Türkmenleri Rakka ve Halep eyaletleri İskani

 18. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi

TÜRK TÜRKMEN TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Araştırmacı yazar; Uzmn.DR.MUHTAR FATIH BEYDİLİ

 

Bugüne kadar Osmanlı Tarihi üzerinde yapılan araştırmalar, daha çok siyasi alanda yoğunluk kazanmıştır. Buna karşılık içtimai konuların incelenmesi, yani, imparatorluğun siyasetine doğrudan tesir eden sosyal, iktisadi ve hukuki meseleler ihmal edilmiştir. Bu sebeple, iktisadi yapıda meydana gelen aksaklıkların ve onunla doğrudan doğruya ilgili olan toplumun, bir bütün olarak incelenmesi gerekmektedir. Bundan dolayı, yerlerini terkeden ahalinin ve konar-göçer tabir edilen yarı göçebe grupların, imparatorluğun iktisadi ve idari teşkilatında ne gibi bir yere sahip olduğunun incelenmesinde zaruret görülüyor ; yine, yapılan iskanlar bu hususta büyük bir önem taşımaktadır. Bu sebeple, Osmanlı Devleti´nin büyük siyasi hadiselerle karşı karşıya kaldığı XVIII. yüzyıldaki iskan politikasını ve bu konuda yapılan teşebbüsleri incelemeyi düşündük. Altı yıla yaklaşan araştırmalarımızda, istanbul Başvekalet Arşivi´ndeki çok önemli belgeleri inceleme imkanı bulurken, mahalli tarihler bakımından büyük önemi haiz şer´iyye sicillerini de elimizden geldiği kadar tetkik etmeye çalıştık.

Osmanlı imparatorluğu´nun iskan siyasetinde önemli bir rol oynayan konar-göçerlerin, içtimai, iktisadi, hukuki ve vergi durumları ile nizamları hakkında yaptığımız araştırmaların yanısıra, imparatorluğun bu yüzyılda karşı karşıya kaldığı iskan meselesinin ortaya çıkma sebeplerine ve devletin iç durumuna da kısaca değinmek lüzumu hasıl oldu.

Meskun yerlerin boşalmasına ve harab olmasına, ayrıca, iç düzenin bo-zulmasına yol açan şakavet hareketleri, uzun savaşların merkezi otorite üze-rinde meydana getirdiği tesirin bir sonucu olarak görünmektedir. Yine, uzun savaşların bir neticesi olarak, halka yüklenen yeni vergiler de, büyük bir nüfus hareketinin doğmasına yol açmıştı. Bununla beraber, iskan meselesinin çözümünde ana hedefi, şakavet hareketlerinin önlenmesi teşkil etmiştir. Bu sebeple, buna tevessül eden gruplar, devlet tarafından şiddetle ve ısrarla takip edilerek, uslanmak bilmez cemaat veya aşiretler sürgün mahallerine sevkedilmişlerdir. Ayrıca, böylece Güney´de, Rakka bölgesindeki mütecaviz Arap aşiretlerine karşı da bir set teşkil edilmiş oluyordu. Şakavet hareketleri, yerleşik ahalinin yerlerini terketmesine sebebiyet vermesi yanında, memleketin yeniden şen ve abadan edilebilmesi, yerlerini terkeden bu grubların, eski iskan mahallerine nakli ile mümkündü ki, bu da, onların emniyet hislerinin yeniden kazandırılmasiyle gerçekleşebilirdi. Bu sebeple, bu yüzyıla kadar bakımı ihmal edilmiş olan derbendlerin, tamiri ve yeniden nizamı hususu da ele alınmıştır. Böylece emniyetli bir hale getirilen yerler, yeniden ahali iskanı ile şenlendirilmiş ve ziraate açılarak, devletin gelir miktarı arttırılmıştır. Ayrıca, bu yeni iskanlar sebebiyle bölgelerin yeniden tahriri yapılarak mevcud vergi nizamının ıslahı imkanı doğmuştur. Bu suretle yerleşik ahalinin daha rahat bir hayat düzeyine kavuşması, devlet tarafından devamlı baskı altında tutulan ve iktisadi durumları günden güne fenalaşan göçer ahalinin de yerleşmek arzusunu çoğaltmıştır. Bu kabilden olmak üzere, kendilerine arazi tahsis edilerek iskan edilen konar-göçerler, yüzyılın sonlarına doğru artık köylü sınıfı arasında yer almıştır.

İskan en geniş manasiyle bir beşeri yerleşmedir. Mevsimlerin seyrine uyarak yer değiştiren, yazın yaylaya çıkan, kışın ovaya yazlığa inen yarı göçebe grubların bir müddet için yerleşmeleri; sedanter insanların oturdukları münferid mesken, çiftlik, köy, kasaba ve şehir, geçici veya devamlı, toplu ve-ya dağınık, küçük veya büyük bütün yerleşmeler, iskan olayı olarak telakki edilmektedir.

iskan, devletlerin ekonomik ve idari meseleleri ile yakından ilgili olması yanında, toplumu da büyük oranda alakadar eder. Çeşitli milletlere mensup gruplardan teşekkül etmiş bir toplumda merkezi idarenin kuvveti, takip edeceği planlı bir iskan politikasına bağlıdır. Aynı şekilde nüfusun ekonomiye kaydırılması meselesi de iskan politikasının şekliyle ilgilidir. Bu sebeple iskan, çeşitli şekilleri bünyesinde taşıdığı gibi, metod bakımından da değişik usuller dahilinde yürütülmüştür.

Devletlerin kuruluşu ve parçalanması gibi olaylar, çok defa büyük nüfus kütlelerinin yer değiştirmesine sebep olmuştur. Osmanlı Devleti de bu şekilde bir olay sonucu kurulmuştur. Siyasi ve askeri unsurların yanısıra nüfus yoğunluğu ve hareketliliği gibi sebepler bu hususta önemli bir rol oynamıştır. imparatorluğun gelişmesinde, yeni fethedilen yerlerin Türkleştirilmesinde olduğu kadar, boş yerlerin şenlendirilerek ekonomik bir hareketlilik sağlanması, kasaba ve köyler kurulması imkanını veren konar-göçer aşiretlerin önemi büyüktür.

Anadolu´nun fethi ile birlikte büyük dalgalar halinde başlayan göç hareketleri, Anadolu Selçuklu Devleti´nin kurulmasiyle neticelenmiş, bu devletin parçalanmasından sonra ise, bu nüfus potansiyeli beyliklerde toplanmıştır. Bundan sonra, Anadolu´da Türk birliğini kuran Osmanlı Devleti zamanında da Rumeli bölgesinde, devlet otoritesinin ve idari teşkilatının mihrak taşını teşkil etmişlerdir.

Osmanlı İmparatorluğu, kuruluş, genişleme, duraklama ve gerileme devirlerinde, siyasi, iktisadi ve içtimai vaziyetin değişmesine bağlı olarak, iskan politikasında da farklı şekilde hareket etmiştir. Bilhassa ilk devirlerde yeni toprakların elde edilmesiyle, konar-göçer aşiretlerin bu yeni topraklara yerleştirilmesi şeklinde bir iskan politikası takip ederken (dışa dönük bir iskan siyaseti), imparatorluğun dinamizmini ve etrafa yayılma durumunu kaybetmesinden sonra, bir iç iskan unsuru olarak ortaya çıkan Konar-göçerlerin ve çeşitli sebeplerle yerlerini terkeden ahalinin boş ve harap sahalara iskan edilerek buraların ziraate açılması düşüncesi hakim olmuştur. Bunun yanısıra XVIII. yüzyılın sonlarına doğru kaybedilen topraklardan kaçan ahalinin iskanı meselesi de ayrı bir gaile olarak devleti meşgul etmiştir. Yerleşik ahaliyi korumak maksadiyle göçebe gruplar üzerindeki devlet baskısı da konar-göçerlerin kendiliğinden yerleşmelerini sağlamıştır. Şekavet hareketlerine karşı yolların emniyetini sağlamak amacı ile, derbend tesisleri yeniden imar edilerek çevreleri bir kasaba veya köy şeklinde bir iskan mahalli olarak kullanılmıştır.

XIX. yüzyıldan itibaren ise, bir derebeyi şeklindeki aile grupları ve aşiretlerin iskanı meselesi için çalışmalar yapılırken, diğer taraftan, artık tama-men içe doğru başlayan muhacir akını ile meşgul olmak durumu ortaya çıkmıştır. Bunun için muhacirin komisyonu kurulmuş, devlet bu yüzyıldan itibaren iskan politikasını daha sistemli olarak yürütmüştür.

Osmanlıların takip ettikleri bu umumi iskan siyasetini belirttikten sonra şimdi de, meseleye daha da açıklık vermek üzere, kuruluş devrinden itibaren takip edilen iskan metodu üzerinde de kısaca durmak istiyoruz:

Kuruluş devrinde birçok tarikata mensup idealist dervişlerin önderliğinde başlayan ilk iskan hareketleriyle birlikte, yeni alınmış yerlere ahali sürgün ederek, muhtelif yerlerde vakıflar tesis ederek ve müstakil derbend tesisleri kurup buralara ahali yerleştirmek suretiyle özetlenebilen bir iskan politikası takip edilmiştir.

Kuruluş devrinde, ordunun ardından veya onlarla birlikte hareket eden tarikat mensubu birçok dervişin, ıssız yerlerde yolların geçtiği önemli mevkilere zaviyeler ve tekyeler inşa etmesiyle ilk teşebbüsler başlamış, kurulan bu tekye ve zaviyeler ilk iskan nüvelerini teşkil etmiştir. Mesela Rumeli´yi bu şekilde iskan eden Sarı Saltuk ile Bursa´nın fethinde rol oynayan Geyikli Baba´yı zikr edebiliriz.

Osmanlı Devleti, kuruluş devrinde konar-göçer Türk aşiretlerini yeni alı-nan bölgelerin Türkleştirilmesinde kullandığı gibi, yerleşik ahaliye nazaran savaşçı vasıfları, bir disiplin ve teşkilat içinde olmaları sebebiyle de onları bu fethedilen bölgelere nakletmişdir. Nitekim Rumeli fatihi Süleyman Paşa zamanında aşiretlerin Rumeli´ye geçirilip iskan edilmelerinde, fethedilen topraklardan kaçan halkın yerini doldurmak gayesi de kısmen rol oynamıştır. Bu kabil iskan hareketleri, kuruluş devrinde devletin sık sık müracaat ettiği sürgün usulü ile yapılmakta idi. Bunların yanısıra, sonradan Rumeli´den de Anadolu´ya insan toplulukları nakledilmiştir. Trabzon´da hristiyan sipahiler ve onlara tabi olanlar da Anadolu´nun muhtelif yerlerine sürülerek yerlerine, Tokat, Samsun, Bafra, Çorum, Amasya gibi bölgelerden getirilen ahali yerleştirilmiştir. Bu şekilde iki yönlü yapılan sürgün sayesinde çeşitli menşeden halkın birbiriyle kaynaşması ve merkezi idarenin kuvvetlenmesi gayesi takip edilmiştir. I. Bayezid devrinde aşiretlerin Rumeli´nin Türkleşmesi amacı ile daha büyük ölçüde Rumeli´ye nakledildikleri görülmektedir. Osmanlıların daha Rumeli´ye geçtikleri ilk andan itibaren, Türk topluluklarının buraya nakledildikleri bilinmektedir. Türk topluluklarının Rumeli´ye nakledilmeleri sırasında, devlet tarafından kendilerine zengin topraklar vermek, bütün akrabalarıyla geçecek olanlara yurdluk, toprak, timar gibi imtiyazlar tanınmak suretiyle muhaceret teşvik edilmiştir. Bu durum, futühatı teşvik amacı taşıdığı kadar memleketin şenlendirilmesi ve iskanı gayesini de taşımaktaydı.

Bayezid devrine ait ilk iskan kaydı, 1400-1401 yıllarında tuz yasağını kabul etmeyen Menemen-ovası´nda kışlayan aşiretlerden "Göçerevliler"e ait olup, Filibe taraflarına sürülmüşlerdir. Oğlu Çelebi Mehmed zamanında ise, isyanları Yörgüç Paşa tarafından bastırılan Tatarlar da, Dobruca havalisine yerleştirilmişlerdir. 1397´de Mora´da Argos´un alınmasından sonra, buradan 30.000 kişi Anadolu´ya, Anadolu´dan da Üsküp ve Teselya bölgelerine Türkmen ve Tatar aşiretleri nakledilmişlerdir. Bu durum II.Bayezid´in saltanatının sonuna kadar devam etmiş görünmektedir. Nitekim Fatih devrinde Rumeli´den Anadolu´ya sevkedilen halkın bıraktıkları boşluklar, buradan gönderilen ahali ile doldurulmuştur. II.Bayezid devrinde, 1501 senesinde Teke-eli ahalisinden bazı Şii ve Alevi Türkmenlerin, isyan ve çeşitli karışıklıklar sebebiyle Mora´da Modon ve Koron´un fethinden sonra (1500) bu bölgelere sürüldükleri, hatta Bektaşiliğin Arnavutluk´a kadar yayılmasında da en büyük rolü oynadıkları bilinmektedir. Aynca, 1511´de başlayan Şah-Kulu Baba Tekeli isyanı sonunda da bir kısım ahali Teke-eli haricine sürülmüştür. Sevkedilen bu aşiretler, XV. yüzyılın sonlarında başlamak, XVI. yüzyılın başlarında hızlanmak suretiyle, köyler tesisiyle toprağa bağlı yeni üniteler teşkil etmişlerdir.

Genel olarak kuruluş ve genişleme devrinin ardından, XVI. yüzyıl sonlarından itibaren imparatorluğun bünyesi dinamizmini ve etrafa yayılma durumunu kaybetmeğe, statik bir hal almaya başlayınca, dışa dönük olarak telakki ettiğimiz iskan politikası da yerini yavaş yavaş bir iç iskan politikasına terketmeğe başlamıştır. Hatta Köprülüler devrinde bazı yerlerin alınmasına rağmen bu durum değişmemiştir.

XVI. yüzyıl sonlarından itibaren başlıyan, XVII ve XVIII. yüzyıllarda devlet için büyük problem halini alan iç karışıklıklar ve yapılan uzun savaşların ortaya çıkardığı iktisadi buhranın çeşitli halk kütleleri üzerinde meydana getirdiği baskı, onların yerlerini terkederek kendileri için daha uygun alanlara göç etmelerine ve bir çok meskun yerin harap olmasına sebep olmuştur. Bu ise, ekonomisi ziraate dayanan devletin, zirai gelirinin azalması demekti. Osmanlı imparatorluğu´nda XVII. asırda başlayan ve XVIII. yüzyılda da iskan siyaseti olarak yürütülen ´harap ve sahipsiz yerlere oymakların yerleştirilerek yeniden ziraate açılması" şekli, bu siyasetin esasını teşkil eder. Ana toprak olarak kabul edilen Anadolu´daki bu iskanın yanısıra, sınırların gerilemesi sebebiyle göçmen kafilelerinin de yerleştirilmeğe başlanması, bu siyasetin ikinci safhasını oluşturmaktadır.

içe dönük iskan şeklinde önemli bir durum da, Rumeli´de uğranılan bozgunların ve gerilemelerin sonucunda, devletin zahire anbarı olarak telakki edilen bazı bölgelerin elden çıkması veya harap olması memleketin geleceği hakkında endişeler doğurmuş, neticede Anadolu´da bazı zirai reformların yapılması kararlaştırılmıştır. Ziraadn geliştirilmesi için aranan çarelerin başında da, o zamana kadar göçebe dolaşan aşiretlere kolaylıklar göstermek suretiyle sedanter olmalarını sağlamak gelmektedir.

Devletin doğuda ve batıda yaptığı uzun savaşlar, idari, mali, iktisadi, adli ve içtimai nizamın bozulmasına yol açmıştır. Bu sebeple ortaya çıkan ve Osmanlı tarih terminolojisinde celalilik şeklinde ifade edilen hareketler, halkın yerlerini terketmelerine ve büyük bir göç hareketinin doğması ile neticelendi. Bu şekilde, birçok meskun yer boşalmış, memleket harap bir duruma düşmüştür. Halkın yerlerini terketmesi ile gelir miktarı azalan devletin yeni vergiler ihdas etmesi de bu göçe hız vermiştir. Kaldı ki, idari makanizması bozulan devletin görevlendirdikleri memurların para ile tayini, halk üzerine konan vergilerin daha da artmasına vesile olmuştur. Vergilerini ödeyemiyecek duruma gelen halk da başka kasaba ve köylere, bilhassa büyük şehirlere göç etmek durumunda kalmıştır. Bu kabil hareketler sonucu istanbul ve çevresi Anadolu´dan ve hatta Rumeli köylerinden gelen, çiftini çubuğunu bırakmış insanlarla dolmuştur. Devlet, bu kişileri tekrar eski yerlerine yerleştirmek için bazı teşebbüslerde bulunmuştur. Ancak meselenin ana sebepleri araştırılmadığı ve bu yüzden yapılan iskan çalışmalarının başarılı olmadığı görülmektedir.
XVIII. yüzyılın iskan çalışmalarında derbend tesislerinin de bir iskan vasıtası olarak kullanıldığı dikkati çekmektedir. Uzun zamandan beri ihmale uğramış bulunan ve yolların emniyeti açısından büyük önemi haiz bu tesislerin, 1720 yılından itibaren tamir edilerek yeniden nizama sokulduğu bilinmektedir. Bu şekilde derbend ve çevresine derbendci ismi altında pek çok başı-boş reaya iskan edilerek, bölgenin emniyetinin sağlanması düşünülmüştü. Ayrıca, şekavet unsurlarının baskılarına karşı emniyet duygusunun halk üzerinde hakim kılınmasına, böylece, yerlerini yurdlarını terkedenlere mani olarak yerleştirmeyi kolaylaştırma cihetine de gidilmiş olmaktaydı.

Yerleşik ahalinin yerlerini terkederek başka yerlere gitmeleri kanunnamelerle belirlenmiştir. Bir kimse canı istediği zaman mesleğini bırakıp başka bir yere gidemezdi. Bu şekilde hareket edenler şiddetle takip edilir ve eski yerlerine iade edilirlerdi. Yerlerini terkedip başka yerlere giden kimseler, gittikleri yerlerde 10 yıldan fazla kalır ve oranın vergi hanesine yazılırlarsa, bulundukları yerlerden kaldırılamazdı. Buna karşılık terkettikleri ekili arazileri için Çiftbozan resmi alınırdı.

Kanunnamelerde yerlerini terkedenlerle ilgili madde aynen şöyledir:



"Der beyan-ı ahval-i celay-ı vatan
Defterde yazılu raiyyet kadimi karyelerinden kalkup ahar karyede varup tavattun eyleseler on yıldan berüde ise kaldırılup kadim karyelerine gönderilüp amma on yıldan ziyade mürur eyliyen reaya kaldırılmak olmaz. oturdukları yerde ahara raiyyet yazılmış değiller ise resm-i raiyyetlerin defter mucebirıce sipahileri alur, amma derbend reayasından ve evkaf reayasından bu kanun icra olunmaz´ Derbend hali kalmağın kaldırılup karyelerine i-letdirilüp, derbend hıfz u hıraset etdirilüp ve kıptiyanı tutup kendi cemaatlerine katmak kanundur".

Buna rağmen ilerki kısımlarda da belirtileceği üzere, devletin, iskan politikasını gerçekleştirmek için zaman zaman bu kanunu tatbik etmediği ve 40 yıllık bir zaman içindeki tüm ahaliyi eski yerlerine nakletmek üzere harekete geçtiği görülmektedir.
XVIII. yüzyılda imparatorluğun tatbik ettiği bir diğer şekil de, emirleri dinlemiyerek şekavet hareketlerinde bulunan ve bu sebepten bir çok kimsenin yerlerini terketmesine yol açan grupları, sürgün mahalli olarak seçilen, bir bakıma aşiretler için hapishane niteliğini taşıyan sahalara sürgün etmesiydi. Böylece, Anadolu´da emniyetin sağlanarak iskan olunan veya olunacak ahaliye kolaylık temini düşünülmüştür. Bu bakımdan eşkıya grupları büyük bir inat ve ısrarla takip edilerek baskı altına alınmıştır. Konar-göçerler bu baskılar karşısında yerleşik ahaliye nazaran ekonomik bakımdan daha zor duruma düşmüş, bu da onları kendiliğinden yerleşmeye zorlamıştır.

Konar-göçerlerin yaylak ve kışlakları arasındaki hareketleri esnasında, yerleşik ahaliye çeşitli şekilde zarar vermeleri, onların iskanı için teşebbüse geçilmesine yol açmıştır. Bu şekilde, aşiretlerin bir kısmı da yaylak ve kışlaklarına iskan edilmiştir. Mesela, 1728 de Zamantı ırmağı etrafındaki harabe köylere Receblü Afşarı cemaatinin yerleştirilmesine karar verilmişti. Aynı şekilde Kozan-dağı´nda bulunan aşiretlerin de Çukurova´ya indirilmeleri söz konusu olmuştur. Çukurova´da Sarıçam mevkii de, 1727 de Yörüklerin iskan mahalli olarak tayin edilirken, Alaçam mahalli ise Şeyhoğlu ve ona tabi oymaklara iskan sahası olarak gösterilmiştir. XVIII. yüzyıl sonlarına doğru Rakka´ya iskandan vazgeçilmesi üzerine, buraya yerleştirilmek üzere teşebbüse geçilen aşiretler yaylak ve kışlaklarına iskan olunmaya başlamıştır. Mesela, Reyhanlı aşireti 1780 de kendi istekleriyle kışlakları olan Amik Ovası´na yerleştirilmiştir.

XVIII. yüzyıldan son m ise, Arap aşiretlerinin baskısı ile günden güne gerileyen Güney-Doğu Anadolu ve Haleb´deki aşiretlerin iskanına çalışılmıştır. XIX. yüzyılda genel olarak,toplu bir iskan siyaseti yerine, bölgelere hitap eden ve oraların ıslahını da amaçlıyan bir yol takip edilmiştir.

Tanzimatla birlikte başlıyan iskan hareketleri, daha dikkatli bir şekilde yürütülmeye başlanmıştır. Bu sırada aşiret reislerine bulundukları eyalet valisi tarafından birer mühür verilerek, aşiret mensubu hiç bir şahsın izinsiz olarak başka bir yere gitmemesi sağlandı. Ayrıca, eyalet müşirlerinin nezareti altında olmak üzere aşiretler müstakil birer muhassıllık haline getirilmiştir. Bu devirde yapılan yeniliklerden biri de, daha önce başarısızlığa uğranılmasında büyük etkisi olan yaylak-kışlak meselesinin bir nizama bağlanmış olmasıdır. 1842 de alınan bir kararla, aşiretlerin bulundukları kaza ve sancak topraklarından dışarı yaylak ve kışlağa gitmeleri önlenmiştir. Böylece bu sayede ordu için de, yeni ve taze kuvvet kaynağı teşkil edilmiş olmaktaydı, iskana muhalefet edenlere kuvvet kullanılması öngörülmüş, yerleşecek olanlara da, köyler tesis etmeleri ve ziraatle meşgul olmaları şartiyle toprak tahsis edilmesi kararlaştırılmıştır. Bu şekilde olmak üzere, Yeni-il, Rışvan, Reyhanlı ve Avşar gibi aşiretler, Amasya, Sivas, Konya ve Kayseri sancakları dahiline yerleştirilmişlerdir. Bunlardan Rışvan ve Avşar gibi kalabalık aşiretlerin dağınık bir şekilde iskan edilmelerine de dikkat edilmiştir.

Bunun dışında bazı bölgelerde derebeyi şeklinde bulunup, devlet emirlerini dinlemeyen grupların ıslahı ve iskanları yapılmıştır . Bunlann da, bilhassa bulundukları bölgelerden uzak mahallere nakledildikleri görülmektedir. Mesela, 1865-1866 da, Güney-doğu Akdeniz bölgesinde Ahmed Cevdet Paşa ve Derviş Paşa tarafından yapılan ıslahat ve iskan çalışmaları sonunda, yolları ellerinde tutan ve devlete başkaldıran Ulaşlı aşireti grupları ile Kozanoğulları, Küçük Ali-oğulları gibi aileler ve onlara tabi cemaatlerin uzak mahallere sürülerek iskan edildikleri görülmektedir.

1840 yılına kadar olmak üzere bozkırlara, yüz senedir devletin iskan çalışmaları devam etmiş, ancak aşiretler 1860 yıllarından sonra buralara yerleşmeye başlıyarak, daha çok eski meskun merkezler civarlarını tercih etmişlerdir. Bu şekilde 1883 de Çeşmeli Zebun-köyü Sarıkeçili, Karakoyun ve Karatekeli aşiretleri; 1887´de Karabıyıklı köyü Sarıkeçili aşired ve 1868 de Taahhüdlü köyü Emir-dağı Yörükleri tarafından tesis edilmiştir.

XIX. yüzyıl ortalarından itibaren, daha önce de karşılaşılan fakat büyük çapta olmayan muhaceret meselesi ile karşı karşıya kalınmıştır. Bunun için 1860 yılında muhacirlerin iskanı ve onların çeşidi meseleleriyle meşgul olmak üzere "İskan-ı muhacirin Komisyonu" teşkil edildi. Sonradan ise, İstanbul´da kurulan bu teşkilatın paralelinde, her vilayette birer müdürlük tesis edilmiştir. 1914 yılında da bu komisyon, çıkarılan bir kanunla yeniden teşkilatlandırılarak "Aşair ve muhacirin Müdüriyet-i Umumiyesi" ismini almıştır.

Görüldüğü üzere XIX. yüzyılda imparatorluğun iskan politikası kendine dönüş olarak niteleyebileceğimiz bir çerçeve içinde telakki edilebilir. XVIII. yüzyılın aksine, daha dikkatli ve planlı bir şekilde yürütülen çalışmalarla, konar-göçerler daha dar bir çerçeve içine sıkıştırılırken, bu durum iskan çalışmalarında büyük kolaylıklar sağlamıştır. Bununla beraber kaybedilen topraklarda kalan ahalinin baskılar sebebiyle yurdlarını terkederek büyük bir göçe başlamaları, devleti yeni problemlerle karşı karşıya bırakmıştır. Bu durum karşısında göçmen meseleleriyle ilgilenmek üzere 1860 da muhacirin komisyonu kurulmuş, böylece iskan işiyle doğrudan alakadar olan ilk teşkilat teşkil edilmiştir. Daha sonra ise, bu komisyonun yeniden teşkilatlandırılarak aşiretlerin iskan vezifesini de üslendiği görülmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu, XVIII. yüzyılından itibaren boş ve harap yerlerin ziraate açılması yolunda gayret sarfederek, konar-göçerlerin iskanlarına teşebbüs ettiği gibi, bu sayede de hem gelirleri arttırmak, hem de idari aksaklıkların bir sonucu olarak ortaya çıkan şekavet unsurlarını ortadan kaldırmayı hedef almıştır. Bilindiği gibi devletin bu yüzyılda toprak kaybına uğraması, onunla birlikte, Müslüman-Türk ahalinin de iç kısımlara doğru göçe başlamasına sebep olmuştur. Meydana gelen bu nüfus hareketleri, devletin ekonomik düzenini bozduğu gibi, asayiş durumunu da büyük ölçüde etkilemiştir. Nitekim pekçok meskun yer harap olup boşaldığı gibi, yine birçok mamur tarla, bağ ve bahçe terkedilerek, zirai gelirin önemli miktarda azalmasına yol açmıştır. Bu durum karşısında devlet, bu harap olmuş ve boşalmış sahalara başı-boş bir hayat yaşayan konar-göçerleri veya eski ahalisini yerleştirme teşebbüsüne girişmiştir, işte, XVIII. yüzyılın iskan politikası olarak çıkan, "harap ve sahipsiz yerlere oymakların yerleştirilerek yeniden ziraate açılması" şeklindeki içe dönük iskan siyaseti, bu yüzyılın varılmak istenen başlıca hedefi olmuştur. Bu siyasetin gerçekleştirilmesinde ise, yeni mamurelerin kurulması, derbend ve vakıflara yeni ahalinin iskanı gibi teşebbüslerin yanısıra, konar-göçerleri kendi yaylak ve kışlaklarına yerleştirmeye de teşebbüs edilmiştir. Bütün bu iskan çalışmalarında sık sık sürgün usulüne başvurulduğu görülmektedir. Buna rağmen bazı konar-göçer grupların, yüzyılın ekonomik buhranları sebebiyle düştükleri sıkıntıdan dolayı kendiliklerinden yerleşmek istedikleri de dikkatden uzak tutulmamalıdır.

A) Konar-göçerlerin terkedilmiş, harap ve boş alanlara yerleştirilmesi:

ikinci bölümde, meskun yerlerin boşalması ve harap olmasının sebepleri ile şekavet unsurlarının bu husustaki rollerini belirtmiştik. Konar-göçerlerin başı-boş hareketleri, merkeziyetçi nizama aykırı olmasına rağmen, devletin kuvvetli olduğu zamanlarda asayişin sağlanmasında pek etkili olmamıştı. Halbuki XVII. yüzyıldan itibaren merkezi idarenin zayıflaması, konar-göçerlerin çevrelerindeki yerleşik ahaliye zarar vermelerine sebep olmuştur. Konar-göçerler, yaylak ve kışlakları arasında gidip gelirlerken, yollan üzerin

de bulunan yerleşik ahalinin ekinlerine, mallarına, hatta canlarına zararlar vermişlerdir. Bu durum birçok ahalinin yerlerini terkederek daha emin gördükleri yerlere göç etmelerine sebep olmuş; bu şekilde pek çok mamur yer harap olmuş ve boşalmıştır. Bu ise, ekonomisi ziraate dayanan devletin zirai gelirinde büyük bir azalma meydana getirdiği gibi, memleket içinde önemli ölçüde bir nüfus hareketinin doğmasına da yol açmıştır. Bu yüzden devlet bir takım tedbirler almıştır ki, bunların başında, bir çok yönlerden faydalar sağlayacak olan, konar-göçerlerin bu terkedilmiş, harap ve boş sahalara yerleştirilmesi gelmektedir. Devlet, böylece, hem şakavet hareketlerini bir ölçüde olsun önlemek, hem de boş ve harap yerleri şenlendirerek mamur hale getirmek istemiştir. Bununla birlikte, devletin topyekün iskan politikası içinde, konar-göçerlerin şakavetlerini önlemek yeterli bir çözüm yolu olmamıştır. Aynı zamanda boş ve harap yerlerin şenlendirilerek yeniden ziraate açılması; yerlerini terkedenlerin eski yerlerine nakli; önemli geçitlerin ve stratejik mevkilerin korunması için buralara insan nakli veya yeni mamureler kurulması gerekmekteydi.

Bu sebeple, I. Bölüm´de zikretmiş olduğumuz "Konar-göçerlerin Coğrafi dağılıp" kısmında (Bk. s. 25) yer alan Türkmen cemaatleri, XVII. yüzyıldan itibaren boş ve harap yerlere yerleştirilmeye başlanmıştır. Bu büyük nüfus potansiyelinin tesbiti ile, imparatorluğun düştüğü ekonomik krizden kurtulması tabii görünmektedir. Bu yüzden konar-göçerlerin iskanı meselesi, imparatorluğun iskan politikasının mihrakını teşkil etmiştir. Bununla birlikte, iskanın tatbiki esnasında bir takım problemlerin çıktığını ve devletin gayesine varmak için büyük zorluklarla karşılaştığını da belirtmek yerinde olacaktır.

1- Başı-boş konar-göçerlerin şakavetlerini önlemek ve yerleşik ahaliye yaptıkları Zararları sona erdirmek:

Devlet otoritesinin zayıflamağa başladığı XVII. yüzyıldan itibaren, şakavete başlayan konar-göçerlerin hayat tarzlarının bir sonucu olarak ortaya çıkan bu başı-boş hareketlerinin önlenmesi amacıyla, devlet tarafından yer-leştirilmelerine teşebbüs edilmiştir. Yapılan iskan çalışmalarına rağmen XVII. yüzyılda olduğu gibi, XVIII. yüzyılda da bu hareketler devam etmiştir.
Girişilen savaşların getirdiği yeni vergiler ve bunların toplanması esnasında yapılan yolsuzluklar, onların şakavete başlamalarında önemli bir rol oynar. Ayrıca, savaşlara giden güvenlik kuvvetlerinin bıraktığı boşluktan istifade ederek, yaylak-kışlak yolları üzerinde bulunan yerleşik ahalinin mallarına ve canlarına büyük zararlar vermişlerdir.

İktisadi buhranlar dolayısiyle ortaya çıkan içtimai düzensizliklerin, konar-göçerler üzerindeki tesirinden başka, bilhassa, şakavette bulunmalarının en önemli sebeplerinden birini de, devlet tarafından onlara gösterilen yaylak ve kışlaklarının yeterli ota ve suya sahip olmamasıdır. Konar-göçerler, bu gibi durumlarda, hayvanlarına yetecek otu ve suyu bulmakta çektikleri güçlükler yüzünden yerleşik ahaliye veya başka aşiretlere aid mer´a ve otlaklara tecavüz etmişlerdir. Yine bu sebepten, yerleşik ahalinin ekinlerini hayvanlarına yedirdikleri gibi, mallarını gasbedip, karşı koyanları da katletmişlerdir.

Konar-göçerlerin başka gruplara aid arazilere tecavüz etmeleri, araların-da çatışmalar çıkmasına sebebiyet vermiştir. Bu şekilde şakavete başlayan konar-göçerler, etraflarındaki emlake büyük zararlar verdikleri gibi, vergilerini de vermekten kaçınmışlardı. Devlet tarafından eşkıya olarak telakki edilen bu tip grupların saruca-sekbanlara katıldıkları veya bazı eşkıya takımını himaye ettikleri görülmektedir. Bu kabilden şakavet hareketlerinin önlenmesi ve iç huzurun temini amacı ile, şakavette bulunan konar-göçerler hükümet tarafından boş ve harap yerlere yerleştirilmeye teşebbüs edilmiş, itaat etmiyenler ise, birer sürgün mahalli olarak seçilen Rakka ve Kıbrıs adasına sürülmüşlerdir. Bunun haricinde kanunsuz hareketlerinin tekerrür etmemesi için çoğu zaman nezre bağlandıkları da dikkati çekmektedir. Mesala, 1700 yılında, Malatya sancağı´na bağlı Gerger ve Kahta kazalarına tabi 26 köye gelerek yerleşen Zorganlı torunlarının, zikredilen köy fukarısına zulm, emlaklerini gasb ettikleri için, bu köylerden ihraç edilerek Rakka´ya sürülmeleri hususunda Rakka valisine emir gönderilmiştir. Ancak, mezkur cemaatin, reayaya zulm etmiyeceklerini ve üzerlerine konan vergilerini vereceklerini vaad etmeleri üzerine yerlerinde bırakılmış, bununla beraber yapabilecekleri zararlarını karşılamak için de 5.000 kuruş nezr´e bağlanmışlardı. Nitekim bir müddet sonra vergilerini vermedikleri görülerek nezrlerinin tahsiline karar verilmiştir.

Devlet, şakaveti terketmeleri ve yerleşmeleri karşılığında bazı aşiretleri vergiden muaf tutmuştur. Mesala 1700 yılında, Niğde sancağı´na bağlı Yahyalı kazası köylerine zarar veren, Danişmendlü Türkmenlerinden Adana´nın Misis derbendine derbendci kayd edilmiş bulunan Şereflü, Çöplü ve Köseli cemaatleri ile Yeni-il Türkmenlerinden Kara-gündüzlü ve Çöplü Afşarı, ifraza tabi Çakal Demircilü cemaati, Halep Türkmenlerinden Hama ve Humus´a iskan olunan Okçu cemaati, Alanya ve İç-il´e iskanları kararlaştırılan Kara Hacılu cemaati, Rakka iskanı firarileri ve has reayasından olmak üzere toplam 11 00 kadar hane şakaved terketmeleri şartıyla Misis derbendine derbendci kayd olunmuş; hac yolunu korumaları karşılığında da bazı vergilerden muaf tutulmuşlardır. Adı geçen cemaatlerden Danişmendlü Türkmenlerine tabi Köseli ve Şereflü Afşarı cemaatleri itaat etmiş; diğerleri tekrar Yahyalı bölgesine giderek şakavete devam etmişlerdir. Bu sebeple Adana Beylerbeyi Mehmed Paşa´ya itaaderinin sağlanması hususunda emir gönderilmiştir.

Güney-doğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerinde sakin bulunan aşiretlerden Ulus ismiyle de anılan Cihanbeyli aşireti ile, Kelicorlu cemaati ve yine Şamakılu aşiretinden 300 kadar atlı eşkıya, yollan kesip, çevredeki ahaliye zarar vererek, pek çok kişiyi de katletmişlerdi. Bunun üzerine devlet, Rakka valisine, Maraş Beylerbeyine, Diyarbakır mütesellimine, Malatya sancağı mutasarrıfına, Arapgir sancağı beyine ve Divriği voyvodasına 1701 tarihinde birer emir göndererek, eşkıyaların cezalandırılarak Rakka´ya sürülmelerini istemiştir.

Yine Diyarbakır voyvodalığına bağlı Milli, Şakaki vesair kabileler yerlerini terkederek Erzurum taraflarına gitmişler, burada Yezidi taifesiyle de birleşerek Tercan, Kiğı, Kurtucan vesair sancak ahalilerine zulm ve teaddide bulunmuşlardı. Bunun üzerine eski yerlerine dönmeleri emredilmiş, fakat emri dinlemiyerek şakavete devam ettikleri görüldüğünden, 1701 yılında Erzurum valisi Numan Paşa´ya bir emir gönderilerek eski yerlerine nakledilmeleri ve cezalandırılmaları istenmişti.

Bir müddet önce Keçiborlu, Geyikli (Geyikler), Sandıklu ve Çölabad kazalarına tabi 42 sahipsiz harap köye yerleştirilen300 Danişmendlü Türkmenleri cemaatlerinden Mevaşiler, Sermayelü, Karalar ve Horbendelü (Har-bendelü) cemaatleri, iskanı kabul etmiyerek eşkıyalığa başlamışlardı. Kanunsuz hareketlerinin önlenerek iskan mahallerine yerleştirilmeleri ve bir miktar nezre bağlanmaları münasip görülerek, 1701 yılında Hamid ve Karahisar mutasarrıflarına, Kütahya mollasına, Denizli, Geyikler, Kemer-i Hamid (Burhaniye), Urla, Dazkırı, Şeyhlü, Çarşanba Lazkiye, Uluborlu, Burdur, Homa, Çölabad, Uşak, Baklan, Sandıklu ve Honaz kadılarına ve Kütahya mütesellimine hükümler gönderilmiştir.

Bozuluş Türkmenlerinden olup Aydın bölgesinde sakin olan Mihmadlu, Aksudlu ve Gaflarlu cemaatleri, Bolvadin yakınlarındaki Karaca-ören köyüne, diğer Mihmadlu cemaatinin yüz haneden fazla bir kısmı ise Ayne-ekreli ve Otan adlı köylere, Kermih, Çökelek ve Kuşdoğanlu cemaatleri, 200 kadar haneleriyle Seyidgazi ile Eskişehir arasında Dudcu-Paşa mezarı yakınında iskan olunmuşlardı. 1701 yılında yapılan bu iskan çalışmalarında, sonuncu yerde iskan olunacak cemaatlerin, bölgede bulunan harap ve sahipsiz 10 köye yerleştirilmeleri yerine, emirlere aykırı olarak Sultanönü sancağının Karacaşehir kazasına bağlı Yukarı Kan-pazarı, Akpınar, Taşlı ve Albaguz mezraasındaki Kaba-Fakı adlı mamur köylere iskan edilmeleri, mezkur köyler halkının şikayetlerine sebep olmuştur. 1702 yılında Eskişehir sancağı mutasarrıfına ve kadılara gönderilen emirle, yerleşik ahalinin pera-kende ve perişan olmalarının, ayrıca hayvanlarına ve mallarına yapılan zararların önlenmesi için adı geçen cemaatlerin mezkur 10 harap ve boş köye yerleştirilmeleri istenmiştir.

1699 yıllarında Rakka´ya iskanları emredilen, ancak iskanlarına gitmiye-rek iki-üç yıldan beri Develü Ovası´nda sakin bulunan Güngördü, Delili ve Kırıntılı cemaatlerinden 400 kadar şaki, Niğde, Bor, Ürgüb, Şücaeddin (Ulukışla), Anduğu (Kaymaklı), Kayı ve Ereğli kazaları etrafında gezerek, harman vakti ahalinin mallarını yağmalıyorlar, yol kesiyorlar ve insanları öldürüyorlardı. Zulm, teaddi ve tecavüzlerinin nihayeti olmadığı hakkında Karaman ve Niğde mutasarrıfları, Karaman Ereğlisi, Şücaeddin, Bor, Anduğu, Yahyalı, Niğde ve Kayı kadı´larının arzları üzerine, 1702 Ocak ayında, Maraş Beylerbeyisi Rışvanoğlu Halil Bey´e gönderilen bir emirle, adı geçen cemaatlerin bulundukları yerden kaldırılarak, Ayas iskelesinden gemilerle Kıbrıs´a nakledilip, boş ve harabe yerlere iskanları istenmiştir304, iskanı kabul etmeyip itaat etmemeleri halinde, Maraş, Andırın, Karahasanlu cemaatlerinden, Adana çevresinde kışlayan Receblü cemaatinden, Adana zabitlerinden, Kozan-oğullarından ve Adana ile Tarsus´da bulunan Bozdoğanlı Yörüklerinden temin ve tertib edeceği askerle tecziyeleri ve her hal ü karda adı geçen cemaatlerin Kıbrıs Adası´na iskanları emredilmiştir.

Şakavetle meşgul oldukları için Ruha (Urfa)´ya üç saat mesafede Rak-ka bölgesine iskan edilen, 1000 civannda haneye sahip Malatya, Diyarbekir ve Arapgir yörelerinde sakin Japovalı, Yarçekanlu, Mürdlü ve Direganlu cemaatlerinden, Yarçekanlu ve Direganlu´ya mensup bir kısım hanenin iskana katılmadıkları görülerek, bunların da iskan sahalarına nakledilmesi için Malatya ve Arapgir sancakları mutasarrıfları ile Diyarbekir mütesellimine 1702 tarihinde emir gönderilmiştir.

Yine, içel ve Alaiye sancaklarına iskanları kararlaştırılan Yörük taifesinden Kara-Hacılu cemaatine bağlı oymaklar, 1701 yılı baharında Yahyalı bölgesine gelerek Köşk, Numan, özbeğ, Süleyman Fakihlü ve Saruca köyleri ahalilerine çeşitli zulm ve teaddileri yüzünden köyler halkının yerlerini terketmelerine yol açmışlardı. Bunun üzerine, Yahyalı nahiyesi ahalisi kadı´ya şikayette bulunarak mezkur oymakların iskan mahalleri olan içel ve A-laiye´ye nakledilmelerini istemişlerdi. Bu sebeple Maraş Beylerbeyi Rışvanoğlu Halil ve Adana Beylerbeyi Mustafa beylere ve kadılarına gönderilen 1701 tarihli bir hükümle, mezkur cemaatlerin cezalarının tertibi ve iskan mahallerine kaldırılarak yerleştirilmeleri emredilmiştir. Ancak 1702 yılına kadar mezkur oymakların şakavete devam ettikleri ve yerleştirilemedikleri görülmektedir. Hatta bunlardan Kara Hacılu, Natırlı, Şamlı, Zekeriyyalı, Sofulu, Tekyelü, Cerid ve Saçı-karalu cemaatleri ile Adana Yürüklerinden Kaçarlu cemaati, üzerlerine ber vech-i Arpalık tayin olunan Alaiye sancağı mutasarrıfı Musa Paşa´yı da katletmişlerdi. Bunun üzerine İnegöl, Eşme, A-yas, Alaşehir ve Foça kazaları kadılarının gönderdikleri arz üzerine, 1702 yılında, Aydın muhassılı Nasuh Paşa´ya gönderilen bir emr-i şerifle, mezkur cemaatlerin derhal kaldırılarak iskan mahalleri olan İç-il sancağına nakl ve iskan olunarak nizamlarının verilmesi istenmiştir.

Bozok sancağında boş ve harabe yerlerde ziraade uğraşmaları, reayaya hiçbir şekilde zarar vermemeleri şartlarıyla iskanları emredilen Mamalı Türkmenleri ise, bu şartlara uymadıkları takdirde tazmin etmek üzere 25.400 kuruş nezr´e bağlanmışlardı. Fakat tabi kabilelerden Şereflü, Güllü, Kızıllu ve Nefesli cemaatlerinden bazı kimseler, Kayseri, Çankırı, Kırşehir ve Sivas eyaletlerinde kervanları vurup insanları katlederek, köy köy dolaşıp reayaya zulm ve teaddide bulunarak ahaliyi tedirgin etmişti. Bu tecavüzlere dayanamıyan halk, devlete şikayette bulunmuşlar, bunun üzerine 1702 Mart´ında Sivas Beylerbeyi ve eyalet kadılarına gönderilen emirle, adı geçen cemaatlerin nezr´lerinin tahsil edilerek cezalandırılmaları ve taş evler yapıp ziraatle meşgul olmaları istenmiştir.

1702 yılında, konar-göçer Yeni-il Türkmenlerine tabi Caber, Baalbekli, Çakallı vesair cemaatler, Sandıklu, Uşak, Eşme, Mendehor, Alaşehir ve Şuhud kazaları köylerine gelerek reayaya çeşitli zararlar vermişlerdi. Bunun üzerine Aydın ve Saruhan muhassılı olan ve eşkıya define memur edilen Nasuh Paşa´dan, bunların bu bölgelerden kaldırılarak eski mahallerine nakletmesi için emir gönderilmiştir.

Karahisar-ı Sahib kazası naibi Mevlana Mustafa, Türkmen cemaatlerin-den Keferli´ye tabi Koca-Bey, Kara Cafer ve Halil adlı kethüdaların 400 kadar evleri ile, yine Beylikli, Kuşçular, Caber, Çakal, Urumcalu ve Sermayelü cemaatlerinden 1500 kadar hanenin, Sandıklu kasabası civarındaki köylere hasat zamanı yaptıkları baskınlardan dolayı buradan kaldırılarak münasip bir mahalle yerleştirilmesini arz etmiştir. Bununla ilgili olarak, Ocak

1703 tarihinde Anadolu valisine zikredilen cemaatlerin münasip bir mahalle yerleştirilmesi için emir gönderilmiştir.
Göçer taifesinden ifraza tabi Alcı ve Çakal Demircilü cemaatlerinden 60 kadar hane, iskan bölgeleri olan Ayas, Berendi ve Kınık caniblerini terkederek Yahyalı nahiyesindeki köylere gelip, ahalinin mer´alarına, ekinlerine zarar vermişler, hayvanlarını yağmalayarak insanları katletmişlerdi. Bunun üzerine 1703 tarihinde Adana valisine, Kayseri mütesellimi ve ifraz voyvodasına gönderilen emirle, mezkur cemaatlerin iskan mahalleri olan Ayas, Be-rendi ve Kınık´a yerleştirilmeleri istenmiştir.

1704 yılında Rakka´ya iskan olunan Yeni-il haslarına tabi Musacalu taifesi ve ona bağlı cemaatler üzerine musallat olan, çeşitli teaddi ve tecavüzlerde bulunan Beydili cemaati, devamlı şakavetleri dolayısiyle bir mekana sahip olamamışlardı. Bu sebeple, Rakka iskanından ihraç edilmeleri hususunda yapılan beyanlara karşı, Yeni-il haslarına tabi olduğu bildirilmiş, içlerindeki eşkıyanın cezalandırılarak cemaatin nezr´e bağlanması ve Rakka´ya iskanları için yeniden emir verilmiştir. Güney-doğu Anadolu aşiretlerinden olan ve eskiden beri oturmakta oldukları Gerger kazasını terkederek, Çemişgezek, Pertek ve Sağman kazalarına tabi köylere girip, ahalisini sürerek kendileri yerleşen Cihanbeylü, Şeyh Hasanlı, Dede Sülü v.s. cemaatlerin bu hareketleri, Çemişgezek kadısı Mevlana Mehmed tarafından bir arzla İstanbul´a şikayet edilmişti. Bunun üzerine 1705 yılında, Erzurum ve Sivas valileri ile Palu, Kiğı, Kızucan ve Çemişgezek beylerine gönderilen fermanla, Cihanbeylü aşiretinin Rakka´ya iskanına, Dede Sülü ve Şeyh Hasanlı cemaatlerinin ise, sakin oldukları eski mahallerine yerleştirilmeleri emredilmiştir. Ayrıca yolları basıp, türlü şakavette bulunan Urban taifesinden el-Vahhab kabilesinin de Antakya, Bagras ve Amik kazaları dahilinden kaldırılarak A´zaz kazasına iskanlarına karar verilmişti.

İfraz-ı Zülkadriye Türkmenleri, ekip-biçmek, kaldırdıkları mahsulün aşarını vermek ve o havaliyi eşkıyadan korumak şartiyle Kınık ve Berendi ara-sına yerleştirilmişlerdi. Ancak, mezkur taife verdikleri taahhüdde durmayarak Lekvanik aşireti ile birleşip, Kurt-kulağı mahallinde hakimleri olan İsmail Paşa´nın üzerine hücum ederek mallarını zabdetmişlerdi. Bu ve buna benzer pek çok kanunsuz hareketleri Adana Beylerbeyi Mustafa Paşa ile, Adana, Sis(Kozan), Payas, Kars (Kadirli), Kınık ve Berendi kadıları tarafından bildirilmişti. Ayrıca, Haleb eyalet hazinesine tayin olunan Elhac Ataullah da, görevine giderken, yine ifraz´a tabi Cerid cemaati eşkıyalarının baskınına uğramıştır. 1706 Kasım´ında Karaman valisi Vezir Hasan Paşa´ya gönderilen bir emr-i şerifle, Adana, Maraş vilayetleri, Kayseri ve Niğde sancakları beylerinin, kapuları halkı ve askerleriyle eşkıya üzerine varmaları istenmiştir. Mezkur taifeye, içlerinde bulunan eşkıyayı teslim etmeleri, iskan bölgelerine yerleşerek ziraatle uğraşmaları şartlarıyla afvedilecekleri, aksi halde üzerlerine varılarak cezalandırılacakları da bildirilmişti.

Aşiret veya cemaatlerden bazıları, şakilik etmemek, ellerinde bulunan silahları devlete teslim etmek ve vergilerini vermek şartlarıyla bulundukları yerlere iskan olunmuşlardır. Mesela, Ifraz-ı Zülkadriye cemaatlerinin bu şartlar altında yerleştirilmesi hususunda, tfraz-ı Zülkadriye Türkmenleri mukataasını deruhde eden Adana Beylerbeyi Abdulgafur Paşa´ya 1707 yılında emir gönderilmiştir. Burada, ifraz cemaatlerinin nezr´lerinin tahsil edilerek, bulundukları mahallere iskan edilmeleri emredilmektedir.

İfraz-ı Zülkadriye reayasından 1303 hanesi, Ayas, Berendi ve Kınık´a yerleştirilmiş olmalarına rağmen, bir müddet sonra yerlerini terkederek dağılmışlardır, içlerinden bilhassa Tacirlü cemaatleri, diğer cemaat şakilerinin de katılmasiyle yolculara zarar vermişler, silahlanarak şakavete başlamışlardı. Bu yüzden 1708´de Adana Beylerbeyine ve diğer eyalet idarecileri-ne bir hüküm gönderilerek, bunlar hakkında gerekli tedbirlerin alınması, şakaveti terketmemeleri halinde başka bir mahalle sürülmeleri istenmiştir. Diğer dağılan cemaatlerin ise eski yerlerine nakledilerek ziraatleriyle meşgul olmaları ve aralarına girecek eşkıya güruhunu voyvodalarına bildirmeleri de emredilmiştir. Bununla beraber Tacirlü cemaatinin, 1708 yılına kadar birikmiş olan vergi borçlarını vermeleri şartıyla, Ayas, Berendi ve Kınık´a iskan olunmalarına müsaade verilmiş, nizamlarının verilmesi için de, Dergahı Mualla Kapucu-başılarından Elhac Yusuf voyvoda nasb olunup, voyvodalık beratı gönderilmiştir. Buna rağmen Tacirlü cemaatinin iskana yanaşmaması ve şakavete devam etmesi üzerine, Rakka´ya sürülmeleri emredilmiş, fakat bunda da muvaffak olunamıyarak 1136 (1724)´de yeniden, ziraat-le meşgul olmaları şartıyla Anavarza´ya iskanları hususunda ferman sadır olmuştur.

Valde Sultan evkafına dahil Yeni-il Türkmenlerinden Rakkaya iskanları ferman olunan ve Tarsus ile Misis arasında oturan Musacalu cemaati perakendelerinden Caber cemaati de, şakavet üzre idi. Mezkur cemaat 400 kadar haneleriyle kış mevsiminde Aydın ve Saruhan sancaklarına gidip, ilkbaharda buradan Karahisar sancağına tabi Sandıklu kazası köylerinden Bek-taş, Kızık, İsaözü (isalı), Dutağacı, Kargın, Akay ve Hırka çevrelerine geliyorlardı. Adı geçen köyler ahalisi üzerine maktu´ kaydedilmiş bulunan mer´a ve ekili alanlara büyük zarar vermeleri, hayvanlarını gasb, bağ ve bostanlarını tahrib ederek, daha başka çeşitli zararları sebebiyle, Sandıklu naibi tarafından bu bölgeden atılmaları için verilen arz sonucu, iskan mahalleri olan Rakka´ya nakledilip yerleştirilmeleri hususunda 1709 yılında Rakka valisine emir verildiği gibi, Karahisar-ı sahip sancağı mutasarrıfına, Karaman valisine ve Adana ile Maraş Beylerbeylerine de bu yolda fermanlar gönderilmiştir.

Şakavetlerinden dolayı Bektaşlı cemaatine tabi Zorganlı oymağından 13 nefer, Rakka´da Valde Sultan çiftliğine iskan edilerek, has reayasına dahil olunmuşlardır. Bu husus hakkında, 20 Şaban 1121 (1709) tarihiyle Rakka valisine hitaben emr-i şerif gönderilmiştir.

Maraş eyaleti´ne bağlı Samsad nahiyesinde sakin bulunan Beyzeki (Biziği ?) cemaatinden Salarlı kabilesine tabi iki nefer, Mustanlı kabilesinden bir nefer ve Temranlı kabilesinden de on nefer olmak üzere toplam 13 kişinin, ahaliye zarar verdiği, devletin, üzerlerine tayin ettiği memurları kabul etmedikleri ve asker tayin olunacak olursa yerlerini terkederek firar edecekleri bildirildiğinden, Hama´ya iskanları için 1710 yılında Rakka ve Diyarbekir valilerine emir gönderilmiştir. Ancak bu emir, mezkur cemaatin itaat edeceklerinin bildirilmesi üzerine kaldırılarak, şakavette bulunmaları ve taahhüdlerini yerine getirmemeleri halinde tahsil edilmek üzere 10.000 kuruş nezr´e bağlanmışlardır. Buna rağmen taahhüdlerine aykırı harekette bulunan ve ahaliye zarar veren cemaatin, nezrlerinin tahsili ve evvelce iskan mahalli olarak gösterilen Hama´ya yerleştirilmeleri için 1715´de, Rakka ve Halep valilerine ve kadılarına emirler gönderilmiştir.

Türkmenlerin Rakka, Hama ve Humus bölgelerine yerleştirildikleri, ancak, çoğunun yerlerini terkettikleri dikkati çekmektedir ki, bunda, coğrafi şartların uygun olmaması kadar Arap aşiretlerinin baskıları da rol oynamıştır. Mesela, Hama, Humus ve Maaretünnuman kasabasında, gerek kasaba ahalisi, gerekse köy ahalileri, urban eşkıyasının mazarratlarından kurtulmak için Halep, Kilis, Azaz, Edlib, Şugur, Amik, Antakya ve Karamort gibi yerlere kaçarak dağılmışlardı.

Diyarbekir vilayetinde bulunan konar-göçer taifesinden Milli aşireti, şakavetlerinden dolayı, Rakka valisine gönderilen bir fermanla, 1711 yılında Rakka´ya iskan edilmişlerdi. Ancak, Rakka valisinin azli üzerine, Mardin voyvodası Milli İsmailoğulları Haydar ve Mustafa, aşirete, "iskandan ref olundukları"na dair bir mektup gönderdikleri için mezkur aşiret eski yerlerine gelerek yeniden şakavete başlamışlardı. Bu sebeple ahali perişan olarak dağılmış, bunun üzerine de 1713 yılında Rakka valisinden Milli aşiretinin yeniden eski mahallerine nakledilmesi istenmiştir. Müteaddid defalar Rakka´da iskan bölgelerinden kaçan Milli aşiretinin, 1724 yılında yine bu sebepten önceden tesbit edilen iskan mahallerine yerleştirilmeleri için emir verildiği görülmektedir.

Tokat voyvodalığına tabi Bozok Sancağı´nda sakin Mamalu Türkmenleri cemaatinin, içlerinde zuhur eden eşkıyanın haklarından gelinmediği, iskandan kaçanları korudukları iddiasıyla vergilerine 8.000 kuruş zam yapılmasına; yine Bozok´da sakin Selmanlu ve Dede Sülü cemaatlerinden Selmanlu cemaati vergisine 2.500 kuruş, Dede Sülü cemaatine ise 1.000 kuruş zam yapılmasına; aynı sancak sakinlerinden Geyikli, Ayubasanlı ve Çokşurutlu cemaatlerinin 4.100 kuruş olan vergisine ("tahmil"), aynı miktar zam yapılmasına ve içlerinde olan eşkıya ve iskandan kaçan türkmenlerin ihraç edilerek, kendilerinin Yeni-il hassı kalemine kayd ve ilhak olunmaları emredilmiştir. Bu hususta Adana Beylerbeyi bulunan Anadolu müfettişi Elhac Ahmed Pa-şa´ya hitaben 1714´de emr-i şerif gönderilmiştir.

Maraş´da bulunan Mektubiye Medresesinin vakfına tabi Kara Beğdil Türkmenleri, iskanı terkedip Aksaray yakınlarına gelerek burada yerleşmişler, hududlarında zabit olmaması sebebiyle de yollan basarak, yolcuların mallarını yağmalamışlar, çeşitli mazarratlıkta bulunmuşlardı. Şakavetlerinin gittikçe artması, bunun yanısıra miri´ye olan 5.000 kuruş borçlarını ödememeleri üzerine, vergilerine 5.000 kuruş zam yapılması; Aksaray sancağında sakin Boynu-incelü mukataası 14 cemaat olup, her bir cemaatin içlerinde eş-kıya vesair iskandan kaçan gurupların bulunması sebebiyle, bunların da miri´ye olan 15.000 kuruşluk borçları üzerine aynı miktar zam yapılması; Baltacılar kethüdası Ali Ağa´nın malikanesi olan Hacı Ahmedlü cemaatine de şair cemaatlerden evlerin dahil olması sebebiyle mallarına 1000 kuruş zam yapılması istenmiştir. Yine aynı malikaneye dahil olan Şereflü Türkmenlerinin nüfuslarının artması, zabitlerine itaat etmiyerek miri mallarını vermemeleri yüzünden asıl mallarına 5.000 kuruş zam yapılması; aynı malikaneden olan Haymelü Arabi´nin zabitlerine itaat etmemelerinden dolayı, bunların asıl mallarına da 2.500 kuruş zam yapılması için devlete müracaatta bulunulmuştur. Ayrıca Tabaklı Türkmenleri de büyük bir cemaat olduğundan, bunların da vergilerine 12.500 kuruş zam yapılarak malikane kayıtları Yeni-il hasları kalemine kayd ve ilhak olunup, cemaat içindeki eşkıya-nın cezalandırılmaları ve başka yerlere iskanları için Adana Beylerbeyi ve Anadolu eşkıya müfettişi bulunan Elhaç Ahmet Paşa tarafından yine aynı arzda istenmiştir. 1714 yılında gönderilen emr-i şerifde, Anadolu´nun nizamı, eşkıyasının defi, ahali ve reaya fukarasının refahı için, Danişmendlü Türk-menlerine tabi Boynu-incelü cemaatleri mukataası, 8561,5 kuruş mal ile Sey-yid Derviş Ağa´nın uhdesine ve yine merkumun malikanesi olan Danişmendlü Türkmenlerinden Karalar, Sermayelü ve tevabii cemaatlerin mukataasına bağlı Şereflü Türkmenleri mukataası da 1238,5 kuruş ile Derviş Ağa´ya verildiği belirtilmektedir. 1718 yılında, bunlardan Şereflü´ye tabi 5 mahallenin şakavetlerinden dolayı, Anadolu valisi Vezir Elhaç Ali Paşa tarafından Çölabad kazasındaki 13 harap köye iskan edildiklerini görmekteyiz. Ayrıca Aksaray´ın Koçhisar kazasına tabi Şereflü-Yurdu denilen Kara-seki isimli mahalde sakin Şereflü Türkmenleri, şakavet hareketlerinde bulunmaları sebebiyle Rakka´ya iskan edilmişlerdi. Ancak eski mahallerinin boş kalması ve hiçbir cemaatin buraya yerleştirilmemesi üzerine, Şereflü Türkmenleri yeniden yurdlarına dönmeyi telep ettiler. Fakat, Kırşehir, Aksaray ve Kayseri sancakları ahalileri bunu kabul etmeyince, yerlerine Yeni-il Halep Türkmenleri cemaaderinden Bopars-Horbendelüsü cemaatiyle ödemişlü cemaatinin iskanlarına teşebbüs edilmiştir. Bunun üzerine mezkur ce-
maatlerden Ödemişlü, Küçük Şereflü cemaati yurdlarına; Bopars-Horbendelüsü cemaati de Büyük Şereflü yurdu olan Koçhisar´a tabi Yemesnek-özü ve Karmış-pazusu adlı mahallere yerleştirilmişlerdir. Bu hususta, 1726 yılında, mezkur cemaatlerin teaddide bulunmamayı taahhüd ve iskanı kabul ettiklerine dair Yeni-il kadısı tarafından bir arz sunulmuştur.

Mardin ve Nusaybin mukataası, urban eşkıyasının tecavüzlerine maruz kalması sonunda harap olmuş, reayası da dağılmıştır. Bu sebeple urban eşkı-yasının bu bölgelerden çıkarılması için Bağdad valisi Hasan Paşa´ya, 1715 ve 1716 tarihinde iki emir gönderilmiştir.

XVII. yüzyılın sonlarından itibaren şakavetle meşgul aşiretlerden biri de Receblü Afşarı taifesi idi. Bunlara tabi cemaatler 1703 yılından itibaren Belih nehri ve Rakka dolaylarına iskan edilmişlerdir. Ancak bir müddet sonra iskan nizamları bozularak etrafa dağılmağa başlamışlardır.

Rakka´ya iskan olunan Receblü Afşarı´na tabi cemaatlerin 1729 yılında yapılan tahrire göre, nüfus durumu şöyle idi:

  Bennak (Hane) Mücerred (Nefer)
Süleymanlı cemaati 108 60
Kara Şeyhli 44 12
Sarı Seydili mahallesi 21 12
Hovadlı (?) mahallesi 10 6
Akça Ali Mahallesi 16 8
Saruhanlu mahallesi 8 6
Hedilli mahallesi 3 12
Burkalemli ( ) mahallesi 12 9
Sarı Fakihlü mahallesi 14 6
Taşlu-uşağı mahallesi 8 3
Kara Budaklı mahallesi 32 18
Yeni Tekeli mahallesi 16 6
  Q 7
Sofular (Mahmud-oğlu) mahallesi 11 9
Tohmadanan (Torunluk iddia edenler) 25 *
Receb Safi Uşakları (Zabitan) * 29
Yekun 365 283


Her hane 5 nefer sayılacak olursa 2308 kişinin iskan mahallerinde bu-lundukları tahmin olunabilir. Rakka´ya iskan olunan bu gurubun içlerine giren Kilis eşkıyalarından Kemal-oğlu Veli, Köse Bekiroğlu Ali, Ekintilü Öksüzlü, Okçu İzzeddinlü ve Çoban-oğlu mahallelerinin tecavüzleri sebebiyle, yeniden kaldırılmış oldukları Ayntab´a gelerek, ahalisi-ne türlü zararlar vermeğe başlamışlardır. Ayrıca, mezkur eşkıya, Receblü Afşarı´nı iskan mahallerine göndermiyeceklerini ilan ederek devlete vermekle mükellef oldukları vergilerini de vermemişlerdir. Şakavetlerinin önlenmesi hususunda, Adana valisi ve Anadolu müfettişi olan, Receblü Afşarı vesair taifelerin iskanına memur, Vezir Ahmet Paşa´ya gönderilen 1732 tarihli bir hükümle, Receblü Afşarı´nın Rakka´ya iskanı, mezkur cemaatlerin ise, yine, Rakka veya Kıbrıs´a sürgün edilmeleri emr olunmuştur. Aynı şekilde Lekvanik aşiretinin şakavette olmaları sebebiyle 1756 senesinde te´dib edilmeleri ve iskanları hususunda çalışmalar yapılmıştır.
Konar-göçer Türkmen taifesinden Ceyicli aşireti, Tokat taraflarında sa-kin olup 1760 yılından itibaren birkaç senedir yaylaklarını terkederek, kaza ahalisinin yaylaklarını gasbetmişler ve onlara büyük zararlar vermişlerdir. Bu yüzden kaza ahalisi, yaylaklarını terketmeleri hususunda, onları devlete şikayet etmek zorunda kalmışlardır348.

Haleb´e tabi Amik Ovası´nda kışlayan, Kilis ve Azaz taraflarında yaylayan, 3.000 civarında haneye sahip Reyhanlı aşireti, şakavet hareketlerinde bulunduğu gibi, yaylaklarına giderken Maraş Beylerbeyisi İbrahim Paşa ile muharebeye girişerek onu mağlup etmişlerdi. Bu çeşit şakavetlerinin önüne geçilmesi ve geniş bir alana sahip Amik Ovası´na yerleştirilmeleri için teşebbüse geçilmiştir. Aşireti yerleşmeye zorlamak için de, her taraftan kuşatılarak baskı altında tutulmaları kararlaştırılmıştır. Bu baskıların sonunda, 1780 yılında Amik Ovası´na yerleşmek için müracaatta bulundukları görülmektedir. Bunun üzerine de mezkur aşiret, ziraat ve evler yapmalan şartıyla yerleştirilmiştir.

1785 yıllarında ise Payas, Belen ve Kurd-kulağı bölgesini elinde tutan Küçük Ali-oğullan, Halep yolunu ellerine geçirmişler ve hatta daha sonraları küçük bir filo kurarak deniz yolunu da idarelerine almışlardır. Çevrelerinde bulunan Bektaşlu ve Kılıçlu aşiretlerinden de üçer beşeryüz eşkıyanın katıldığı bu ailenin te´dibi için harekete geçilmişti.

Edirne yakınlarında bulunan Sultan Mehmed Han evkafına tabi Kızılağaç kazasına bağlı Halife-köyü ahalisinden, Hüseyin adlı bir kişi, "Anadolu´da Karaman sakinlerinden Boz-ulus Türkmenleri taifesinden İzzeddinlü cemaatindensiniz" diye üzerlerinde kayıtlı maktu´ları talep etmiştir. Bu durum üzerine karye ahalisi, atalarının Boz-ulus Türkmenlerinden olmakla beraber, 80 seneden beri bu mahalde bulundukları ve vergilerini evkafa vermek üzere avarız hanesine kayd olunduklarını beyan etmeleriyle, 1780´de eşkıyanın mazarratının kaldırılması hususunda bir emr-i şerif rica etmişlerdir.

Adana yakınlarında sakin Karalar aşireti, Kurt-kulağı reayasından olup, Tarsus taraflarına giderek şakavette bulunduklarından, hacıların dönüşünden önce, iskan mahallerine kaldırılmaları, gerekirse Tarsus voyvodasının da yardımından faydalanılarak nizamlarının verilmesi hususunda, 1791 tarihinde Adana valisine emir gönderilmişti.

İmparatorluğun Avrupa yakasında, 1726-27 yıllarında, daha önce Halil Paşa yurduna yerleştirilen Nogay taifesinin, kendilerine tahsis edilen toprağı az bularak Boğdan arazisine tecavüz etmeleri sebebiyle, Kırım Hanı Mengli Giray tarafından arazi tahsis edilerek Akkerman ve İsmail- geçidi kazalarına, yerleştirilmeleri kararlaştırılmıştır.

Şakavet üzere olan cemaatlerin yerleştirilmesi hususunda gösterilen gayretler, görüldüğü üzere, onların yerleşik ahaliye yaptıkları zararların önlenmesini hedef almıştır. Daha çok Anadolu canibinde görülen bu kabil olaylar, merkezi otoritenin zayıflamasından faydalanmakta olan konar-göçer hayat yaşayan başı-boş aşiret ve cemaatlerin varlığından çıkmaktadır. Devletin konar-göçerleri, İmparatorluğun içtimai hayatından çekme gayretleri, plansız bir şekilde yürütülmüş olduğundan iktisadi bütünlüğün de bozulmasına yol açmıştır. Bununla beraber konar-göçerlerin islahı, memleketin mamur hale gelmesi için mecburi görülmekteydi. Şakavet hareketleriyle pek çok mamur belde harap olmuş ve boşalmıştır. İşte bu yüzden harap ve boş yerlerin yeniden ihyası ve şenlendirilmesi, terkedilmiş zirai alanların yeniden ekime açılması, imparatorluk için hayati bir önemi haizdi. Bunun için devlet, şakavet hareketlerinin önlenmesi hususunda sert tedbirler aldığı gibi, onların te´dibi hakkında fetvaya bile baş vurmuştur. Hatta devletin şakilerle yaptığı mücadele hakkında yazılmış risaleler de mevcuddur.

2- Boş ve harab yerleri imar ederek şenlendirmek ve yeniden ziraate açmak:

XVII ve XVIII. yüzyıllarda meydana gelen iç karışıklıkların, imparatorluğun pek çok mamur bölgesinin harab olmasına ve boşalmasına sebebiyet verdiğini zikretmiştik. Böylece, asayişi sağlamakta çekilen zorluklar yanında, iktisadi açıdan da büyük problemler ortaya çıkmıştır. Mesela, birçok ekili toprağın terkedilerek harap olmasiyle, devletin gelirindeki düşüş de aynı oranda büyümüştür. Bu durum siyasi alanda da etkisini göstermiş, birden çok cephede yapılan savaşlarda, imparatorluğun para ve zahire sıkıntısına düşmesine yol açmıştır. Bundan dolayıdır ki devlet, XVII. ve XVIII. yüzyıllarda kendisi için büyük bir önem taşıyan - boş ve harab yerlere oymakların yerleştirilerek ziraate açılması şeklinde takip ettiği - iskan politikasını bu temel üzerine kurmuştur.

Mamur yerlerin harab olmasında yalnız şakavet unsurlarının etkili olmadığını da belirtmek yerinde olacaktır. Bilhassa savaş alanı olan bölgelerde yaşayan ahali, savaşın devamı müddetince yerlerini terkederek daha emin gördükleri iç kısımlara yerleşmekteydiler. Ancak, geri dönmek için gerekli emniyeti duymadıklarından eski yerlerine dönememişler, böylece sınır boylarında harab sahalar büyük bir yer kaplamıştır. Bu harab olan yerlerin Osmanlı Devleti´nin buğday anban sayılan Rumeli canibinde olduğu göz önüne alınırsa, işin önemi daha iyi anlaşılır. Bununla beraber, Rumeli´nin; harab olmasında, Osmanlı birliklerinin bölgeye çok sık uğramalarının da etkili olduğu zikredilmelidir.

Şerlerini def ve Kıbrıs ceziresine iskana memur olan Zyd "ati, taife-i mezbureyi ahz ve Kıbrıs ceziresine iskan murad itdikde mezburlar şer"-i şerife ve emr-i sultantye itaat etmeyüp muharebe sadedinde olsalar emr-i veliyyü´l-emr ile taife-i mezbure ile mukatele idüp şerlerini def içün katletmek caiz olur mu? "El-cevap: Olur;
Allahü a´lem Ketebehü´l-hakir Abdullah

Bütün bu zorluklara rağmen, devletin varmak istediği sonuç, boş ve harab yerlere yeniden insan toplulukları naklederek şenlenmesini sağlamak, onları ziraate açmaktı. Devlet, bu gayesine ulaşmak için çoğu defa iskan kanunlarına aykırı hareket etmekten de çekinmemiştir. Buna karşılık bazı aşiretler iskandan kaçmak için seyyidlik ve askerdik iddiasında bulunmuşlardır. Mesela, 1701 yılında Bozok sancağında hali ve harabe köylere Mamalu Türkmenlerinin yerleştirilmesine teşebbüs edilmiş, fakat içlerinden Şereflü cemaati, seyyidlik iddiasiyle iskanı kabul etmemiştir. Bunun üzerine aynı tarih-de Tokat ve Bozok sancağı kadılarına, iskan emrinin yerine getirilmesi için emir gönderilmiştir. Konup-göçmekten feragat etmeleri ve kimseye zarar vermemeleri şartlarıyla iskanları yapılırken, taahhüdlerinde durmamaları halinde tahsil edilmek üzere 25.400 kuruş da nezre bağlanmışlardır. Buna rağmen 14 cemaat muhalefette bulunmuşlar, durum kefillerine sorulduğu zaman: "Balada tahrir olunan kazalar iskan olundukdan ancak bu ana dek varup sakin olamadık, el-haletü hazihi iskanlarımızı kabul eyledik" diyerek, hazineye taahhüd ettikleri 51 keseye ilaveten 50 kese daha nezri kabul etmişler ve 1704 yılında iskanları kabul edilmiştir. Ancak, Şereflü, Kızıllu, Keller ve Orhan-oğulları cemaatlerinin iskan mahallerine gelmiyerek Ankara civarında şakavette bulunmaları üzerine 1706 yılında yeniden bir emr-i şerif gönderilerek yerleştirilmelerinin sağlanması için gerekli çalışmaların yapılması istenmiştir.

Konar-göçerlerin sahipsiz ve harabe köylere sistemli bir şekilde yerleştirilmeleri her zaman için mümkün olamamıştır. Birçok cemaat, iskanlarının kararlaştırdığı tarihden çok sonra yerleştirilebilmişlerdir. Nitekim konar-göçer Danişmendlü Türkmenleri cemaatlerinden Selmanlu-i Kebir ve Sagir, yine aynı gruba bağlı cemaatlerden Kaşıkçı, Gölegir, Cevanişür, Sermayelü, Karalu ve Horbendelü cemaatlerinin Keçiborlu, Geyikler, Sandıklu ve Çölabad kazalarına iskanları kademeli olarak gerçekleştirilebilmiştir. Mezkur cemaatlerin zikredilen kazalara tabi 42 harab köye iskanlarına daha 1701 tarihinde karar verilmiş olup, ancak iskan mahallerindeki mer´a ve tarlaların kendilerine kifayet etmiyeceği iddiası ile yerleşmek istemedikleri görülmüştür. Bunun üzerine iskan mahallerinin tahrir edilerek, iskanın buna göre yapılması hususunda Hamid ve Karahisar-ı Sahip sancakları mutasarrıflarına, Kütahya mollasına ve mütesellimine, Denizli, Geyikler, Kemer-i Hamid, Urla, Şeyhlü, Çarşanba, Lazkiye, Uluborlu, Burdur, Homa, Çölabad, Uşak, Baklan, Sandıklı ve Honaz kadılarına 1702´de gönderilen bir emir üzerine, iskanları için çalışmalara başlanmıştır. Selmanlu-i kebir cemaati, Yorgalar, Akça-köy, Yüreğil, Gökçelü, Alacaatlu, Yarımca ve Dombay köylerine iskan olunarak ziraade uğraşmaları için de toprak tahsis edilmiştir. Diğer cemaatlerden Horbendelü (Harbendelü = Harmandalu) cemaati, Geyikler kazasına tabi Alaçayır köyüne; Cevanişür cemaatinden Cihanbeylü mahallesi, Çölabad kazasında Horu (Akpınarlı) ve Nişir köylerine; yine aynı cemaatten Çöreklü mahallesi Halaclu (Hallaç) köyüne; Hacılu mahallesi, Kadılar ve Haydarlu köylerine; Ocaklu mahallesi Şehykadın köyüne; Kaşıkçı cemaati, Sandıklu kazasında Güre ve Merkebci köylerine; Selmanlu-i sagir cemaati, Keçiborlu kazası dahilindeki Pınarbaşı´nda, Kulu-köyü, Hacer-öyüğü, Bahşayiş köylerine ve ayrıca Geyikler kazasında, Çapalu karyesine iskan olunarak ziraatle uğraşmaları istenmiştir.

Bunların dışında Gölegir cemaati, Sandıklu kazasında, Çavuş-beyli ve Kazgan-pınarı (Kazanpınarı) karyelerine iskan edilirlerken, bir miktarı da, Urla kazasında Okçular köyüne yerleştirilmişlerdir. Selmanlu-i kebir´den Köse Musa (Köse Köselisi), Pekmezlüsü ve Kara Halil-oğullan, Sandıklu ka-zasında Kötü Ağıl adlı karyede sakin olup, mezraalarının kifayet etmediği iddiasiyle, iskan şartlarına aykırı olarak yaylağa çıkıp iskanı bozmaları üzerine, birbirlerine kefil olmak suretiyle iskan edilmişlerdir. Bir müddet sonra, daha önce Kütahya´ya iskanları ferman olunan, ancak yerlerinin iskan mahalline uzak olması yüzünden yerleştirilemiyen Danişmendlü Türkmenlerinden Bıçakçı, Gördengöre ve Fermanlu Mucan adlı üç cemaat, iskanı kabul ettiklerini bildirerek, Geyikli kazasına tabi Kızıllu, Eğerci-öyük, Tanvudlar Feneş, Odaköy, Şuhudlu ve Burkas köylerine yerleşmek istemişlerdir. Ancak tahrir defterine yalnız Kızıllu, Eğerci ve Şuhudlu karyelerinin kayıtları bulunması hasebiyle, her cemaat üzerine 2.500 kuruş nezr tayin edilerek adı geçen köylere yerleştirilmeleri kabul edilmiştir.

Şakavat hareketlerinde bulunan Lekvanik, Kırıntılı ve Hacılar cemaatlerinin, bu hareketlerinden dolayı, Develi yakınlarındaki Harmancık mevki-inde bulunan harap köye yerleştirilmelerine teşebbüs edilmiştir. Ancak şekavete devam eden bu cemaatlerin, bir müddet sonra Halep eyaletinde Mün-biç nahiyesine iskanlarının emredildiği görülmektedir. Mezkur cemaatler, bu yeni iskan mahallerinde düşmanlıkları bulunan İl-beyli Türkmenlerinin yerleştirilmiş olması dolayısiyle, buraya yerleşmek istemeyerek iskanlarından vazgeçilmesi ve Anavarza harabelerine yerleştirilmeleri için istekde bulunmuşlardı. Buna rağmen 1707 yılında Adana ve Rakka valilerine gönderilen bir fermanla, mezkur taifelerin Münbiç nahiyesindeki boş ve harap sahalara iskan edilerek Rakka mukataasına bağlanması emredilmekteydi. Ancak, Lekvanik aşiretinden Rakka bölgesine çok azı yerleştirilebilmiş, diğerleri ise çeşitli yerlere dağılmıştır. Onların bu şekilde iskana yanaşmaması karşısında 1715 yılında, Adana Beylerbeyisi Elhaç Ahmed Paşa´ya ve Rakka Mütesellimine bir emr-i şerif gönderilerek, mezkur aşiretin Rakka mukataasından ifraz edilerek Adana mukataasına bağlanmasına, ayrıca Anavarza´daki boş ve harap köylere yerleştirilerek birer miktar toprak tahsis edilmesine müsaade edilmiştir. Bunlardan Kızılkoyunlu cemaati Süleymanlı kazasındaki harap köylere ve Akbaş cemaatini de Adana´ya bağlı Ağba, Boğalı vesair harab köylere iskanlarına karar verilmiştir. Abalu cemaati ise Hama ve Humus bölgelerine iskan edilmişlerdir. Kızıl-koyunlu cemaatinden bir kısmının da 1721 de iznik ve Sapanca arasına yerleştirilmelerine karar verilmişti.

Devlet otoritesinin sarsılması üzerine, daha evvel Adana´da, Demir-kapı ile Misis arasına yerleştirilmiş bulunan Ifraz-ı Zülkadriye cemaatleri, bölgeyi muhafazadan ve ziraatcilikden vazgeçerek şakavete başlamışlar; Payas´a kadar uzanan saha içinde şakavetlerini sürdüren bunlara tabi 14 cemaat, bölgedeki ahalinin yerlerini terketmelerine sebep olmuşlardır. Ayrıca Ayas ile Berendi kazaları arasında bulunan Kurdkulağı derbendi sakinleri de yerlerini terketmek zorunda kalmışlar, derbend harap olmuştur. Bu sebeple ifraz cemaatleri üzerine mutasarrıf tayin edilen Niğde sancağı mutasarrıfı Polat-zade ismail Bey, Kurd-kulağı derbendini şen ve abadan etmek, bölgeyi korumak ve evler yaparak ziraatle uğraşmak üzere, Musa Fakihlü, Durak, Taşlı, Gegi, Çöplü, Geymi, Sökmeni Karamanlı, ödemişlü, Deve Hanlu, Karaman Hacılu, Kaçarlılu, Hüseyin Hacılu, diğer Hüseyin Hacılu, Mihmadlu, Kömür Ceridi, Alcıcılu, Terzilü ceridi, Çekdimlü ile Gürünlü, Afşarlu Karamanlısu, Aydınlı Hacı Abdurrahman, Çakal Demircilü, Cığrık(Çıkrık) Tüccarlı ve Şihab Tüccarlu cemaatleri ki, toplam 24 cemaati, 1705 yılında buraya iskan ederek, derbendci kayıt ettirmiştir. Ayrıca dağılmış bulunan ifraz cemaatlerinden bazılarının Adana eyaletindeki boş ve harap alanlara iskanı için teşebbüse geçilmiştir. Bu sebeple 1707 yılında, Kütahya, Maraş, Karaman, Sivas valilerine ve Aydın, Saruhan sancakları kadılarına gönderilen bir hükümle, bölgelerinde bulunan ifraz cemaatlerinin Adana´ya naklinde gayret göstermeleri emre-dilmiştir. Bu dağılan cemaatlerden 12 sinin, Sivas ve Kırşehir bölgelerinde, Pehlivanoğlu Kenan Bey´in yanında sakin oldukları tesbit edilerek, Adana´ya nakl ve iskan olunmuşlardır.

Adana´da Abdülfettah adlı şahsın malikanesine kayıtlı bulunan konar-göçer Danişmendlü Türkmenleri cemaatlerinden Küşne, Köpeklü ve tevabii cemaatler, dağılarak çeşitli bölgelere gitmişler, bu yüzden de vergilerinin tahsili imkanı kalmamıştı. Bu sebeple mazkur cemaatlerin mallarının Adana mukataasına eklendiği ve hali ve harabe Anavarza´ya iskan edildikleri görülmektedir. Yine, Danişmendlü Türkmenleri mukataasına tabi Cevanişür ve Kaşıkçılar cemaatleri, iskan bölgeleri olan Hamid, Kütahya ve Karahisar sancaklarında iskanı kabul etmiyerek çeşitli yerlere dağılmışlardı. Bunun üzerine, Develü mukaatasına tabi olup, Niğde Sancağı, Kayseri ve Develü kazalarında bulunan, Öyük, Yarlık, Koçak, Çakır Ağıl, Karaca-viran ve Milli-dere adlı harab köylere yerleştirilmelerine teşebbüs edilen cemaatler, şer´i ve örfi vergilerini voyvodolarına vermek ve ziraatle uğraşmak üzere iskanı kabul ederek, iskanları hususunda 1708 yılında ferman gönderilmiştir.

Bazı cemaatlerin yaptıkları zararlar, ahalinin onları devlete şikayetlerine sebep olduğu gibi, bazan da ahalinin uygun birer iskan mahalli göstererek, oralara yerleştirilmelerini istedikleri görülmüştür. Mesela, Karahisar-ı Sahip sancağında Yazıcılar (Yazıcılı) kazasında, Sivrihisar´da sakin konar-göçer Boz-ulus Türkmenlerinden Karayağı cemaati, bulundukları bölgenin otunun ve suyunun kendilerine yeterli olmaması sebebiyle, çevre ahalisine zarar vermekteydiler. Bundan dolayı kaza ahalisinin de istekleriyle Karahisar-ı Sahip sancağında Sivrihisar´a yakın bir mahalde bulunan Çandar Köprüsü civarındaki Ali Tan, Zabdalı, Ömer Hacı ve Haztar adlı harabe köylere yerleştirilmeleri hususunda arz sunulmuştu. Bu istek doğrultusunda, 1709 yılında verilen bir emr-i şerifle, adı geçen köylere iskan olunmuşlardır.

Kayseri´ye bağlı ince-su kasabasında 40 seneden beri sakin olan Etyemez cemaati, bazı kişilerin onları ifraz etme çabaları yüzünden baskılara maruz kalmıştır. Bu kabilden iskan faktörleri arasında en önemli yeri, hiç şüphesiz ki, şakavetleri sebebiyle yerleşik ahalinin yerlerini terketmelerine yol açan konar-göçer taifeler alır. Bunlardan, Türkmen taifeleri Anadolu´da, Arap kabileleri ise Suriye ve Irak´da önemli bir rol oynartıışlardır. Mesela, Bağdat, Basra, Rakka vesair bölgelerden gelerek, Hama, Şugur ve Madik (Mudik) arasında, Ab ismiyle anılan, Saz adlı mevkide bir araya toplanan Arap kabilelerinden al-i Aziz, Domalih, Haza´la, al-i Ammar, Beni Semak, al-i Mahazi´a, al-i Ke´ade, al-i Şammar, el-Biha ve Beni Halid, hac yoluna inerek ellerine geçirmişler, reaya üzerinde çeşitli zulm ve teaddide bulunarak, yerlerini terketmelerine sebebiyet vermişlerdi. Bu yüzden mezkur kabilelerin Hama´da Şugur mukataası havalisindeki harabe köy ve mezraa-lara yerleştirilmaleri hususunda 1710 yılında emir gönderilmişti.

Bu arada Hama´ya iskanları ferman olduğu halde iskana gelmeyen Arap ve Türkmen cemaatlerinin de iskan mahallerine getirilmesi hususunda teşebbüse geçilmiştir. Bunlardan Mecilli Türkmenlerine tabi Süleymanlı, Bıyıklı, Balıkcıllı, ördek Hacılı, Dubah (?), Sanlı, Hatmalı ve Kalaçlı mahalleleri; ifraz Türkmenlerinden Sakallı Ceridi, Hacılı Dokuzu v.s.; Danişmendlü´den Küşne, Köpekli ve tevabii cemaatleri; Arab-ı Şuveyh mukataası reayalanndan al-i Büveylis (?) ve al-i Nazzara vesairleri ve Basra perakendelerinden Cedid (Cerid ?) Arabi ve Rakka´da sakin Beni Rebi´ Bey´i hassından al-i Ebu Cirade cemaati kaydedilmekle, bunların hangi mahalde olursa olsunlar, iskan mahalleri olan Hama´ya getirilip iskan olunmaları için Rakka muhafızı Vezir Yusuf Paşa´ya hitaben emr-i şerif gönderilmiştir.

Kütahya bölgesinde de harabe yerler büyük bir yer kaplamakta olup, buraların şen ve abadan edilmesi için konar-göçer toplulukların yerleştirilme-sine teşebbüs edilmiştir. Mesela bu bölgeye yerleştirilen cemaatlerden Dündarlı´ya tabi olup, Kütahya havalisinde kışlayan Kaçar cemaatini zikredebiliriz.Kaçar cemaati, Kütahya´da boş ve harabe yerleri şen ve abadan etmek, ziraatle uğraşmak, bölgeyi eşkiyalardan korumak şartlarıyla 1712 yılında yerleştirilmişlerdir. 1726 yılında bazı eşkiya guruplarıyla işbirliği yaptığı iddiasında bulunulmasına rağmen, mezkur cemaatin eşkiyadan olmadığı tesbit edilmiştir. Hatta 1731 senesinde, Aydın bölgesinde kendilerine tahsis edilen mahalde sakin oldukları, Aydın Sancağı´nda kışladıkları ve Sultan-dağı´nda yazladıkları tesbit edilmiştir.

Türkmen taifelerinden olup Rakka´ya iskanları ferman olunan Receblü Afşarı cemaati, 1712 yılında Rakka iskanından kaçarak Kayseri ve Zamantı bölgesinde Lekvanik taifesiyle birleşip şakavete başlamışlardı. Bu sebeple yerlerinden kaldırılarak yeniden Rakka´ya iskanları, Halep ve Rakka valisi Yusuf Paşa´ya emredilmesine rağmen, 1713 yılına kadar yerleşmeleri sağ-lanamamıştır. Bu yüzden boş ve harap bir vaziyette bulunan Zamantı kazası köylerine iskanlan için teşebbüse geçilmiş ve bu hususta 1713 tarihli bir emr-i şerif gönderilmiştir . 1730 yılında ise mezkur cemaatin Zamantı nehri kıyılannda bulunan harab ve boş 66 köye yerleştirilmeyi kabul ettikleri görülmektedir.

Ifraz-ı Zülkadriye cemaatlerinden, Sakallu Ceridi ve Hacılı Dokuzu ce-maaderinin, 1710 yılında Hama´da, Murat Paşa Köprüsü (Cisr-i Murad Paşa)´ne ve Yenihan´a iskanları hususunda emir verildiği halde, iskan mahalle-rine gitmemişlerdi. Hatta bu müddet zarfında, tabi oldukları tfraz-ı Zülkadriye mukataasına olan vergilerini de vermedikleri, Zülkadriye voyvodası Elhaç Burhan tarafından bildirilmişti. Bunun üzerine Sakallu Ceridi ve Hacılı Dokuzu cemaatlerinin vergilerinin, yeniden 1713 yılında tfraz-ı Zül-kadriye mukataasına zam ve ilhak edilerek, iskanları hususunda Adana ve Maraş Beylerbeylerine ve kadılarına emir verilmiştir.

Konar-göçer Türkmenlerden olup, şakavetle meşgul olan Yeni-il Türk-menlerinden ve Halep mukataasına tabi aşiretlerden, Danişmendlü´ye bağlı Boynu-incelü ve ona tabi cemaatlerin; Kırşehir sancağında sakin Beni Hüseyin cemaatinin; Bozuluş Türkmenlerinden olup Ankara´ya tabi olanların; Maraş sancağında Mektubiyye Medresesi evkafından Kara Bekirin Türkmenleri; Bozok sancağında sakin Geyikli cemaatinin; Danişmendlü Türkmenlerinden, Boynu-incelü cemaatinden ifraz edilmiş bulunan Hacı Ahmedlü ile Şeyhlü cemaatlerinin; Tokat voyvodalığında Bozok sancağında sakin Manialı Türkmenleri kabilesinin; Maraş Türkmenlerinden Gündeşlü taifesine tabi Dede Sülü ve Salmanlu cemaatlerinin; Bozok sancağında sakin, Geyikli cemaatinden Ayu-basanlu ve Çokşurutlu cemaatlerinin Anadolu´da boş ve harap yerlerde uygun mahallere yerleştirilmeleri hususunda teşebbüse geçilmiş olmakla, 1714 tarihinde gönderilen bir emirde iskanlarının yapılması için gerekli iznin verildiği bildirilmiştir. Buna rağmen mezkur cemaatlerin iskanları, ilerde görüleceği üzere, ancak, kademeli olarak uzun bir süre içinde gerçekleşecektir.
Anadolu eyaletlerinde şakavet hareketlerinin önlenmesi için, şakavette bulunan aşiret veya cemaatler, iskan şartları çerçevesinde birer mahalle yerleştiriliyor; buna karşı çıkmaları halinde ise, ya sürgün ediliyor veya şiddetle cezalandırılıyordu. Bununla beraber, iskanın planlı bir şekilde yürütülmesi ve coğrafi bölgelerin seçimindeki isabet, aşiretlerin kolayca yerleşmelerine zemin hazırlamıştır. Mesela, uzun zamandır yerleştirilmelerine çalışılan Daniş-mendlü Türkmenlerinden Şereflü cemaatine tabi 5 mahalle, 1718 yılında Çölabad kazasında 13 harab köye yerleştirilmişlerdir. Bunlardan Araplu mahallesinden 30 hane Ak-Hüseyin Köyü´ne, 30 hane Pampul Köyü´ne, Şereflü Türkmenleri aşiret-başı Şah Mehmed Bey tarafından yine Araplu mahallesinden 20 hane Ayınk Köyü´ne, yine aşiret-başı Şah Mehmed Bey vasıtasiyle 24 hane ismail-öyüğü Köyü´ne (İsmail köy), aynı mahalleden 10 hane, Şereflü Türkmeni ağası Yusuf Ağa tarafından Yayalar köyü´ne 411 iskan olunmuşlardır. Şereflü´ye tabi Büke mahallesinden 35 hane, Büke mahallesi kethüdası Mustafa Kethüda ile birlikte Doğanlı karyesi´ne, Haydaroğlu Mehmed 5 ev ile Karalar karyesine ve Hacı Mehmed-oğlu Bozca Veli 6 hane ile Receblü karyesine yerleştirilerek birbirlerine kefil tayin edilmişlerdir. Şereflü´nün Ceberlü mahallesinden ise 25 hane, Hızır-oğlu Muhammed Kethüda ile birlikte Göçerler (Göçerli) karyesine iskan olunmuşlardır. Kayaslu mahallesi de, kethüdaları Çerkeş Bey ile beraber 35 hane olarak, Göçerli Akcin köyüne yerleştirilmişlerdir. Hacı Bayındurlu mahallesi, kethüdaları Abdülkadir Kethüda ile birlikte 30 ar hane olmak üzere, harab bir vaziyette bulunan Kamallu ve Kız-kapan karyelerine iskan olunarak 3.000 kuruş nezr´e bağlanmışlardır. Şereflü cemaatinin mahallelerinden Davutlu ve Yusuflu ise, kethüdaları asur kethüda vasıtasiyle 15 hane olarak, 1718 yılında Salihler karyesine yerleştirilmişler, böylece Şereflü cemaatinin 5 mahallesinin iskanları tamamlanarak tahrirleri yapılmıştır.

1719 yılında, Anadolu Valisi Vezir Ali Paşa tarafından iskan mahalleri olan Rakka´ya gönderilen Karaca Araplu cemaati ise, Kütahya eyaletinden geçerken, buraya bağlı Saruhan sancağı dahilindeki Mendehor kazası köylerinden olup, 30-40 senedir boş ve harap bulunan köylere yerleşmek istemişlerdir. Bu istekleri kabul edilerek taş evler ve damlar yapıp, ziraatle uğraşmak üzere boş ve harap Sofular, Hacılar ve Kuleli-kışla köylerine iskan edilmişlerdir. 1720 yılında da, Karahisar-ı Sahip Livası kazalarından Karamuk´a tabi Dede-deresi karyesine ise, Kuşcubeyli cemaatinden 60 hanenin yerleştirilmesi için teşebbüse geçilmiştir. Bu sebeple 3.000 kuruş da nezr tayin edilmiştir. Ancak bu çalışmaların başarılı olmadığı, mezkur cemaatin 1735 yıllarında Aydın sancağında yerleşmiş oldukları görülmektedir. Yine, 1720 yılında Kütahya Livası kazalarından Dazkırı´ya bağlı Ketmenli (Ketmeli) köyüne, Tavşanlı ile Kayılı cemaatlerinden 30 hane iskan edilerek 1.000 kuruş da nezr´e bağlanmışlardır. Aynı cemaatlerden bir gurup ise, Dazkırı´ya bağlı Bademli köyüne iskan edilmişlerdir.

Boş alanların şenlendirilmesinde ve mamur hale getirilmesinde yerleşik unsurlardan da faydalanılmıştır. Bu tip uygulamada, en çok, yerlerini terkederek dağılmış reayanın seçildiğini görmekteyiz. Mesela, Turgut kazasında bulunan Gençler köyü ahalisi yerlerini terkederek dağılmışlar, bu yüzden köyleri harab olmuş ve boşalmıştı. Arkıd-ham´nın nizamı esnasında bu ahalinin bulunarak Arkıd kasabasına yerleştirilme teşebbüsü, 1721 yılında gerçekleştirilmiştir.

Karaman´dan Haleb´e kadar olan yol üzerinde boş ve harab bir durumda bulunan yerlere ahali iskan edilerek, şen ve abadan edilmesine Halep Valisi Vezir Ahmed Paşa memur olunmuştu. Bu hususda yapılan çalışmalarda, Ulukışla ile Çiftehaıı arasındaki Maraş Hanı´na, Şücaeddin kaza-sındaki Lüle (Lülüe) kalesi neferatından 90 kişi indirilerek, evler inşa etmeleri şartiyle iskanlarına karar verilmiştir. Bunlardan 10 kadarı, evlerinin yapımı tamamlanıncaya kadar Niğde kalesine götürülmüş ve orada tutulmuştur.

Ulukışla ile Ereğli arasında boş ve harab bir durumda bulunan Çavuşlar karyesi´ne de, Karaman sakini Boz-ulus Türkmenlerinden imanluciyan cemaatinden Ebü´d-derda ile Hacılar mahalleleri, aynı bölgede bulunan palanga´ya ise, Hacı Hamzalu cemaati mahallesi, kendi istekleriyle, taş-dan evler yapmak üzere iskan olunmuşlardır. Şeyhlü vesair cemaatlerden de 131 hane, Ulukışla ile Akpınar arasındaki havuzların ve Dokuzhanı´nda bulunan çeşmenin vakfı olan mezkur hana iskanlarına başlanmıştır. Ladik ile Ilgın arasında bulunan Kadın-hanı´nın reayası ise dağılarak başka bölgelere gitmişler, ancak 30 hanesi toplanarak hana getirilmiştir. Arkıdhanı´na yerleştirilmek üzere Ilgın kazasından getirilen başı-boş 30 hane ise, Arkıdhanı i-le Ilgın arasında bulunan Kabaklı-pınar´da bir köy inşa edilerek yerleştirilmesi için Ilgın voyvodasına havale olunmuşlardır. Ayrıca Arkıd-hanı´na iskan edilmek üzere Halep Valisi tarafından 200 hane cem olunduğu bildirilmiştir.

Rakka´ya iskanları için teşebbüse geçilen, hatta bir kısmı Süleymanlı ka-zasında boş ve harab yerlere yerleştirilen, bir kısmı ise, Aydın, Saruhan ve Bursa´da yerleşmiş olan Kızıl-koyunlu cemaatinden 70 kadar hane, Kırşehir Livası´na bağlı Süleymanlı kazası köylerinden boş ve harab olanlarına yer-leştirilerek, buraları şen ve abadan etmek üzere Rakka´ya iskandan afvedilmişlerdir. Mezkur cemaatten dörder-beşer ev olmak üzere, Taşkışla, Kozaklu, Dayılı, Topayan (Topayun), Kalaşcı, Pinili (bugünkü Çayiçi), Beygeçili, Güllü (Güllühüyük), Yalnız Satılmış, Savcılı, Falcılı ve Burnu-kara köylerine 1721 yılında sevkedilmişlerdir. Yine 1721 yılında Kızıl-koyunlu cemaatinden bir kısım hanenin, iznik ile Sapanca arasına yerleştirlmesine karar verilmiştir. Bu arada iskan emirlerine uymadıkları için Rakka´ya yerleştirilmek üzere karar alınmış olan Horbendelü, Köçeklü, Silsüpür ve bunlara tabi oymakların iskanlarından vazgeçilerek, 1729 yılında Kırşehir civannda Çiçek-dağı havalisindeki harabe köylere yerleştirilmişlerdir. Bunlardan Hama-Humus mukataası kaleminden olan Horbendelü cemaatinin, 1722 yılında Kütahya sancağı kazalarına iskan edilerek, ziraatle uğraşmaları ve mahsulatlarının beşte-birini dirlik sahibine vermeleri emredilmişti.

Boz-ulus Türkmenleri mülhakatından olan Ali Ağa´nın uhdesinde bulunan Kantemir Çepnisi cemaati, yaylak ve kışlaklarına gidip-gelirken, yolları üzerinde bulunan reayaya zarar verdikleri için 1739 yılında Selendi kazasına tabi Darı-bükü adlı boş ve harap mahalle yerleştirilmişdir. Ancak bir müddet sonra yerlerini terk ederek Çakır cemaati ile birlikte yeniden şakavete başlamışlar, bu sebeple 1741 senesinde Kütahya mütesellimine ve kadısına hitaben yazılan bir emr-i şerifle, tekrar eski mahallerine yerleştirilerek vergilerinin de tahsili istenmiştir. Bu arada Mukri (Mekri ?) aşireti de 1734 senesinde, Mardin ve Nusaybin´e tabi boş ve harap köylere yerleştirilmişlerdir.

İç-il Sancağı´na bağlı Gülnar nahiyesinde bulunan Kaya-başı adlı mevkie ise, 1775 yılında yörük taifesinden Burhanlı cemaati yerleştirilmiştir.

İmparatorluğun Rumeli tarafında yaptığı iskan çalışmaları ise, Anado-lu´dakine göre bu devirde pek önemli bir durum arzetmemektedir. Ancak küçük çapta bazı iskan çalışmaları göze çarpmaktadır ki, mesela bunlardan Halil Paşa Yurdu´na iskan olunan Nogaylı taifesine bağlı kazakların kendilerine tahsis edilmiş olan arazi ile kanaat etmeyerek, Boğdan arazisine tecavüzleri sonucu, başka bir mahalle iskanları ile ilgili yapılan çalışmaları zikredebiliriz. Nitekim 1727 yılında bu hususta İsmail-geçidi ve Akkerman kadılarına emir gönderilmiştir. Bu çalışmaların en önemlilerinden biri de, kayıtlardan anlaşıldığına göre Kırım ve Kuban bölgelerinden gelen Ağnad kazaklarının 1700 tarihlerinden itibaren Tuna nehri sahillerinden başlamak üzere Beş-tepe adlı mevkie kadarki saha içerisinde iskan edilmeleridir. Buraya yerleştirilen 300 kadar aile, Tolçı ve Beştepe vesairede bulunan göllerde, kurdukları dalyanlarda balıkçılık yapıyorlardı. Ayrıca, Burunca ve Hızır-ilyas ile Malkara boğazlarını da ağla kapatarak tasarruflarına almışlardı. Bunlar dışında, Soğucak ve Faş (Poti) havalisinde sakin olan Ağnad kazaklarından 300 kadar aile de mallarıyla Tuna Nehri ağzına yakın yerlere iskanlarını istemişlerdir. 1779 senesinde özi Valisi´ne, Babadağı ve İsmail kadılarına gönderilen bir emr-i şerifle, mezkur hanelerin Sitte, Babadağı köyü ve Tuna kıyılarında münasib mahallere yerleştirilmeleri ve diğerlerine tatbik edilen iskan şartlarının bunlara da uygulanması emredilmiştir.

1794 yılına kadar obalar halinde yaşayan Tatarların Bucak´a yerleştiril-meleri için teşebbüse geçilerek, bu tarihden itibaren obalarını bozarak evler yapıp yerleşmeye başlamışlardır. Ancak Bucak Tatarlarının büyük bir kısmı Bender, Akkerman ve Hotin v.s. yerlerde bulundukları için, Bucak´da bulu-nanların, diğer bölgedekilerin de buraya gelmedikleri takdirde yerleşmekte güçlük çıkaracakları endişesiyle nakilleri hususunda bir emr-i şerif gönderil-mesi arz edilmiştir. Buraya nakledilen ve iskan edilen obalann tahtadan kulubeler yaptıkları ve bu yüzden kereste ihtiyacının arttığı görülmekle, dev-letin, Boğdan dağlarından kereste ihtiyacının sağlanması için müsaade verdi-ği de görülmektedir.

İmparatorluğun, iskan politikasını gerçekleştirmek için yerleştirmeyi teşvik edici bir takım kolaylıklar sağlaması yanında, aşiret ve diğer iskan guruplarının yerleşmede ileri sürdükleri oyalayıcı mahiyetteki mazeretleri karşısında da, sert ve kesin bir tavır takınarak iskanı ısrarla yürüttüğü görülmektedir. Bununla beraber boş ve harab alanların şen ve abadan edilmesinde devlet, gerçek hedefine ulaşmış görünmemektedir. Bu sebepledir ki, XIX. yüzyılda iskan politikasında köklü bir düzenlemeye girişerek ıslahat ve iskan işlerini bir arada yürütmek durumunda kalmıştır.

Teni Kurulan mamurelere (kasaba, köy derdend, han) yapılan iskanlar:

XVIII. yüzyılda konar-göçerlerin boş ve önemli mevkilere yerleştirilmeleri sırasında, oraların şen ve abadan olması için bir takım yeni yerleşim merkezlerinin de kurulması gerekmiştir. Devletin bu siyaseti, her ne kadar bir iskan metodu gibi görünmekteyse de, gerçekte memleketin mamur bir hale gelmesi için, önemli bir teşebbüs hüviyetini taşımaktadır. Zira, bu yüzyılın iskan politikası, gelirdeki düşüşü kapatmak için bile olsa, boş ve hara-be yerleri ziraate açmak ve şenlendirmek, dolayısiyle mamur bir hale getirmekti. Günümüz Türkiye´sinde bile önemini koruyan, bu yolda yapılan ça-lışmaları, o zamanki kurulmuş mamurelerin durumuna bakarak değerlendirmek mümkündür.

Bir iskan metodu olarak yeni yerleşim merkezlerinin kurulması, devletin iskan politikasının gerçekleşmesinde önemli bir araç olmuştur. Derbendlerin, hanların, köylerin ve hatta kasabaların kurulması, bölgede asayişsizliğin önlenmesinde önemli bir vasıta olduğu gibi, bu suretle de, üzerlerindeki baskıların hafifletilmesi veya tamamen ortadan kaldırılmasiyle yerleşik ahalinin emniyeti sağlanmıştır. Böylece, yerleşik ahali gerek iktisadi, gerekse hukuki bakımdan refaha kavuşurken, konar-göçer veya başı-boş unsurların başı-boş hareketleri sebebiyle üzerindeki baskı artmış, onların bilhassa iktisadi yönden sıkıntıya düşmeleri durumu ortaya çıkmıştır ki, bu vaziyet, konar-göçerlerin yerleşmek istemelerinde en önemli sebep olurken, devlet de iskan politikasını gerçekleştirmek yolunda önemli bir meseleyi halletmiştir.
XVIII. yüzyılda III. Ahmed devrinde, Anadolu´da han ve derbendlerin yeniden nizama sokularak mamur bir hale getirilmesi çalışmaları, bu merkezlere bir kısım ahalinin iskanını gerekli kılmış ve Orta Anadolu şehirlerinden başı-boş ahali ve aşiretler buralara sevk edilmiştir. Bunlardan Haleb eyaletindeki Murad Paşa Köprüsü´ne (Cisr-i Murad Paşa) 1712´de, Ulukışla ile Çiftehan arasında bulunan Maraşhanı´na 1720´de, Akşehir ile Ilgın arasında bulunan ve bir kasaba şeklinde yeniden inşa edilen Arkıdhanı´na, Tarsus sancağının Koşun nahiyesinde bulunan Çakıthanı´na, Ulukışla ile Ereğli arasında bulunan Çavuşlu (Çavuşlar)-köyü derbendine 1721´de, inşaatlarının ve tamirlerinin bitirilmesinden sonra bir takım oymaklar sevk edilmiştir. Adana´ya tabi Misis´e 6 saatlik mesafede bulunan Kurdkulağı Derbendi, 1712 yılından itibaren onarılmaya başlanmıştır. Daha önce mevcut bulunan kervansaray ve camiye ilaveten bir kale yapılması için de teşebbüse geçilmiştir. Harab olan hanların tamirinden sonra, kale yapımı ve ayrıca derbend muhafızı olan 40-50 nefer için evler inşa edilecekti. Bu evlerin etrafının bir duvarla çevrilmesi de kararlaştırılmıştır. Bunların yanısıra, kasabanın şenlendirilmesi için, daha 1 Eylül 1705 tarihinde 673 hanenin yerleştirilmesi hususunda karar alınmıştır. Bu şekilde, Karaman eyaletinde Ilgın ile Ladik arasındaki Kadınhanı´na, Bozulus Türkmenlerinden Oğulbeylü oymağının Sarılı, Dirili, Abdurrahmanlı ve Karasarılı obaları iskan edildi. Ulukışla ile Karapınar arasında bulunan Hortihanı´nada, Kara-Beğdil oymağı mensubu 131 hane yerleştirilmiştir. Sivas eyaletinde Alacahan çevresindeki boş toprakların iskanına 1723 de teşebbüse geçilmiş ve 1730 da, daha önce bu bölgenin oymaklarından olan Ayubasan, Selmanlu, Akkuzulu ve Çokşurut oymakları iskan olunmuşlardır.

Aydın Sancağı´nda bulunan Kızılca Burgos derbendine Sendil cemaad derbendcilik yapmak şartıyla yerleştirildi; Karaman eyaletinde İsmail-köyü ile Karapınar arasındaki Belenli (Belenli-burun) derbendine 1775´de Eymir, Darıcı ve Aydın oymaklarından ellişer hane iskan olundu. Karaman eyaletine tabi Atçeken mukataası köylerinden Atlandı´ya 1752´de Boz-Ulus´a tabi Küşne, Kara Halilli, Danişmendlü ve Çayan cemaatlerinden 200 hane yerleştirildi. Koçhisar ile Konya arasında, Koçhisar´a tabi Çiğinağıl köyüne, derbend mahalli olduğundan, Boynu-incelü cemaatinden Kuzulu oymağı iskan edildi.

Harab bir vaziyette bulunan eski han ve derbendlerin yeniden imar edilerek şenlendirilmesi yanında, lüzum görülen bazı mevkilere de yenileri yapılmıştır. Mesela, bugünkü Hatay bölgesinde Belen ile Bagras arasında bulunan Karamort mevkii, buradan geçen tüccar, asker ve hacıların emniyed bakımından gayet ehemmiyedi olup iman gerekliydi. Bu bakımdan burada bir kasaba ve palanga inşasına karar verildi ve 1703´de han ile müştemilatı inşa edilerek, yolun emniyeti için bir de müstahkem kasaba kuruldu. Burada kurulan han, cami ve imaret, III. Ahmed zamanında Sadrazam bulunan Mısır valisi Vezir Morali Hasan Paşa tarafından (17031704) tesis edilmiş evkaftandır. Karamort Hanı 1792 yılında yeniden ta-mir edilmiştir.

Ankara´nın Haymana kazasında Toyca (Tunca ?) mevkiinde inşa edilen han ve diğer tesislere de bir kısım cemaatlerin yerleştirildikleri görülmektedir. 1730 yılında Boz-ulus kadısı tarafından Haymana kazası dahilindeki Toyca mevkiinde bir han inşası yolundaki istek, devlet tarafından da olumlu karşılanmıştır. Çünkü burası, ipek kervanlarının konak yerleri olup, buraları olduğu gibi, çevre köy ve kasaba ahalisi de eşkıya mazarratından şika-yetçiydiler. Bu sebeple burada bir han yapılarak derbend ittihaz edilmesi, ayrıca bir de cami inşası için emir verilmiştir. Kurulacak derbendin şenlen-dirilmesi için de Boz-ulus Türkmenlerinden Oğul-beyli cemaatine bağlı Saki-li (Çanaklu ?), Şeyh Ahmedlü ve Hüseyin Hacılı mahalleleriyle, yine aynı guruba tabi, Küşne cemaatinden460 bir miktar hanenin mezkur mahalle yerleştirilerek, derbendci kaydolunmaları bildirilmiştir.

Aynı şekilde Sivas eyaletinin Kangal nahiyesinde bulunan Deliklitaş mevkii, eşkıyanın cevelangahı olması sebebiyle, burada bir han inşa edilerek palanga, cami, çeşme ve imaret yapılması, derbendci kaydedilmek üzere konar-göçer Türkmenlerden yerleştirilmesi hususunda 1764´de teşebbüse geçilmiştir; ancak 1767´ye kadar inşaat bitirilememiştir. Bununla beraber, buraya konar-göçerlerin şevkinden önce 50 kadar nefer tayin edilerek hanın emniyetinin sağlanması istenmiştir.

Tamir edilen veya yeni kurulan derbend ve hanların yanısıra, XVIII. yüzyılın iskan çalışmalarında önemli bir mevkiye sahip kasabaların kurulmasından da bahsetmek yerinde olacaktır. Bunlardan en önemlisi şüphesiz, III. Ahmed devrinde, Sadrazam İbrahim Paşa´nın, doğduğu köy olan Muşkara üzerinde kurduğu Nevşehir´dir. Bugün için bile önemli bir merkez vasfını koruyan bu kasaba, kurulmasiyle birlikte çevredeki eşkiyanın baskılarının ortadan kalkmasında büyük bir rol oynadığı gibi, Orta Anadolu´daki başıboş ahalinin de yerleştirilmesini kolaylaştırmıştır.

İbrahim Paşa, Pasarofça Andlaşmasından hemen sonra inşasına giriştiği kasabanın ahalisini, derbendci kaydettirmiş ve böylece bölgeyi muhafaza altına aldığı gibi, yerleşmeyi de cazip bir hale getirmiştir. Bundan sonra çeşitli imar faaliyetlerine başlanan Nevşehir´de, İbrahim Paşa tarafından cami, medrese, imaret, han, mektep, hamam, 8-10 çeşme, 30-40 kadar dükkan yaptırılmış ve kasabanın etrafı bir surla çevrilmiştir. Kaleyi muhafaza için ise, Niğde kalesi muhafızlarından 52 ve Karahisar nahiyesi kalesinden 33 nefer getirilerek yerleştirilmiştir. inşa olunan ilk camiden sonra da, Aşağı mahalle´de ikinci bir cami daha yapılmıştır. imar faaliyetleri ile birlikte kasabanın mamur hale gelmesi için, nüfusun arttırılması yolunda da bazı teşebbüslerde bulunulmuştur. Kasabaya ahali şevkini teşvik etmek üzere, ihtiyaç hasıl olan kereste ve odun sağlandığı gibi, ilk anda gelen 150 kadar hane tahrir defterine kaydolunarak, nüfusun azalmaması için tedbirler alınmıştır. Ayrıca Kayseri´ye yerleşen zengin zevattan büyük bir kısmı Nevşehir´e nakl olunarak iskan edilmişlerdir. Buna karşılık iskan olunan konar-göçerlerden bazıları kendi istekleriyle, bir kısmı da zorla yerleştirilmişlerdir.

Nevşehir´e iskan edilen konar-göçer gruplardan en önemlisi Boynu-incelü Türkmenleri grubu idi. Genel olarak, Nevşehir ve köylerine yerleştirilen oymak ve cemaatler şunlardır:

1- Çayan cemaati,
2- Kara Hacılı,
3- İnallu,
4- Eski-il Türkmenleri,
5- Karaca Araplu,
6- Dumanlu,
7- Kızıl Koyunlu,
8- Danişmendlü,
9- Musa Hacılu,
10- Şereflü,
11- Bekdik,
12- Karaca Kürd,
13- Heriklü (Herikli),
14- Tohtimurlu (Tohtemürlü),
15- Saman,
16- Eymür,
17- Boynu-İncelü Türkmenleri grupları.

Boynu-incelü Türkmenleri, Nevşehir içine ve çevre bölgelere iskan olunmuşlardır. Bunlardan hali-vakti yerinde olanlar, taştan evler yapmak şartiyle kasabaya yerleştirilmişler, diğerleri ise, Eyüb-ili kazasında harabe köylere iskan olunmuşlardır. Bunlara Ertaş-dağı çevresindeki yerler otlak olarak ayrılmıştır. Şehir içine yerleştirilmesi düşünülen 800 haneden 1727´ye kadar ancak 400 ünün yerleştirilebildiği görülmektedir.

Boynu-incelü Türkmenleri grubuna tabi cemaatler, her biri bir mahalle olmak üzere Nevşehir´e yerleştirilmiştir ki, bunları:

Salurlu-i kebir 102 hane, Salurlu-i kuçek (Sagir) 106 hane, Boynu-incelü 98 hane, Kürd Mehmedlü 72 hane, Horasanlu 22 hane, Bekdik 79 hane, Heriklü 79 hane, Kütüklü 35 hane, Dumanlu 127 hane, Karaca Kürd 59 hane, Delüler 29 hane, Savculu 174 hane, Kurtulu 43 hane, Hacı Ahmedlü 60 hane, Kursulu 40 hane, Kurudu 40 hane, Ada Kurutlusu 65 hane olarak sayabiliriz. Bu grupdan ayrı olarak telakki edilen, ancak bunlar içinde sayılan Piri-oğlu cemaatini de zikretmek yerinde olacaktır. Yukarda zikredilen cemaatlerden Kurutlu, Karacakürd ve Delüler grubu iskandan kaçarak yerleşmek istememişlerdi. Bunun üzerine boy-beyleri ve oymak kethüdalarıyla birlikte Nevşehir´e gitmeleri ve iskan edilmeleri yolunda 1728 yılında bir emr-i şerif gönderilmiştir.
1726 yılında Lekvanik ve Kırıntılı cemaatlerinin de Nevşehir´e iskanları için teşebbüse geçildiği görülmektedir. Lekvanik ve Kırıntılı cemaatlerinden bir kısmı, yerleştirilmiş bulunduktan Göksün ve Mağara (Tufanbeyli) bölgelerinden malikane mutasarrıfları olan Hasan ve Veli adlı şahısların, kanunen tesbit edilmiş vergilerinden fazla talep etmeleri üzerine, bazılarının yerlerini terkederek dağıldıkları bildirilmiştir. Bu sebeple mezkur cemaatlerin, ekip-biçmekle meşgul olmak, başka mahalle gitmemek, yolculara ve ahaliden bir ferdin mal ve canına zarar vermemek şartları ile, Nevşehir ahalisi rıza gösterirse yerleştirilmeleri istenmiştir. Bu guruba dahil olan Kızıl-koyunlu cemaatinden 65 hane, bu şartlar çerçevesinde Nevşehir bölgesine sevkedilerek iskan edilmişlerdir.

Akşehir ile Ilgın arasında önemli bir mevkide bulunan Arkıd-hanı, 1720´de yeniden nizama konulması esnasında, han çevresinde bir cami, mektep, hamam, mahkeme ve su yolları yapılarak bir kasaba şeklinde yeniden imar edilmiştir 508. Ayrıca buraya konar-göçer başı-boş ahaliden de yerleştirilerek şenlenmesini sağlamak amaciyle çalışmalara başlanmış ve 200 hanenin yerleştirilmesi hedef alınmıştır. Bu kabilden olmak üzere Ilgın kazasın-dan getirilen başı-boş reayadan 30 hane, Arkıdhanı´na yerleştirilmeyerek, Ilgın ve Arkıd-hanı arasının şenlenmesi amacıyla Kabaklı-pınar mevkiine sevkedilmiş ve burada bir köy kurularak yerleştirilmiştir.

Yine, Kara-vezir veya Kara-silahdar lakabıyla bilinen Sadrıazam Seyid Mehmed Paşa (öl.1781)´nın doğduğu köy olan Arapsun´u imar ederek, Gülşehir ismiyle bir kaza şekline soktuğunu görmekteyiz; 50-60 hanelik bir nüfusa sahip olan bu köye, 1779 yılında Mehmed Paşa, bir cami, medrese v.s. yaptırmış ve Yeni-il voyvodalığı´na tabi Şereflü Türkmenleri ile Nevşehir, Hama, Humus gibi bazı bölgelerden Müslim ve zımmi reaya getirterek yerleştirilmiştir.

imparatorluğun mamur bir hale gelmesini hedef alan bu tür çalışmalar büyük ölçüde başarılı olmuştur. Fakat idari aksaklıkların getirdiği bazı problemler yüzünden, bu yerleştirilen guruplar, bir müddet sonra yeniden yerlerini terkedecektir. Bu sebeple devlet, bu mesele ile, XVIII. yüzyılda olduğu gibi XIX. yüzyılda da meşgul olmak zorunda kalacaktır.

 

XVIII. YÜZYILDA OSMANLI İMPARATORLUĞU´NDA İSKAN BÖLGELER

 

Rakka ve Halep eyaletleri dahili:

Umûmiyetle şakavet hareketlerinde bulunan cemaat ve aşiretlerin yerleştirildiği ve devlet tarafından bir sürgün mahalli olarak seçilen bu bölge, ayrıca Arap aşiretlerinin baskılarına karşı bir set alanı olarak da kullanılmıştır. Rakka bölgesine, daha 1691 yılından itibaren aşiret ve cemaatler sevke-dilmeye başlanmıştı. Ayrıca, bu bölge içinde yer alan Hama, Humus, Belih nehri, Urfa sancağı dahilinde bulunan Harran nahiyesi ve Haleb eyaleti dahilindeki Menbic (yerliler "Bumbuc" diyormuş) nahiyesine de, çeşitli teşekküller sevkedilmiştir.

Rakka bölgesine, XVIII. yüzyıl başlarından itibaren de, çeşidi cemaat ve teşekküller sevkedilmiştir. Bunlardan Malatya sancağının Gerger ve Kahta kazalarında sakin olan Zorganlı torunlarının, 1700 yıllarından başlamak üzere iskanlarına teşebbüs edilmiştir. Yine Diyarbekir bölgesinde bulunan Ulus taifesinden Cihanbeylü ile Şamakılu aşiretleri ve Güllücorlu (?) cemaatinden bir kısmının, şakavetlerinden dolayı Rakka´ya sürülmesi kararlaştırılmıştır. Aynı şekilde şakavette bulunan Diyarbekir, Malatya ve Arapgir civarında sakin Japovalı, Yarçekanlu, Mürdlü ve Divganlu (Direganlu ?) cemaatleri, 1000 civarında evleri ile birlikte Urfa (Ruha)´ya üç saat mesafede yerleştirildiler. il-beyli aşireti ile Afşar cemaati oymağı ve buna tabi Bab-ı Al tun (Yab Altun ?), Çeçelü, Dokuz ve Silsüpür vesaireleri de Rakka´da muhtelif sahalara iskan edildiler. 1704 yılına kadar, Musacalu taifesi üzerine musallat olan Beydili Türkmenlerinin de Rakka´ya iskan edilmek üzere sevkedildiği ve bu yolda emr-i şerif verildiği görülmektedir, ifraz cemaatlerinden olan ve Ayas, Berendi ve Kımk´a yerleştirilen Tacirlü cemaatinin de isyan üzre olması, 1707 yılında Rakka´ya sürülmesi için karar alınmasına sebep olmuştur. Şakavetlerinden dolayı Bektaşlı cemaatine tabi Zorganlı oymağından bir kısım hanenin, 1709 yılında Rakka´da Valide Sultan Çiftliği´ne yerleştirildiğini görmekteyiz. Diyarbekir vilayetinde sakin Milli taifesinden Bamran, Dudegan, Senedgan ve Ömergan cemaatlerinin, 1711 ´de, şakavetlerinden dolayı Rakka´ya yerleştirilmelerine karar verilmiştir. Ancak 1718´e kadar iskan mahallerine gitmeyen bu grubun şevki için sıkı tedbirler alınmıştır.



Şakavet hareketleri sebebiyle Receblü Afşarı cemaatleri de Rakka´ya iskan edilmiş.tir. 1729 yılında yapılan bir tahrire göre, mezkûr aşirete tabi Süleymanlı ve Kara-Şeyhli cemaatleri ile Sarı-Seydili, Hovadlı (?), Akça-Ali, Saruhanlı, Hedilli, Burkalemli (?), Sarı Fakihlü, Taşlı-uşağı, Kara-Budaklı, Yeni-Tekeli, Sofular (nam-ı diğer Mahmud-oğlu), Tohmadanan (?), Perakende-i Maraş ve Receb Safi-uşakları´na aid olmak üzere toplam 648 hane tesbit edilmiştir.

Valide Sultan hassına dahil Rışvan aşiretinden bir grubun, ahali üzerin-deki baskıları sebebiyle, 1706 yılında Rakka´da münasip bir mahalle yerleştirilmek üzere teşebbüse geçilmiş, Cihanbeyli aşiretinden Japovalı ile beraber Baceganlı, Direganlu ve Koyun-oğulları cemaatlerinin de iskanı kararlaştırılmıştır. 1712´de, Danişmendlü Türkmenlerinden Şereflü cemaatine tabi bir kısım hane ile; 1713´de, ifraz-ı Zülkadriye taifelerinden Cerid aşiretine bağlı Tatarlı ve Azizli mahalleleri, Rakka´ya sürülmüştür. Malatya kazasının Çobaş nahiyesinde sakin olan İzoli aşiretinin de şekavetlerinden dolayı 1719´da Rakka´ya sevkedildiğini görmekteyiz. Bunların yanısıra, Rakka´ya iskan edildikleri halde, iskan mahallerini terkederek Ankara civarına gelen Batılu ve Cemkanlu cemaatlerinden 170 hanenin, ayrıca, Karahisar-ı Sahib sancağında Barçın kazası ile Anadolu vilayeti tarafında oturan 400 hanenin de, 1729 yılında Rakka´ya yeniden yerleştirilmesi kararlaştırılmıştı.

Haleb eyaleti dahilinde Amik-ovası´nda ise, 3.000 civarında haneye sahip Reyhanlı Aşireti´nin 1779 yılından itibaren yerleştirilmesine teşebbüs edilmiş olup, bu cemaatin, müteakib sene, mezkûr ovaya evler inşa etmek üzere iskanı kabul ettikleri görülmektedir.

1695-96 yıllarında Humus´a iskan olunan iç-el Türkmenlerinden Eymür´e tabi 9 cemaat 1001i urban baskılarına karşı, yolları korumak üzere 1 713´de Murad Paşa Köprüsü (Cisr-i Murad Paşa) civarına iskan edilmiştir.

a) Hama ve Humus Bölgeleri:
Hama ve Humus taraflarına, Haleb Türkmenleri reayasından Hamza-Kethüda´ya tabi Sübhanlu, Durdu-Kethüda´ya tabi Köse-oğlu Şereflü, Hamdi Kethüda´ya tabi Kara-Afşarlı, Mustafa Kethüda´ya tabi Döğer-oğlan, Çerkes-oğullarına tabi Budullu, Mehemmed Kethüda´ya tabi Kapu-Isa (?), Derviş Kethüda´ya tabi inallu, Süleyman Kethüda´ya tabi Eymür Dündarh, Abdullah Ağa´ya tabi Şam Behişlü (?), Derviş Kethüda´ya tabi Hama Döğeri, Muharrem Kethüda´ya tabi Karalu Huzurlu, Köse Kethüda´ya tabi Karalu Huzurlu, Karalu Huzurlu Erdoğdu, Murad Kethüda´ya tabi Dokuz Horbendelüsü, Abalu Fakih Kethüda, Abalu İdris Kethüda ve tabileri Beşir-oğulları mahallesi ile Ayntab mahallesi, Eymür-i Sincarlu, Eymür-i Çarık, Alişir´e tabi Eymür-i Tosun, Eymür-i Karagöz, Eymür-i Osman Kethüda, Halil nam kişiye tabi Borlu, Ebü´d-derda´ya tabi Borlu, Halil Kethüda´ya tabi Kızıl Alili Samurlusu, Trablus-şam´a tabi Saluriyye Türkmenleri; yine Trablus-şam´a tabi Dündeş-oğlu İsmail ve tevabii, Bozok´a tabi Genceli Afşarı ve Danişmendlü´ye tabi Kara-Halillü cemaatleri olmak üzere, 30 cemaat iskan edilmiştir. Yine aynı bölgeye Yeni-il Türkmenleri reayasından Abdallu Hacı Mehmed, Esenlü-Alcısı, Kulular-Alcısı, Ayuhanlı-Alcısı, Ekrad-ı Kılıçlu, Şereflü Sultan Kethüda ve Dede Kethüda´ya tabi Emir Hacı Bayram cemaatleri olmak üzere, toplam 10 aded cemaat iskan olunmuştu.

1710 yılında Bağdad, Basra v.s. yerlerden gelen Arap kabileleri, Hama´da reaya´ya yaptıkları baskılar sebebiyle, ahali yerlerini terketmişti. Bu yüzden Arap kabilelerinden al-i Aziz, Domalih, Haza´la, al-i Ammar, Beni Semak, al-i Mahazi´a al-i Ke´ade, al-i Şammar, el-Biha (?) ve Beni Halid´in, Hama eyaletinde Şugur mukataası havalisindeki harabe köy ve mezraalara yerleştirilmesi kararlaştırılmıştır. Ayrıca Arap aşiretlerine karşı muvazeneyi temin etmek amacı ile, Hama, Humus ve Maaretünnûman kazalarına yeni iskanların yapıldığı görülmektedir. Bu kabilden olmak üzere, Mecilli Türkmenlerinden Süleymanlı, Bıyıklı, Balıkcıllı, Ördek Hacılı, Dubah (?), Sarılı, Hatmalı ve Kalaçlı mahalleleri; İfraz Türkmenlerinden Sakallı Ceridi ile Hacılı Dokuzu; Danişmendlü´den Küşne, Köpekli ve tevabii cemaatler; Arab-ı Şuveyh mukataası reayasından al-i Meşhur, al-i Büveylis ve al-i Nazzara; Basra perakendelerinden de Cedid Arabi ve Rakka´da sakin Beni Rebi´ Bey´i hassından al-i Ebi Cirade cemaatlerinden bu bölgelere yerleştirilmesi için emir gönderilmiş ve bir müddet sonra da iskan olunarak malları Hama iltizamına kayd olunmuştur.

 

b) Belih Nehri Havalisi:

Rakka´da Belih Nehri ve Akça-kale mevkilerine 1702´den itibaren Yeni-il haslarına tabi Taif (Taifi) Afşarı grubundan Ali cemaati ile Fettahlu Dokuzu´na mensup Hacı Avad-oğlu İbrahim Kethüda cemaati, bütün tekaliflerden muaf tutulmak suretiyle havalideki eşkıyalara karşı yerleştirilmişlerdi. Ayrıca, yine bölgeyi muhafaza amacıyla Akça-kale, Ayn-ı Riz (Ayn-ı Aruz), Maarre ve Rakka´ya kadar olan saha içinde Boz-ulus Türkmenleri cemaatleri, Keskin-ili sakini Boz-ulus Türkmenleri cemaatleri, Haleb Türkmenlerinden Yeni-il´e mensup olan cemaatler, Diyarbekir voyvodalığına tabi Batınlu aşiretinden olan cemaatler, Receblü Afşarı, Cihanbeylü aşiretinden Ulus tabir edilen Japovah, Yarçekanlu, Dirijanlu (Dirişanlu) ve Herdili cemaatlerinden birer grup, iskan edildiler. Cerid cemaati de bunlardan Receblü Afşarı cemaatiyle birlikte yerleştirildi.

 c) Harran-ovası:

Belih Nehri canibinde olduğu gibi, Harran-ovası´na da, Erzurum, Kars, Çıldır, Diyarbekir, Kütahya eyaletlerinde; Aydın, Saruhan, Kalecik, Keskin tarafları ile Sivas, Maraş ve Karaman caniblerindeki cemaat perakendelerinin, eşkıyalara karşı olmak üzere, yerleştirilmesi için 1720 yılında karar alınmıştı. Bunun üzerine Mamalı Türkmenleri içinde bulunan Boz-ulus´a tabi cemaatlerden 150, Keskin sakinlerinden Silsüpür Ceridi cemaatinden 150, yine Keskin sakinlerinden Köçeklü, Tacirlü, Horbendelü ve İnallu cemaatlerinden 150´şer hane, Anadolu´da Musacalu cemaatinden 150 nefer, Maraş eyaletine tabi İzzeddinlü ve tevabii cemaatlerinden 50, yine Maraş eyaletinde Receblü Afşarı, Feclü aşireti, İfraz-ı Zülkadriye´ye tabi Tacirlü, Receblü Afşan´na tabi Çepni, Dokuz ve tevabii cemaatlerinden 50´şer hane, Diyarbekir bölgesinden Afşar ile Aneze, Acurlu ile Harpu cemaatlerinden de 5o´şer hane olmak üzere, Keskin sakini olup Cerid´e tabi Bab-ı Altun, Malatya´da Cihanbeylü aşiretine tabi Koyun-oğlu ile Güllü-corlu, Koyun-oğlu Koçur Bey, Atmalı aşiretinden Göçer Elhac Kethüda, Koyun-oğlu Ali ve oğlu Çolak Mehmed, Mustafa-oğlu Hüseyin ve tevabii, Çoban-oğlu ve tevabii, Receblü Afşan´na tabi İmam Fakih-uşakları cemaatlerinden de birer miktar hane yerleştirilerek, bölgeyi eşkıyadan korumak ve ziraatle uğraşmak üzere iskan olunmuşlardır1019. 1737 yılında da, İl-beylü cemaatinin Harran´a iskanları için ferman sadır olmuştu1020.

d) Menbic Nahiyesi:



Haleb eyaletine tabi Menbic nahiyesi de, diğer bölgelerde olduğu gibi, XVII. yüzyıl sonlarından itibaren iskan hareketlerine sahne olmuştur. Nitekim, şakavet hareketlerinde bulunan Lekvanik aşiretiyle, Aktaş, Kızıl-koyunlu, Hacılar ve Nureler cemaatlerinin, 1707´de Menbic nahiyesinde boş ve harabe köylere yerleştirilmesi için teşebbüse geçilmişti. Ancak Lekvanik aşiretinden pek azının yerleştirilebildiği, kalanlarının da dağılarak Pehlivanlı torunları, Boz-ulus´dan Tabanlu, Danişmendlü ve Ketiş-oğlu ile Salurlu-i Kebir ve sagir cemaatleri yanına yerleştikleri görülmektedir. 1693 yılında, Menbic nahiyesine yerleştirilen İl-beyli Türkmenlerine bağlı teşekküllerden Karataşlı, Tarikli ve İl-beyli cemaatlerinden 32 hane, 1729´da, yerlerini terkederek Maraş, Antakya, Adana, Lazkiye ve Trablus-şam´a giderek orada yerleşmişlerdir.

TÜRK TÜRKMEN TARİHİ ARAŞTIRMALARI

Araştırmacı yazar; Uzmn.DR.MUHTAR FATIH BEYDİLİ

Kaynakça

Araştırma ve İnceleme Eserler

1-Ağanoğlu, H. Y. (2001), Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanlar’ın Makûs Talihi Göç, Kum Saati Yayınları, İstanbul.

2-Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ  BİLAD-ÜŞ-ŞAM TÜRKMENLERİ TARİHİ KÖKENLERİ  kardeşlik Kültür Sanat Edebiyat ve Folklor Dergisi Güz 2020 Yıl: 60 Sayı:366

3-Beşikçi, M. (2015), Başıbozuk Savaşçıdan ‘Makbul’ Tebaaya: 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı’nda Osmanlı Ordusunda Çerkez Muhacirler, Hacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları, S. 23, s. 85-123

4-Çulcu, M. (1999), “Tarihsel Süreçte Türkiye-Almanya İlişkilerine Yorumsal Bir Bakış, Tarihten Geleceğe Türk Alman İlişkileri”, Haz: Erhan Yarar, Ankara,s. 1-39.
5-Develioğlu, F. (2006), Osmanlıca-Türkçe Ansiklopedik Lûgat, Aydın Kitabevi,Ankara.
6-Dündar, F. (2011), İttihat ve Terakki’nin Müslümanları İskân Politikası (1913-1918),İstanbul.
7-Eren, A. C. (1966), Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri Tanzimat Devri, ilk Kurulan Göçmen Komisyonu, Çıkarılan Tüzükler, Nurgök Matbaası, İstanbul.
8-Hacısalihoğlu, M. (2008), Doğu Rumeli’de Kayıp Köyler (İslimye Sancağı’nda 1875’den Günümüze Göçler, İsim Değişiklikleri ve Harabeler), Bağlam Yayıncılık, İstanbul.
9-Halaçoğlu, Y. (1998), XVIII. Yüzyılda Osmanlı İmparatorluğunun İskân Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Türk Tarih Kurumu, Ankara.
10-Hobsbawm, E. J. (1997), Eşkıyalar (Çev. Orhan Akalın-Necdet Hasgül), Agora Yayınevi, İstanbul.

11-İpek, N. (1991), “Kafkaslar’dan Anadolu’ya Göçler (1877-1900), Ondokuzmayıs Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dergisi, S. 6/1, Samsun, 97-134.
12-Karpat, K. H. (1995), “Kimlik Sorununun Türkiye’de Tarihi, Sosyal ve İdeolojik Gelişmesi”, Türk Aydını ve Kimlik Sorunu (Der. Sabahattin Şen), Bağlam Yayıncılık, Ankara.
13-Karpat, K. H. (2013), Osmanlı’dan Günümüze Etnik Yapılanma ve Göçler (Çev. Bahar Tırnakçı), Timaş Yayınları, İstanbul.
14-Haleb Sancağı ve Haleb Türkmenleri http://www.turktoresi.com/viewforum.php?f=65

15-Yediyıldız, B. (1999), “Osmanlı Toplumu”. Osmanlı Devleti Tarihi, Ed. Ekmeleddin İhsanoğlu, C. II., Feza Yayıncılık, İstanbul.

16-Başbakanlık Osmanlı Arşivi (BOA) Bâb-ı Âlî Evrâk Odası Meclis-i Vükelâ Mazbatası MV. 28/12 1305 C. 16/29 Şubat 1888; BOA. MV. 40/22 1306 C. 12/13 Şubat 1889.

17-Cengiz Orhanlu, Osmanlı İmparatorluğu´nda Aşiretleri İskan Teşebbüsü (/691- 1696), istanbul 1963,
Yusuf Halaçoğlu, XViii. Yüzyılda Osmanlıİmparatorluğu´nun İskan Siyaseti ve Aşiretlerin Yerleştirilmesi, Ankara 1991, s. ı7.
C. Orhanlu, age, s. 20; ilhan Şahin, Yeni-İl Kazası ve Yeni-İl Türkmenleri (/548-1643), i. Ü. Edebiyat Fakültesi Basılmamış Doktora Tezi, istanbul 1980, s. 7.

18-Bahattin Ögel,Türk Kültür Tarihine Giriş, Ankara i99 "Dursun Yıldırım,"Coğrafyadan Yatana Geçiş ve Yatan ile Göç Ediş Problemi",
19-Türk Yer Adlan Sempozyumu Bildiri/eri (11-13 Evlü11984), Ankara 1984,

20-F. Sümer. "Anadolu´da Moğollar", Selçuklu Araştırmalan Dergisi. ı, Ankara 1970, 

21-Tufan Gündüz, Anadolu´da Türkmen Aşiretleri, Bozulus Türkmenleri 1540-1640, Ankara 1997.

22-Cevdet Türkay, Başbakanlık Arşivi Belgelerine Göre Osmanit imparatorluğunda Oymak, Aşiret ve Cemaatlar, İstanbul 1979, 

23-Mübahat S. Kütükoğlu. "Osmanlı Sosyal ve İktisadı Tarihi Kaynaklarından Temeltü Defterleri". Bel/eren. L1X1255. Ankara 

24- DR.MUHTAR FATIH BEYDILI´in Yöresel ve Tarih araştırması Suriye Oğuz Türkmenleri  http://suriyeturkmenleri.com/232-suriye-tUrkmenleri-&a=1

 25-FARUK MUSTAFA PAŞA OSMANLI İMPARATORLUĞUNDA AŞİRETLERİ İSKAN TEŞEBBÜSÜ Arapça .

 26- Ali Şamil, “Golan Türkmenlerinin Kaderi”, 21. Yüzyılda Türk Dünyası Jeopolitiği, Derleyenler: Ümit Özdağ, Yaşar Kalafat, Mehmet Seyfettin Erol; ASAM Yayınları, Ankara, 2003.

27-Dr.Muhtar FATİH BEYDİLİ http://www.mukhtarfatih.blogcu.com

28- DEMIR, Enes: “Arşiv Belgeleri Işığında Milli Mücadele Döneminde Halep ve Kuzeyi”, 2. Uluslararası Osmanlı Coğrafyası Arşiv Kongresi, İstanbul 2019.

29- DAĞ, A. Emin: Emeviler’den Arap Baharına Halep Türkmenleri, ORDAF Taşmektep Yayın Atölyesi, İstanbul 2015.

 30-Yazar Ali Rıza YALMAN  CENUPTE TÜRKMEN OYMAKLARI.