ya Lübnanlı olup sonradan (evlilik, iş vb.) Suriye’ye göç etmişlerdir. Bölge içerisinde her yerleşim biriminin Türkmen göçü aldığını ancak en çok göçü El Kaa köyünün (yaklaşık 1.000 kişi) aldığını belirtebiliriz. Uzun yıllar boyunca farklı terör örgütlerinin hakimiyeti altındaki Bekaa Vadisi’nin her yerinde günümüzde, kesin Hizbullah hakimiyeti ve bu örgütle birlikte hareket eden El-Muhaberat görevlilerinin varlığı hemen her yerde gözlemlenebilmektedir. Doğu ve Batı Lübnan dağlarının doğal set oluşturduğu ve korunaklı vadide yol boyunca resmȋ ve gayr-ı resmȋ çok sayıda güvenlik kontrol noktası bulunmakta hatta güvenlik bahaneli muhtelif gerekçelerle bölgenin ulaşımı zaman zaman kesilebilmektedir. Geceleri artan güvenlik zafiyeti içerisinde yaşamak durumunda kalan savunmasız Baalbek bölgesi Türkmenlerinin son aylardaki mağduriyetleri artmıştır. Bölgedeki Türkmenlerin büyük bir çoğunluğu Türkçe iletişim kurabilmekte ve yarıya yakın bir kısmı da günlük hayatlarında Türkçe konuşmaktadırlar.
Bu bölgede yaşayan Türkmenlerin de Türkiye sevgisi, yaşam alanlarında rahatlıkla gözlemlenebilmektedir. Kendilerini Lübnan’ın kuzey bölgesindeki Türkmenler gibi ‘obaçı’ ve ‘Türkmen’ olarak tanımlayan ve Türkçe konuşan bu insanların günlük hayatlarında yaşattıkları Türk kültürünün izlerini gözlemlemek mümkündür. Yaşatmaya çalıştıkları Türk kültürünün yanı sıra kökenlerine ilişkin çeşitli tarihi bilgilere de vakıf olan Türkmenlerin bir kısmının başta elektrik mahrumiyeti kaynaklıları olmak üzere hayli ilkel yaşam koşulları altında mücadele ettiklerini belirtebiliriz.
Duris’te yaşayan Türkmenler, kendilerinin Karakoyunlu Türkmen Obası olduklarını, Akkoyunluların Lübnan’ın dışında kuzeyde kaldıklarını (Suriye ve Irak) belirtmekteler. Çocuklarına atalarının (çocuğun dedesinin) adının verilmesi ülkedeki diğer Türkmenlerde olduğu gibi Duris’te de yaygın bir gelenektir. Duris’teki Türkmenler, Lübnan’daki tüm Türkmenler gibi Divanü Lügat’it-Türk’te ‘Fars, yabancı’ anlamıyla karşılanan ‘tat’ kelimesini Araplar için kullanmaktalar. Ülkedeki yabancı unsuru bu kelimeyle karşılayan Türkmenler, üzülerek çocuklarının artık Türkmence değil Tatça konuştuklarını belirtmektedirler. Düğün, doğum ve ölüm törenlerine ilişkin alışkanlıklarından geleneksel Türk kültürünü düşük oranda da olsa yaşatan bölge Türkmenleri, Lübnan’da yaşayan Türkler içerisinde maddȋ yönden en sıkıntılı kesimi oluşturmaktadırlar.
Bölgede hiç olmazsa bir tane Türkçe eğitim kurumu olmasını isteyen Baalbek bölgesi Türkmenleri, bu doğrultuda mekan tahsisini de gönderilecek öğretmenin barınma ve gıda ihtiyacını kendi imkanları ile karşılamak istemektedirler. Ancak güvenlik sorununun sürekli bulunduğu bölgeden saatler süren yolculuğu göze alarak Beyrut’ta Türkçe öğrenmek üzere vakit ve emek harcayan Türkmenlerin varlığı da saha çalışmaları sırasında gözlemlenmiştir.
5. Giritli Türkler
Giritlilerin hikâyesi oldukça uzun ve çilelerle dolu. Osmanlı döneminde Girit kaybedilince, Türklere rahat vermez Rumlar. İki seçenek bırakırlar onlara. Ya dinlerini değiştirip topraklarından ayrılmayacaklar ya da göçmek zorunda kalacaklar. 1898’de başlayan göçler 1924’e kadar devam eder. Giritlilerin büyük bir kısmı İzmir ve Mersin’e yerleştirilirken bir kafile de Trablus ve Şam’a gönderilir. Sultan II. Abdülhamid Hân Hazine-i Hassa’dan para harcayarak muhâcirler için burada Hamidiye köyünü inşa eder. Girit göç öye yerleştirilir. Lübnan´da bulduğu Türkler, dinlerini değiştirmemek için terk-i diyar edenler.
1. Dünya Savaşı ile birlikte Osmanlı; Suriye ve Lübnan topraklarını kaybeder. Sınırlar yeniden çizilince Hamidiye köyü Suriye tarafında kalır. Böylece Trablus’taki Giritliler ile Şam’dakiler ayrılır. Akrabalar arasında iletişim günümüzde yok denecek kadar az. Lübnan’da kalan Giritliler, hep Girit’e tekrar dönmeyi beklemiş. Ancak Osmanlı’nın yıkılmasıyla umutları tükenmiş ve Trablus’taki mahallelerine hapsolup kalmışlar. Lübnan’da 1975’te başlayan ve 1990’a kadar devam eden iç savaşta Giritliler büyük bir zarar görmemiş; ancak bu durum onların bulundukları alanın dışına çıkmasını hep engellemiş. Lübnan’da yaklaşık 30 bin civarında olan Giritli Türklerin soyadları “aki-eki” ile biter.
6. Türkiye Muhâcirleri ve Suriyeli Türkmenler
1940’lı yıllarda maddi imkânlarından ötürü Türkiye’nin güney şehirlerinden göç ederek Lübnan’a yerleşmiş Türklerdir. Burada yaklaşık 60 bin civarında Türk vatandaşı yaşamaktadır. Türkiye’den Lübnan’a göç edenler genellikle Beyrut, Trablus, Akkar ve Baalbek’te ikamet etmektedir. Ayrıca burada yaklaşık 50 bin Suriyeli Türk yaşamaktadır.
3- Lübnan Türkmenlerinin Dillerine İlişkin Genel Değerlendirme:
Lübnan Türk ağızlarının ünlü sisteminde, ölçünlü Türkiye Türkçesindeki ünlülerin dışında, ‘ ȃ, á, å, ǻ, à, ä, ė, ë, í, ì, ó, ò, ộ, ú’ ünlüleri de bulunmaktadır. Ayrıca sekiz temel ünlünün uzun biçimleri de derlenen metinlerde belirlenmiştir. Uzun ünlülerin yanında ‘ı, i, u, ü’ dar ünlülerinin çoğunlukla orta hecede aldıkları kısa ünlü biçimini ve ‘e’ ünlüsünün de kısa biçimini Lübnan Türk ağızlarında görebilmekteyiz. Genizsel sesleri kullanmama eğilimi gösteren ülke ağzında ünlü ve ünsüzlerin benzeşmesine dayalı özellikler yoğun olarak gözlemlenmektedir. Derlenen metinlerde Türkiye Türkçesi yazı dilindeki yirmi bir ünsüzün dışında ‘F, ġ, ģ, ĥ, ħ, ķ, ñ, ŋ, P, ŕ, ŗ, R, ṣ, ŝ, Ş, ŧ, T, w, ź.’ işaretleriyle karşılanan ünsüzler de kullanılmaktadır. Titreşimlileşme ve süreklileşme eğilimi içerisindeki ünsüzlerde çoğunlukla ilerleyici benzeşme etkilidir. Özellikle dönüşlülük zamirindeki ‘kenni’ kullanımı derleme yapılan tüm ağız bölgelerinde görülebilmektedir. Ünsüz düşmesinin ve ikizleşmesinin görüldüğü Lübnan Türk ağızlarında tekleşme örneği bulunmamaktadır. İyelik ekinin isim kök ya da gövdesini üst üste iki kez gelerek ek yığılması özelliği gösterdiği kullanımlar metinlerde sıklıkla karşımıza çıkmaktadır.
Lübnan Türk ağızlarında birleşik zaman kullanımı çok nadirdir. İfadelerde sıklıkla araya giren Arapça sözcükler ise, Türkçenin geleceği için tehlike oluşturacak düzeydedir. Lübnan’da yaşayan Türk nüfusun büyük çoğunluğunun başta ülkenin eğitim politikasının da sonucunda hızla ana dillerini terk ederek Arapça kullanmaya başladıkları ve Türkçe iletişim kuramadıkları saha çalışmaları sırasında gözlemlenmiştir. Özellikle Baalbek bölgesinde yaşayanlar olmak üzere Türk nüfusun önemli bir kısmına vatandaşlık hakkı verilmemesi Lübnan Türklerinin öncelikli sorunlarındandır. Kültürel asimilasyonun önemli araçlarından olan dil politikasına dayalı olarak, bölgede Arapçanın ve Fransızcanın prestij dili haline gelmesi tamamen uluslararası siyasete ve ekonomik ilişkilere dayalıdır. Lübnan’ın dil ve kültür evreninde önemli bir yere sahip olmasına karşın, ‘Türk Dili ve Edebiyatı’ üniversitelerde alanında eğitim verilmemesinin ilk ve orta öğrenim düzeyindeki eğitimde Türkçeye yer verilmemesinin bölgede Türkçe açısından bugünkü olumsuz tabloyu doğurduğunu belirtebiliriz.
Bu bağlamda, Lübnan sınırları içerisinde konuşulan Türkçenin, UNESCO’nun somut olmayan kültürel miras içerisindeki tehlikedeki diller programı ölçütlerine göre değerlendirildiğinde, ‘kritik tehlike altında’ olduğunu belirtmek durumundayız. UNESCO’nun ölçütlerine göre tehlikedeki diller sırasıyla ‘güvenli, zayıf, kesinlikle tehlikede, ciddi tehlike altında, kritik tehlike altında ve ölü’ başlıkları altına değerlendirilmektedir. Lübnan’daki çoğu Türk yerleşim bölgesinde, Türkçenin en genç konuşurlarının büyük ebeveynler ve daha yaşlılar olması, onların da kısmen ve seyrek olarak Türkçe konuşmaları dolayısıyla UNESCO’nun ölçütlerine dayalı olarak bu hükmü verebileceğimizi düşünmekteyiz.
4- Biz Türküz, Türkmeniz. Burada köylerimiz var
Aradan 400 yıl geçti. Birinci Dünya Savaşı’nda ağır yenilgiler alan Osmanlı İmparatorluğu bölgeden çekilmek zorunda kaldı. Trablusşam, 1918’de Fransızların idaresine girdi. Ardından 1946’da da Lübnan’ın bir şehri haline geldi. Bu esnada nüfusları 2 bin kişiye ulaşan Türkmenlerin Kavaşra Köyü önemini yitirdi. Lübnan’ın en kuzeyinde, Suriye’ye birkaç kilometre uzaklıkta bir sınır köyü olarak kaldı. Ancak Türk hâkimiyeti gideli çok olsa da köylüler, Türkçe konuşmaktan, Türk âdet ve gelenekleriyle yaşamaktan vazgeçmedi. Anavatan Türkiye’ye hep özlem duydu.
Bu özlem 1989’da bir tesadüfle son buldu... Kavaşra Köyü’nden Halit Esad isimli bir genç, bu tarihte Lübnan ordusunda askerlik yapıyordu. Günlerden bir gün, görev olarak Beyrut’taki Türk Büyükelçiliği etrafına mayın taraması yapmaya gönderildi. Bu görevi fırsat bilen Esad, elçilik binasının kapısına dayandı ve büyükelçiyle görüşme talebi olduğunu bildirdi. Talebinde ısrarlıydı; kapıdaki engellemeler üzerine elçiliğin duvarına tırmandı ve “Biz Türküz, Türkmeniz! Burada köylerimiz var!” diye bağırmaya başladı. Bunun üzerine Türkiye Cumhuriyeti, zamanın büyükelçisi İbrahim Dicleli vasıtasıyla Kavaşralıları yeniden keşfetti!
5-NEDEN BİZİ BIRAKIP GİTTİNİZ?
Lübnan Türklerinin 11. yüzyılda bölgeye yerleşen Türk boylarının devamı olmaları ihtimâli oldukça güçlüdür. Türkler ciddi mânâda asimilasyona tâbi tutulmasına rağmen Arapça ve ecnebi dillerin yanında hâlen Türkçe konuşuyor. Ayrıca aynı kültür ve âdetlere sahip olduğumuzu görmemiz de mümkün.
Osmanlı İmparatorluğu’nun Ortadoğudan çekilmesiyle ayrı düştüğümüz burada yaşayan kardeşlerimizin öyle dokunaklı hikâyeleri var ki etkilenmemek elde değil. Onlar hep ata topraklarına, Osmanlıya, Türkiye’ye özlem duymuş. Hepsinin dilinde aynı sual: “Neden bizi bırakıp gittiniz?’’ İmparatorluk coğrafyasında “Kayıp Türkler’’in hayatı, coğrafyalara dağılmış hazin bir hikâyedir.
UZUN SENELER ONLARDAN SES GELMEDİ Onlardan uzun seneler buralara ses gelmedi. Bizler de onları kaderine unuttuk, terkettik. Oysa eski bir Türk toprağı olan Lübnan’da, soydaşlarımızın olmaması düşünülemezdi. Velhâsıl artık biliyoruz... Onların nerede yaşadıklarını, ne yaptıklarını ve sıkıntılarını yakından takip ediyoruz. Çok şükür kavuşturana... Komşu köylerden ellerinde eski belgelerle geliyorlar
Kavaşra Belediye Başkanı Muhammed Abdülkerim.
Abdülkerim, 400 yıl önce barıştırmaya geldikleri, etraflarındaki Şii ve Sünni Arap köylerinin de artık kavga etmediklerini söylüyor: “Düğün oluyor, hep beraber gidiyoruz. Şu an tüm köylerle ‘mümtaz’ vaziyetteyiz. Bizi keşfeden Büyükelçi İbrahim Dicleli’ydi. Osmanlı arşivlerinden araştırmış. Bize, ‘Siz bizden daha Türkmensiniz, aslisiniz!’ derdi. 2006-2008’de görevli Büyükelçi Serdar Kılıç zamanında köyümüze su ve altyapı hizmetleri sağlandı. Kızılay, 300 kişilik prefabrike okul yaptırdı. 100 sene önce köyde tüm halk Türkçe konuşurdu. O zamanlar komşu köylerden gelenler Arapça konuşmadığımız için bizi ‘geri kalmış’ bulurlardı. Hatta eski kafayla yaşadığımızı söylerlerdi. Türkiye tarafından keşfedildikten sonra yeniden kıymetlendik. Bu sefer çevre köylerden, ellerinde Osmanlı belgeleriyle gelip ‘Biz de Türk asıllıyız’ demeye başladılar. Çevre köylerde Türkiye’den bir şey isteyenler bizimle irtibata geçiyor. Biz de Türk Büyükelçiliği’ne iletiyoruz.”
Köyde Türk izleri ve sevgisi her yerden belli oluyor. Abdülkerimlerin evinin salonunda dev bir İstanbul fotoğrafı yer alıyor. Anlatıyor: “Burada tamamen Osmanlı zamanından kalma Türk gelenekleriyle yaşıyoruz. Aynı yemekler, aynı âdetler... Şarkılarımız, halaylarımız hep Türkiye gibidir. Eskiden daha içimize kapanıktık. Dışardan kimseyle evlenmiyorduk, kimse de bizimle evlenmiyordu. Şimdi bu durum değişti.”
Ancak değişen başka bir şey daha var; çocuklarda Türkçe konuşma oranı azalmış. Köye bir Türkçe öğretmeni de gönderilmiş ama gençler pek rağbet etmiyormuş. Buna rağmen Türkiye’deki hem siyasi hem kültürel gelişmeler yakından takip ediliyor. En sevilen diziler ‘Kurtlar Vadisi’ ve ‘Diriliş Ertuğrul’. Biz yanlarından ayrılırken bir sitemlerini de dile getiriyorlar: “Suriyelilere vatandaşlık verildiğini duyuyoruz. Biz burada yüzyıllardır Türk kanıyla Türk olarak yaşıyoruz. Suriyelilerden önce bize vatandaşlık verilmeli.”
Not: Haber çeşitli kaynaklardan derlenerek hazırlanmıştır. Dipnot: Nüfusa ilişkin rakamların önünde “yaklaşık” sıfatının eklenmesinin sebebi, Lübnan’daki son nüfus sayımının 1932’de yapılmış olmasıdır. Bu sebeple Lübnan’la alâkalı kesin nüfus verilerine ancak birden çok kaynağa dayalı olarak sahada yapılacak bir çalışmayla ulaşılabilir. https://www.youtube.com/watch?v=duGBgacPD5w kaynak ;islamveihsan.com Lübnan´daki Türkmen Düğünün TÜRK BAYRAKLI GELİN EVİ Yöresel ezgiler eşliğinde tef çalarak, Türk bayrağı resmedilmiş kız evine girilmesiyle başlanan düğüne, damadın geline çiçek verip duvağını açmasıyla devam edildi. YAŞLI TÜRKMENLER EŞLİK ETTİ Ardından davul zurna ekibinin çaldığı yöresel havalarla, oynanan oyunlara köyün yaşlı Türkmenleri de eşlik etti. YÖRESEL KIYAFETLİ GENÇLER ŞARKI SÖYLEDİ Türkmenler tarafından yoğun ilgi gösterilen Türk heyeti havai fişekler ve yöresel kıyafetli gençlerin söylediği şarkılarla karşılandı. GELİNİN KUŞAĞINI BÜYÜKELÇİ BAĞLADI Kız evine gelerek gelin Gülay´ın kuşağını bağlayan Büyükelçi Erciyes Türkmen, çifte mutluluklar dileyerek onları uğurladı. LÜBNAN´DA KÜLTÜREL ÇEŞİTLİLİK Lübnan´da Türkmenlerin yanı sıra Türkiye ile tarihsel bağları olan Girit Türkleri, Anadolu kökenli aileler, Çerkezler ve Mardinliler yaşıyor. Kaynaklar:
1- Aydemir, Ö. K. (2013). Ortadoğu’daki Kayıp ve Metruk Türkler: Lübnan Türkleri. Yeni Türkiye Dergisi Türk Dünyası Özel Sayısı, Yıl: 9, S. 54 Winter. Türkiye. s. 2319-2329.
2-Halaçoğlu, Y. (2009). Anadolu’da Aşiretler, Cemaatler, Oymaklar (1453-1650). Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları. Sevim, A. (1989). Suriye-Filistin Selçuklu Devleti Tarihi. Ankara: Türk Tarih Kurumu.
3-Özgür Kasım AYDEMİR LÜBNAN TÜRKMENLERİ VE DİLLERİ PAMUKKALE ÜNİVERSİTESİ TDD/JofEL Winter 2013.
5-Anadolu Ajansı
تركمان لبنان..
على الرغم من أن جميع التركمان اللبنانيون هم جزء من الطائفة السنية، إلا أنهم يتميزون باختلاف مراحل توافدهم إلى لبنان، كما بنسبة وعيهم القومي التركماني وتوزعهم الجغرافي المتباعد على الأراضي اللبنانية. فالتركمان ليسوا جماعة واحدة في لبنان اليوم أو ذات أصول وتجربة تاريخية واحدة، بالرغم من أنهم يعودون إلى أصول قومية تركمانية واحدة.
ووفقاً للدّراسات التّاريخيّة، يعود الوجود التّركمانيّ في لبنان إلى القرن الثّاني عشر، حين قام المماليك الّذين حكموا في جبل لبنان، بتجنيد عساكر من أصلٍ تركمانيّ، وتوزيعهم على أماكن استراتيجيّة (كسروان على سبيل المثال) للسّيطرة على المنطقة. وفي العام 1516، شارك التّركمان جنبًا إلى جنب مع العثمانيّين في معركة مرج دابق، وفي السّنة التّالية في الحملة على مصر الّتي شنّها السّلطان سليم الأوّل.
ومكافأة لجهودهم وولائهم، وهبهم السّلطان أراضي في لبنان وشجّعهم على الاستقرار هناك بشكلٍ دائمٍ من أجل تزويد الباب العالي بمعلوماتٍ عن الأنشطة المحتملة ضدّ السّلطنة، وليكونوا قواعد لوجستيّة وعسكريّة في الحملات المستقبليّة. في وقتٍ لاحق، في القرن التّاسع عشر، فرّ تركمان آخرون - عُرفوا باسم "المهاجرين" - من جزيرة كريت ولجأوا إلى لبنان بعد سيطرة اليونانيّين على الجزيرة في الحرب العثمانيّة اليونانيّة في العام 1897. التركمان أو الأتراك قوم قدموا من أواسط آسيا، وينحدرون من قبائل“الأوغوز”، إحدى أكبر القبائل التركية الأربعة والعشرين أو الاثنين والعشرين كما ورد في الدراسات المختلفة، وتبقى هذه القبيلة أكبر وأهم قبيلة تركمانية وإن اختلفت أعداد تلك القبائل التي انحدرت منها أهم الدول والإمبراطوريات التركية التي عرفها التاريخ، فالأتراك والتركمان في يومنا هذا، من ذات القبيلة الأوغوزية .تميزت موجات هجرة التركمان على دفعات من موطنهم الأم آسيا الوسطى، وبشكل واضح نحو الجنوب، فكانت حياتهم قبل الاستقرار في منطقة الشرق الأوسط حاليًّا، عبارة عن ترحال مستمر وتدريجي، أشبه بحياة البدو الرحل، تهاجر قبيلة تلحقها الأخرى وهلم جرا.
وكانوا يختلفون عن البدو بطريقة الترحال، إذ يعدون مستقرين في وجهتهم، من الشمال إلى الجنوب، مقتربين أكثر فأكثر من منبع الحضارة آنذاك، الشرق الأوسط، وأسسوا دولًا من خلال ترحالهم، مثل الدولة الخوارزمية ودولة القراخانات، وغيرها من الدول، وصولًا إلى السلاجقة والعثمانيين، ويوجد اليوم الكثير من التركمان في الدول العربية أبرزها العراق وسوريا، ويسجلون وجودًا في لبنان لكنهم غائبون عن المشهد الإعلامي والسياسي، يواجهون بعض التحديات والمشاكل، ورغم الغموض الذي يحيط بهم، تربط تركمان الشمال اللبناني خاصة علاقة جيدة مع تركيا، فمن هم تركمان لبنان؟
وما أبرز مشاكلاتهم؟
التوزع التركماني في مناطق لبنان
الوجود التركماني في لبنان يمكن تقسيمه إلى عدة مجموعات رئيسية هي:
1-تركمان عكار (شمال لبنان) وهم القاطنون في قريتين مجاورتين للقبيات، 2-تركمان بعلبك الموجودون في تجمعات سكانية بوادي البقاع وقرية محاذية للحدود السورية في الهرمل.
3-تركمان الضنية (الشمال) الذين يقطنون قريتين في القضاء،
4-أتراك كريت الذين يسكنون مدينة طرابلس بعدما قدموا إليها من جزيرة كريت اليونانية،
5-أتراك الماردينيين وهم الذين هاجروا إلى لبنان من تركيا في القرن الماضي.
6-تركمان سوريا الذين سكنوا مناطق تركمانية في بعلبك وعكار بعد الحرب في سوريا.
تأتي محافظة عكّار (شمال) في مقدّمتها، ويتركّزون في قرى الكواشرة و عيدمون (أكبر قريتين للتّركمان)، الدّبّابيّة، الدّوسة، ووادي الجاموس. ويتواجدون في محافظة البقاع (شرق) يتواجدون في مدينة بعلبك، و قرى النّعنعيّة، والشّحيميّة، وعدّوس، والحديدية.كما ينتشرون بأعداد أقلّ في كلّ من مدينة صيدا (جنوب)، وبلدة القلمون (شمال)، والعاصمة بيروت، ومدينة طرابلس (شمال)، وقضاء الضّنّيّة، في قرية الحوّارة.
أصبحت لبنان جزءاً من الدولة العثمانية في عام 1516، وتم جلب الأتراك إلى المنطقة مع جيش السلطان سليم الأول أثناء حملته إلى مصر وعاش الأتراك في الأراضي التي فتحوها. وشجع القادة الأتراك للبقاء في لبنان. وقد شهد هذا تأثيراً عميقاً وأصبحوا الآن يمثلون عرقية كبيرة بجانب العرب، لا سيما داخل الطائفة السنية. في مدينة طرابلس، هناك أتراك قدموا من جزيرة كريت، فبعدما فقدت الدّولة العثمانيّة السّيطرة على هذه الجزيرة في 1897، استقرّ أغلب سكّان هذه الجزيرة في مناطق مرسين و أزمير (تركيا) ومنهم من توجّه إلى طرابلس اللبنانيّة، ودمشق وحلب . وبالنّسبة للعاصمة اللبنانية فتحتوي على الأتراك قدموا من مدينة ماردين ، جنوب تركيا بسبب الأزمات الاقتصاديّة و البطالة واستقروا في بيروت.
تشكل قرية الكواشرة إحدى أبرز القرى التي تحتضن سكانًا حافظوا على هويتهم ، علمًا بأنهم يتحدثون اللغة التركية وينتمون إلى المذهب السني، ويلاحظ أن العلم التركي يرفرف في أماكن كثيرة بالبلدة، مثل بلدة عيدمون ، 75% منهم من التركمان، فيما يشكل المسيحيون النسبة الباقية من سكانها.
تعددت الروايات بخصوص أصل وجود التركمان في لبنان، منهم من جاء إلى لبنان وكان محاربًا في الجيش العثماني، ومنهم من كان موجودًا حتى قبل الحكم العثماني لبلاد الشام، ومنهم الرحل الذين وصلوا بحثًا عن معيشة أفضل.
وأشهر العائلات التّركمانيّة؛ غورلي، عيتاوي، كوجا، حريك، كاراهاميت، عثمان، كاسان، باظان، ملحم، ثلوج، كنجو، أوزديمير. وتشكّل الكواشرة، إحدى أبرز القرى التي تحتضن سكّانا حافظوا على هويتهم، ومازالوا يتحدّثون اللغة التركية إلى اليوم، ويبلغ عددهم أكثر من عشرة آلاف نسمة.
لا يشكل التركمان في لبنان أكثر من 1-2% من سكانه، أي أنهم من الأقليات، وتتراوح أعدادهم بين 100 إلى 125 ألف نسمة، حسب المعلومات والتقارير والابحاث الحديثة من قبل منظمات وجمعيات محلية.
أبرز مشكلاتهم
اندمج أغلب التركمان بالمجتمع اللبناني وصنفوا على المسلمين السنة، ليس لديهم ممثل أو جمعية يتوحدون تحت رايتها أو تطالب بحقوقهم أو حتى نائب، فهم مشتتون على طول الخريطة اللبنانية ومهملون من الدولة، عانى الكثير منهم الأمرين بسبب تقسيمات لبنان الطائفية، فقد بقي بعضهم دون هوية أو جنسية لبنانية (مكتومو القيد)، خاصة الموجودين في البقاع، ومنهم من غادر إلى سوريا بسبب الحروب اللبنانية الداخلية.
أحب التركمان لبنان واستقروا فيه وتزوجوا وأنجبوا، لكن لبنان لم يعطِ هؤلاء حقوقهم كما أعطت الدولة سائر الأقليات مثل الأرمن والسريان والعلويين، فلهؤلاء أحزابهم السياسية ومقاعدهم داخل البرلمان اللبناني ولهم وضعهم المؤثر داخل الدولة اللبنانية، رغم أن أعداد التركمان قد تفوق أعدادهم، لكن على ما يبدو أن مصلحة السلطات العليا تقتدي بأن يبقوا في الظل غير مرئيين.يعاني الكثير من التركمان بصمت واليوم تزيد معاناتهم في لبنان مع تردي الأوضاع، ناهيك بالعنصرية المقيتة والطائفية.
العلاقة بين تركمان لبنان وتركيا
تتمثل احدى اهم رغبات تركمان لبنان من تركيا ومن عالم التركي وخاصة من أذربيجان في ان يعرف الرأي العام التركي بوجودهم في لبنان.إذ لم يقم احد بدراسة اكاديمية حول تركمان لبنان الى يومنا هذا. فمن خلال تشجيع الدراسات الكاديمية المعمقة والمعتمدة على الوثائق التاريخية، يمكن توجيه التركمان اللبنانيين الى الاهتمام اكثر بتاريخهم والحفاظ على هويتهم ولغتهم. ثم انه من الفائدة بمكان إعداد برنامج وثائقي عن تركمان لبنان لتعريف تركمان لبنان للرأي العام للعالم التركي.
لم تكتشف تركيا وجود التركمان في لبنان إلا منذ فترة قصيرة نسبيًا، وهي تعود بحسب سكان القرى التركمانية في شمال لبنان إلى ما بين عامي 1988 و1989 عبر حادثة عرضية، هذه الحادثة يتناقلها سكان قرية الكواشرة التركمانية في عكار ، فبات هذا الاكتشاف محط اهتمام تركي، وقرية الكواشرة وجارتها عيدمون أصبحتا مقصدًا دوريًا للسفراء الأتراك المتتالين.
في عام 2010 زار الرئيس التركي رجب طيب أردوغان قرية الكواشرة حيث أقيم له حفل شعبي حاشد بحضور رئيس الوزراء السابق سعد الحريري، بعدها بدأت تركيا ترسل مساعدات لبعض القرى اللبنانية التركمانية لا سيما عيدمون والكواشرة، ومن أبرز تلك المساعدات: المنح الجامعية لطلابها للتعلم في تركيا، كما أن السفارة التركية في بيروت والهلال التركي بنوا مدرسة ثانوية في القرية، كذلك قدم الجيش التركي العامل ضمن قوات حفظ السلام مولدًا كهربائيًا للمنطقة، بالإضافة إلى تجهيز مبنى وتقديم مستلزماته لتعليم الكمبيوتر في القرية.
تبني السفارة التركية شبكة مياه للري الزراعي وأخرى لمياه شفة وقاعة لمسجد البلدة، وقدمت مستوصفًا صحيًا وسيارة إسعاف إلى قرية البيرة المسيحية القريبة من الكواشرة، كما تؤمن السفارة التركية في بيروت أستاذًا تركيًا ليعلم أبناء الكواشرة وعيدمون وطرابلس اللغة التركية.
أشرفت تركيا على تأسيس جمعيات تضمن لها استمرار التواصل مع تركمان لبنان، ويلاحظ أنها أوعزت إلى التركمان اللبنانيين الذين تلقوا تعليمهم في تركيا عبر المنح الدراسية لإنشاء تلك الجمعيات، حيث تنظر إليهم كأفضل دعاة لها داخل الوسط التركماني اللبناني، ومن تلك الجمعيات “رابطة الشباب اللبناني – التركي” و”الجمعية اللبنانية التركية” و”الجمعية الثقافية التركية في لبنان و”جمعية الصداقة اللبنانية التركية في صيدا”، وتعمل هذه الجمعيات على نشر اللغة التركية وإقامة معارض الجامعات التي تجري دوريًا في لبنان بالإضافة إلى الاهتمام بالتراث العثماني والتركي.
وفي عام 2020 وبعد حادثة انفجار مرفأ بيروت صرح وزير الخارجية التركي مولود جاويش أوغلو، باستعداد بلاده منح الجنسية للتركمان في لبنان إن رغبوا في ذلك، ما خلق حالة واسعة من الجدل بين المتابعين للشأن اللبناني خاصة والشأن العربي عامة، إذ اعتبرها الكثيرون خطوة على درجة عالية من الخطورة تمكن الدولة التركية من التدخل في لبنان وإنشاء قاعدة شعبية لها على غرار الشمال السوري والعراقي.
|