Dr.Muhtar BEYDİLİ - GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ..CENUPTE TÜRKMEN OYMAKLAI (BEYĞDİLİ ,BARAK ,ELBEYLİ)
GEÇMİŞTEN GÜNÜMÜZE ..
CENUPTA TÜRKMEN OYMAKLAI (BEYĞDİLİ ,BARAK ,ELBEYLİ)
Dr.Muhtar Fatih BEYDİLİ
ÖNSÖZ
Denize girilmedikçe yüzme öğrenilmez. Dalınmadıkça da inci çıkarılmaz. Halk ve bilhassa köylüde böyledir. Onların arasına sokulmadan, her türlü teklifi aradan kaldırıp samimî oluğunuza onları inandırmadan onlardan bir şey alınamaz. Şehirlerden köylere gidenler gönlünü gen tutmalı, söylemekten ziyade onları söylemeyi bilmelidir. Hele bir söylemeğe başlasınlar, sohbetleri samimi, hikâyeleri heyecanlı teşbihleri yerinde, nükteleri biraz kabalığa rağmen pek manidar olur. Dinleyicilerini ister istemez birbiri ardınca yükselen heyecan dalgaları arasında çırpındırırlar…
Muallimlik beni on sene bu samimî muhitte yaşattı. Büyük Kızılhisar’da, Akçaköy’de, Karkamış’ta seneler geçirdim, Baziki, Araban, Merziman, Reşi, Akça koyunlu nahiyelerinde aylarca dolaştım. Oda sohbetlerinde bulundum. Orada halledilen davalarda verilen hükümlerin (Aşiret geleneğine göre) hak ve inceliklerine hayran kaldım.
Aşiretliğin değişmez kaidelerine bağlılığı, âdet ve anânelere saygının derinliğini yakından gördüm. İçimden ihtiyarsız şu temenni taştı: NE OLUR ŞU SAF KÜTLENİN İRSÎ MEZİYETLERİ BOZULMADAN TENVİR EDİLEBİLSELER…
Önce şu cihati belirteyim ki: umumiyetle şehir ve kasabalara yakın köylerde menfaat duygusu her şeye hakimdir. Merkezlerden uzak bölgelerde ise komşuluk, misafirperverlik, âdet ve usule saygı bugünde yaşatılmaktadır. Bu hususlarda geniş malumat edinmek isteyenler Ali Riza Bey’in (Cenupta Türkmen oymakları) adlı serine müracaat etmelidirler. Ali Riza Bey ilimizde ilk öğretim müfettişliği yapmış ve meslek icabı senelerce köylerde dolaşmış ve halka nüfuz ederek bütün mesaisini halkıyat üzerinde teksif etmiştir.
BARAK TÜRKMENLERİ
Barak adı tarihimizin ve edebiyatımızın kaynak eserlerinden biri olan Oğuz Kağan destanında “Kıl Barak”, “Kara Barak” olarak karşımıza çıkar.
Baraklar; kendilerinin “iskan bayraktarı” oldukları için oymaklarına “barak” denildiğini söylemektedirler.
“Barak Aşireti "...
1000-1010 tarihlerinde Firuz Bey’in idaresi altında Orta Anadolu’dan sürülerek yerleştirilen 80.000 hanelik Türkmenlerin bir oymağıdır ki vaktiyle Rakka, Culap ve Antep bölgesinde yerleşmiş 97 köyden ibarettir”.
Otlukbeli savaşında yenilen Türkmenler; culap bölgesinden dağılmış, büyük bir kısmı Suriye sınırları içinde kalmış bir kısmı da Urfa, Antep, Adana bölgesine gitmiştir.
Antep bölgesinde kalanlar Barak Ovasına yerleşmişlerdir.
Bugün 97 köyün 18’i Türkiye dahilinde, geri kalanı ise Suriye içinde kalmıştır.
Suriye hududu üzerinde olan bu obanın adı hala “Barak Aşireti” diye bilinir.
İlbeyliler, Türkmenler, Baraklar, Suriye sınırının adeta bekçisidirler.
Barak bölgesinde yaşanan sosyal ve siyasi olaylar, büyük acılara sebep olan savaşlar ve göçler, yöreye ait “Destanların”, “Ağıtların”, “Türkülerin”, “Oyunların”, “Dansların” oluşmasına sebebiyet vermiştir
Uzun tüylü Çuhalara Barak denir. Palto yerine askerleri giydirilen Kaputun eski adı kebe idi. Bunların da uzun tüylüsüne Barak adı verilmiştir. Uzun tüylü atlara, av köpeklerine de Barak itlak olunmaktadır.
Adını bilmediğimiz bir şahsi göstermek için, al giyili, sarı saçlı diye göze çarpan bir vasıfını göstererek tanıtmak mutad olduğuna göre, Barakların da giyimlerinde veyahut bu iki cins hayvanlarından birinde göze çarpan bu bariz vasıf üzerine, bu adı almış olmaları pek muhtemeldir.
Merhum Memduh Şevket Esendal İran ve Afganistan’da sefaretle bulunduğu sıralarda, İran’da BARAT diye bir Türk aşireti olduğunu söylemiş BARAK’ın BARAT olmak ihtimalini de bildiğim kadar araştırmamı söylemişti. Eski Türk Alfabesinde (Ka) harfi bulunmadığına göre, ben de kamusu araştırdım Barat’a tesadüf edemedim.
BARAK TÜRKMEN AŞİRETLERİ
“Baraklar göçer Türkmenler’dir. Baraklarda diğer yörelerde olduğu gibi kadın erkek arasında “kaç”, “göç” yoktur. Kadınlar erkekler ile birlikte tarlada çalışır, evde eşleriyle beraber iş yapar, aynı ortamda eğlenirler. Kendileri Türkmen olmalarına rağmen “halay” isimleri Arap’tır. Oradaki kültürden etkilenmişlerdir. İklim, coğrafya, tarihi kültür; halk danslarına etki etmiştir. Kültür ürünleri olan dans ve müziklerinde methiyeler, kahramanlıklar anlatılır. Türküleri boş değildir. Bu türkülerde genellikle aşk meşk değil, toplumsal olarak çekilen acılar anlatılır.
Seneler önce şahit olduğum çok ilginç bir ritüeli anlatayım: Oğlunu tam evlenme hazırlıkları yaparken kaybeden bir anne; gözyaşları içinde zılgıt çekerek evladını toprağa veriyordu. Kadınlar hem ağlıyor hem de cenazelerinin arkasından halay çekiyorlardı. Bu ritüel; düğünü yarım kalmış bir evladın, sembol düğün ile ebedi hayata uğurlanmasıydı. Halayın bu kadar acılı bir olayda icra edildiğine ilk defa şahit oldum. Bazen de kadınlar; duygusal acılarını bastırmak için tırnaklarını yüzlerine geçirerek kanatırlar ya da saçlarını sıfıra vurdururlar. Duygusal acılarını, fiziksel acı ile bastırmaya çalışırlar.
Urfa’nın batı cenubundan başlyarak Kilis’in yakınlarına kadar uzanan muayyen bir sahada yerleşmiş ve bilhassa Karkamış’tan başlayarak Gaziantep sınırına kadar uzanan Nizip köylerinde (38 köydür) Barak Nahiyesi denir.
Halbuki: Barak aşireti Araban ve Besni taraflarında da vardır. Hatta Cenup hududumuzun dışında Suriye topraklarında bil epeyce kalabalık bir Türk Barak vardır. Bunlar da Türkmen ve elbeyli adlarını taşırlar. Bir hatıra olsun diye Suriyede kalan Türk kardeşlerimizin köy adlarını yazmayı uygun buldum.
ELBEYLİ KÖYLERİNİN ADLARI:
1. İspaha 2. Arapazzi 3. Hasikmehmet 4. Eşekçi 5. Alıcı 6. Çobanbeyi 7. Buzluca 8. Taşkapı 9. Ziyaret 10. Zilif 11. Hatınlı 12. Öküzöldüren 13. Ayaşe 14. Memili 15. Kalkum 16. Mollayakup 17. Sandı 18. Tel aşe 19. Sekizler 20. Kersenli 21. Bab limun 22. Kocalı 23. Paltacık 24. Kadılar 25. Haciveli 26. Kabveren 27. Edebet 28 Büyükokuf 29. Küçükokuf 30. Sinsile
TÜRKMEN köylerinin adları (Suriye topraklarında)
31. Mizali 32. Taşlı hüyük 33. Beliz 34. Mirze 35. Çörten 36. Kerpiçli 37 Bozhüyük 38. Havahüyük 39. Yağmacı 40. Halısa 41.Belva Mirhan 42. Nebga 43. Yukarı Telaşir. 44. Büyük avşar bucağı 45. Küçük avşar bucağı 46. Kırkmağara 47. Depis 48. Akpınar 49. Amarna 50. Aşağı telşiir 51. Cemil 52. Taşatan 53. Keklicek 54. Zugara 55. Karakuyu 56. Tileyle 57. Çatal 58. Kantara 59. Kurucahüyük 60. Cübbin 61. İğde 62. Kozbaş 63. Lüle 64. Kubbe
Türkmen Aşiretinin kolları:
1- Gazili
2- Gündeçli
3- Kadırlı
4- Araplı
5- Karaşıhlı
6- Bekmişli
7- Torun
8- Baraklar Karakozak
9-Berelli
10-Tiryakili
(Tarablus Şam taraflarında bir kaç Barak köyü vardır.)
Elbeyli Aşireti
Hurşut Ağalar (Fevzipaşa tarafında)
Kürt Ağalar
Karaçızmalılar-Akmelek oğlu (Halep ve Alimantar taraflarında)
Ali Riza Bey Cenup Türkmenlerini üç bölüme ayırmıştır:
1- Hükûmet tarafından cebren iskân edilenler
2- Kendiliklerinden Beğdiliye iltihak edip yerleşenler.
3- Dağnık şekilde gelip yerleşenler Hukûmet tarafından cebren iskân edilenler Beğdililer olup Ferhandinli, Tirkenli, Şarkevi, Karaşıhlı, Ulaçlı, Kazlı yahut Şahmanlı, Bekmişli, Güneç, Bayraktar, Kadırlı, Haci Mahli, Haydarlı, Çelebi adlarıyla on iki obaya ayrılmışlardır. Beğdili oymağının reisi Suriye’de Mustafa Paşa zade Mehmet Ağadır.
Beğdili’nin Bayındır ve Barak adıyla iki kolu vardır. Bayındıra ait obalar şunlardır:
Halıtlı, Ballı, Bektaşlı, Baharlı, Saitli
Barak oymağının obalarıda şunlardır.
Torunlu, Kürdülü, Eseli, Tiryakili, Göğebakanlı, Aldırızlı, Haci Kasımlı, Mercanlı, Çokşuruklu, Marzıbalı, Çayrazlı, Karakozaklıdır. Reisleri İdris Ağadır.
Kendiliklerinden Beğdiliye iltihak edip yerleşenlerde Elbeyliler olup elbeyli ve berelli adlarıyla iki kola ayrılmışlardır. Elbeyli Oymakları şunlardır:
Gâvurelli, Prenli yahut Çördüklü, Tiryakili, Taflı, Şahveli, Ferizli, Karataşlıdır.
Berelli oymağının obaları şunlardır. Zeynelli, Emirli, Karahasanlı, Harmandalı, Mahmutludur.
Dağınık halde gelip yerleşenler oymaklarda şunlardır:
Çepnili, Dımışkılı, Sarıcalılar, Homatlı, Karakoyunlu, Ağca Bekirli, Savcılılardır.
Ali Rıza Bey’in yukarıdakı bölümünü gençlere bir tetkik konusu vermiş olmak için buraya idhal eylemeyi uygun buldum.
BARAK TÜRKMENLERİ İLE TANIŞMA
1926 senesinde sevgili yurdum Halfeti kazası Gaziantep’e bağlı idi. Seçim kurbanı oldu. Nahiyeye kalp edilerek Urfa’ya bağlandı.
Bu mülkî teşkilât dolayısıyla mualimler oldukları yerlerde bırakılacaktı. Gaziantep Maarif İdaresi beni Urfa’ya vermek istemedi. Bilâhare merkeze alınmak vaadi ile Nizip’te açık bulunan AĞCAKÖY mualimliğine tayin edildim. Fakat Urfa bu tayinin mülkî teşkilattan sonra olduğunu ileri sürerek Halfetide kalmama sebep oldu.
Yurdumun acıklı akibeti, oğlum Şihabeddinin ebedhi ziyaı gibi birbiri ardınca uğradığım felaketlere dayanamıyarak 30 Eylül 1926 tarihinde istifa ettim. Bir daha mualimlik etmemek karar ile Nizip’te bir yazıhane açarak istidacılığa başladım. Ağcaköylü İdris Ağa’nın adamlarından biri bana bir istida yazdırdı. Bu münasebetle konuştuk. Köylerine tayin edilipde gitmeyen öğretmen olduğumu öğrenince müteessir oldu. İdris Ağa’ya da meseleyi anlatmış. İki gün geçmişti ki: İdris Ağa’nın oğlu Mahmut yazıhaneme geldi. Babasından selam söyledi. Köylerine davetli olduğumu, beni götürüp getirecek otomobilin de hazır olduğunu bildirdi. İster istemez bu emri vakıa icabet ettim. Gittik. 95 yaşındaki İdris Ağayı gördüğüm anda bir baba kadar sevdim. İlk sözü (Bizim Barağa Ezber kara çalar derler ama Halfeti’de bizden geri değilmiş Muallim Efendi) oldu. Sualim üzerine:
- Muallim Bey: Köyümüzü görmeden, bizi tanımadan bizim fena insanlar olduğumuza neden hükmederek istifa eyledin?
- Ayrılışım size ve köyünüzü fena sandığımdan değil, Urfa’nın işimizi bozmasından ileri geldi.
Şimdi artık Urfa karışmaz ya, sen razı olursan biz Antep’e gider, tayin emrini getiririz.
- Hayır baba böyle bir muamele Urfa’yı şüphelendirir. Gaziantep’in beni istifa ettirdiğini ileri sürer, işi bozar. Bu işi zamana bırakalım. Fakat köyünüzde mektep de yok. Çocuklar nerede okuyacaklar?
- Odamı veririm.
- Baba oda mektep olmaz. Yeni bir mektep yapmaya söz verir misin?
- Bırakın sözüne inanırsan pekey başüstüne…
- Mesele kalmadı. Bir gün mualimliğe dönersem size geleceğim. Ben de bun söz veriyorum.
13 Kanunevvel 1926 tarihinde Ağcaköy Mualiliğine emrimi almıştım. İnşaat mevsimi geçtiği için Babatürk İdris Ağa’nın odasında derse başladık. Geceleride Barağın aslı, gazveleri, şarkılarını İdris Ağa’nın bir asırlık hatıralırını İdris Ağa’nın odasında derse başladık. Geceleride Barağın aslı, gazveleri, şarkılarını İdris Ağa’nın bir asırlık hatıralarını İdris Ağa’nın ağzından, iskân şarkılarını da kör Siley’nin bozuğundan dinleyip gâh sürur ve gurur, ğâhda acı duyarak günümüzü geçirdik. Sonbaharda mektup mukbil Kemal’in planına göre yapıldı. Babatürk sözünü yerine getirdi. 1927 senesi Eylül’ünde ise teşkilat sebebile ben sözümde duramamış oldum. Gaziantep 6 ıncı İlkokul Başöğretmenliğine nakil olunmuştum. Ayrıldım. 10 Ekim 1930 tarihinde o zaman adı Carablus olan Karkmış ilk okuluna gönderildim. Bir kaç sene mektep yapmakla diğer işlerle uğraştıktan sonra temiz bir Türk evladı olan Çakıroğlu İbrahim’den notlarımı aldım. İdris Ağa’dan işittiklerimin aynı idi. Bundan böyle sözü Çakıroğluna bıramacağım. Sıra, tertip, kelimeler hep Çakıroğlunundur. Ben sadece yazdım. Bilemediğim kelimeleri açıklanmasını istedim. Yine ifadesini aynen yazmağa çok itina ettim.
Bu kadak kay ile Defra içer alaça içer
Kurban olam kadan alam obalar hep bele derdi
Ellere baksana eller ele delmi (değil mi)
Lisanları bundan ibaretmiş. Erkekleri donları beyaz geyelermeş. Reis olanlar çuha harvanı geyelermiş. Kadınları Uzun gömlek, geniş don, üç etek zubun, üstünden samur cübbe geyelermiş. (Samur cübbenin kolu alttan dikişsiz, önü yirik, düğmelere geçecek ipek kaytan varmış, uzun yeri süpürürmüş)
No: (1)
Bu kelimelerin manasını sual ettim. Çakıroğlu bilmediğini, sadece bir örnek vermek istediğini ve onun için söze dil ve kıyafetten başladığı cevabını verdi.
Barak Türkmen aşireti Osmanlı Türkleri’nden sonra Horasan taraflarından gelmişler. Reislerinin adı Feriz (Firruz) beydir. Aşiretin mevcudu dört bini aptal, seksen bini aşiret olmak üzere 84 bin haneden ibarettir. Bu aşiret evvelce Aceme gelmiş, fakat Acem hükümetine vergi vermemiş, itaat etmemişler. Acem hükümeti bir türlü bu aşirete hükmedip itaat ettirememiş. Yalnız ülkesinden çıkararak bunları Tüzk iline yollamış. Yola çıktıktan sonra söyledikleri şarkılardan birini aşağıya derç eyledim:
Horasandan çıktık eyledik sökün
Düşürdüler bizi tozlu yollara
Omuzda parlıyır uzun şilteler
Aşırdılar bizi karlı dağlardan
Toplandı aşiret yüklendi göçler
Atlandı ihtiyar yayandır gençler
Başımıza geldi gördüğüm düşler
Düşürdüler bizi gurbet ellere
Gâhi konup gehi göçüp yollarda
Bilip bilmediğim gurbet ellerde
Alem dağlarında şu daz [3]çöllerde
Şimden sonra Destan olsun dillere
Yükledik oradan geldik Culab’a
Seksen dört bin hane gelmez hesaba
Deve, koyun çoktur, insan kalaba
Susuz hayvvan inileşir gider.
Dedem oğlu der ki aşkın bağından
Aşırdılar bizi Yozgat dağından
Anadolu Suvaz şehri sağında
Şimden sonra bir nam kalsın ellere
Feriz beyin aşireti konagöçer o zaman hali bir çölden ibaret olae akçakale, Aynaroz gölü civarına gelmişler. Buralara yerleşemiyerek daha mamur yerlere doğru ilerlemişler. Suvaz (Sivas) Yozgat taraflarına giderek yerleşmişlerse de aşiret kalabalık olduğundan yerli halk sıkıntıya düşmüş. Osmanlı Hükümetine davacı olmuşlar. Hükümet Feriz beyin aşiretini tekrar Akçakale, Culap suyu, Aynaroz gölü civarına Rakkaya kadar yerletmek üzere geri çevirmiş, bu sebeple dönen aşiret buraları işgal etmişler... Feriz bey Culap suyunu bentlere ayırarak araziyi de aşirete taksim etmiş, az zamanda buraları şenlendirmişler.
Bu yerleşme ve gelişmeyi şu destanla tasvir etmişler:
Toplandık aşiret geldik Culaba
Firiz beyin yurdu Başbent değil mi?
Emroldu beylerden konduk yanyana
Haci Ali’nin yurdu Seylan değil mi?
Haci Ali’den aşağı budak düzüldü
Bent sahipleri isim isim yazıldı
Orda Berk Ağa’nın keyfi bozuldu
Torunların yurdu Şırvan değil mi?
Yer verdiler ULAÇLI’nın beyine
O da kondu Berk Ağa’nın sağına
Beyler çıktı Akçakale dağına
Bayındırın yurdu Kuncan değil mi?
Dayım Çakır haymaların kurulsun
Yenilsin içilsin sohbet verilsin
Açılsın bayraklar meyter (mehter) vurulsun
Dedemizin yurdu Acem değil mi?
Her gün biraz daha refaha kavuşan Feriz bey aşiretini, etraflarında bulunan Arap ve Çerkes aşiretler çekememeğe başlamışlar, gazveciliğe koyulmuşlar. Feriz Bey, Tayy, Mavalî, Anize, Avşar, rışvanlarla mücadele etmek mecburiyetinde kalmış. Evvela (Tayy)’ı, Mevaliyi, Anizeyi yenerek Anizeleri Bağdat Musul taraflarına: Tayy’ı Filistin’e; Mevalileri Şam ve Beyrut havalesine kaçırmışlar. Rışvanları Besni ve Araban toprağına sürmüşler. Avşarlarıda Maraş cihetine atarak hepsinin yerlerini zaptetmişler. Buralarda Feriz beyle, amcası oğullarından MUSLU BEY hâkim olmuşlar. Hükümete de vergi vermezlermiş. Osmanlı Hükümetinin inzibatı (Süleyman Kanuni zamanında) kuvvet bulmuş, bunları itaat dairesine almak istemiş. Fakat aşiretin bir takım ileri gelenleri Kılıç Kuvvet ile aldıkları bu yerlerde OSMAN OĞULLARI için bir hak tanımak istememişler. Bunun üzerine Feriz Bey Aşiretin ileri gelenlerini (Oymak reislerini) toplayarak öğütlemiş... (Şuracığa çok ısındık. Toprağına terimiz karıştı, ovalarına kanımız bulaştı. Gelin istenilen teklifatı kabul ederek hükümete karşı gelmeyelim, rahat rahat yaşıyalım) demişse de oymaklar kabul etmemiş hükümetle harbe karar vermişler... Oymakların fikir ve mütalealarını ifade eden şu destan düşünüşteki ayrılığı ne kadar açık gösteriyor…
Feriz Beyden Muslu Beye bir selam
Gelsin bu illerden göçelim demiş...
Al Osman oğluna karşı durulmaz,
Vakitken arayı açalım demiş...
Şıdd oğlum derki ciğerim dağlı,
Hamom Kalede kolları bağlı,
Sen de Feriz Beysin vezir üç tuğlu
Gelin birer candan geçelim demiş..
Koç Delferoğlum derki Osmanlım handa
Altımda Arap at demir don bende
Hepiniz birleşip cehdedin bende
Gelin buralardan göçelim demiş...
Musa Şıh oğluda der ki ben de varayım
Güç ile düşmana karşı durayım
Hırhızı (Hırsızı) tutaban ele verelim
Yahşiyi yamandan seçelim demiş...
Tiryaki oğlum der ki dünyaya
Geldim bir daha gelmem
Yaradandan başka kimseyi bilmem…
Vallahi ölürüm bir çoban vermem
Al kanı çöllere saçalım demiş...
Bu sırada Feriz Beyin amcası oğlu Mehmet Bey Feriz beyin bacısı Roza hatınla evlenmek istemiş. Roza Hatırı Mehmet Bey’i beğenmemiş, reddetmiş. Mehmet Bey kızmış Roza’yı öldürmüş. Feriz Bey de Mehmet Bey’i Bozantı taraflarına nefyetmiş. Feriz Bey Osman oğulları ile harbetmemek öğüdünü oymak beylerine kabul ettiremediğine ve harbe ekseriyetle karar vermelerine kırgın olarak buralardan ayrılmak istemiş. Kendisine taraftar olan 37 bin hane ile Acem toprağına geçmiş. Aşiretin yanından bir konak uzaklaştıktan sonra geride kalanlar böyle bir başbuğu kaybetmelerini aşiret için iyi saymıyarak ileri gelenlerden 300 kişi atlanmışlar. Maksatları rica ederek Feriz Bey’i yine başlarına geçirmeğe çalışmak imiş. Feriz Bey bütün oymak reislerinin arkadan gelmekte olduklarını görünce minnetçi olacaklarını sezmiş, devenin üzerinde beşikte uyuyan iki yaşlarındaki oğlu Abbasi beşiğinden almış kafasını üzengiye çarparak öldürmüş, yol üstüne bırakmış, arkadan ricacı gelenler bunu görünce ricalarının kabul edilmeyeceğini anlıyarak geri dönmüşler.
Feriz Bey çok sevdiği çocuğunu bu suretle telef ettiğine duyduğu acı ile şu şarkıyı söylemiş:
Kalktı gider oldu Pirî zadeler
Katarda mayalar bozlaşır (inleşir) gider
Arap ata binmiş cida silkerler
Bizim beylerde çığlaşır (toplanır) gider
Katara çekerler mayanın hasın
Bağrımı deliyir çanğın sesi
İkindin namazı göçün arkası
Bizim beylerde gözleşir gider.
Oturmuş beyler göç ardı gözler
Gene şeniklenmiş depeler düzler
Samur cübbe giymiş gelinler kızlar
Onlar da hüp dilile söyleşir gider
Feriz bey de der ki düşelim yola
Şol ala gözlere ben olam köle
Abbas beşikte maafa bile
İçerden yüreğim sızlaşır gider
Halk dilinde çok söylenen şarkılardan biri de aşağıdaki Feriz Bey’in şarkısıdır:
Yekin Durnam yekin de Göğsün gölünde
Doğru gidin Salıncaktır yolunuz
Uğrunuz Ahır Dağı hüskütten gidin
Feriz Bey Aceme geçti durnalar
Çağrışı Çağrışı yayladan inin
Aynaroz gölünde bir semeh dönün
Size izin oldu konuya konun
Feriz Bey Aceme geçti durnalar
Yaşa durnam yaşa sen binler yaşa
Kavkıt gediğinden yolların aşa
Maraş’ta oturan Kalender Paşa
Feriz Bey Aceme geçti durnalar
Yedi atlı bindik Allah’a emanet
Yetmiş bin evliya eylesin imdat
Yurdumu tutar mı oğlum Muhammet
Feriz Bey Aceme geçti durnalar
Feriz Beyle birlikte Aceme gitmemiş olan aşiretlerin ismi Barak, Türkmendir. Bu iki aşiret kalanların en büyüğü ve nüfuslusu idi. Bunlara bağlı uymaklar da vardı. Barak Aşiretine bağlı olanlar: Kürdülü, Tiryakili, Torun, Karakozak, Aldırızlı, Çayrazlı, Göğebakanlı oymaklarıdır ki: hepsi Barak adıyla anılırlar.
Türkmen Aşiretine bağlı olanlarda: Bekmişli, Araplı, Karaşıhlı, Ulaşlı, Şark evi, Bedirli, Güneçlidir.
Feriz Bey Aceme gittikten sonra Barak - Türkmen aşiretine mensup bu oymakların hepsine Feriz Bey’in Amcası oğlu Mehmet Bey reis seçilmiş. Burada kalanların hükümete karşı gelmek kararında olduğunu haber alan hükümet, bunları dağıtmaya karar vermiş. Önce öğütleyerek itaat ettirdikten sonra bunları Anadolu’nun içerilerine; Konya, Sille ve Yozgat taraflarına iskân etmiş. Fakat yerli ahali ile âdetleri birbirini tutmadığında geçinememişler. Aynı zamanda bunların dahile alınmas ile evvelce bunların rakka havalisinden harpederek kaçırdıkları Anize ve diğer Arap aşiretleri geri dönerek burada kalan halka zulum etmeğe başlamışlar bu durumdan çok zarar gören halk hükümete müracaatla Araplardan korunmalarını istemişler. Hükûmet Arapların tedibi için, Kadı oğlu Yusuf Paşa’yı Kumandan tayin etmiş, Konya, Yozgat taraflarına iskân edilen Barak - Türkmen aşiretlerinin yerlerine dönmelerine müsaade eylemiş.
Aşiret yerlerine dönünce Mehmet beyi reis seçmişler ve onun kumandasında Arap aşiretlerile mücadeleye girişmişler. Arap aşayiri dayanamamışlar. Hama ve Humus’un öbür taraflarına kadar Mehmet Bey’in emrine boyun eğmişler. Fakat bu gavzelerden birinde Mehmet Bey maktul düşmüş. Aşiret Arapları Necide kadar çekilmeye mecbur etmiş. Bu gavzelerin hatırası; Mehmet Bey’in, Kılıçoğlu’nun, Taşbaş oğlunun söyledikleri şarkılarla bu gün dahi unutulmuş değildir. Bu şarkıları sırasile gözden geçirelim:
Ağalar Yad elin kahri çekilmez
Sılayı Vatanı arzular gönlüm
Dağlar başı boran oldu sökülmez
Dedem yurdu çölü arzular gönlüm
Şu gurbet ellerde tedbirim şaştı
Yad elin ikramı başımdan aştı
Şu bahri gölünden ankıt uçtu
Culabı Şırvanı arzular gönlüm
Herkes hazırlıyır silah atını
Zeman böyle olmuş fırsat kötünün
Gayretin kovanım ahdi bütünün
Ahdi bütün eli arzular gönlüm
Mehmet Bey’im Sazın eline aldı
Olanca aklını sevdaye saldı
Ağalar geride sevdiğim kaldı
Dostumun elini arzular gönlüm
Kılınçoğlu’nun şarkısı
Hey Ağalar cününlüğüm var benim
Aşk dalgası ırılmayır serimden
Yavuz beyler yoktur hâlim arzedem
Halka beyan edeyim ârımdan
Bir giderim bir arkama bakarım
Gözlerimden kanlı yaşlar dökerim
Bir ah çeksem şu alemi yakarım
Zerre kadar sıçırasa narından
Kılıcım da kupların dilinden bilmem
Şu yalan dünyaya şad olup gülmem
Hamanan Hamus’ta eğlenip kalmam
Gel oldu gidelim babam elimden
Taşbaş oğlunun Arapları Necde sürdükten sonra dönerken söylediği şarkı:
Seksen dört bin hane iskân olanda
Nice karagünler gördü Beğdili
Kadıoğlu Yusuf Paşa gelende
Göçünen düşmana indi Beğdili
Şeyhoğlu da devre çalar kalemi
Beğdilinin ünü tuttu âlemi
Aslan Şiddioğlundan Hüseyin Çelebi
Cafer olsun Çarhacımız Beğdili
Bin birin getirdim bin daha gerek
Bele kara güne koç yiğit gerek
Orada bir iyilik etti koca boz Barak
Tayy-ı Mevaliyi sürdü Beğdili
Taşbaş oğlum yalan var mı sözümde
Beğdililer olur atın bazında
Alabacak Çeteli’nin düzende
Bin bir tane oma dikti Beğdili
Mehmet Bey’den sonra Hacı İnal oğlu Barak Türkmen aşiretine reis seçilmiş. Bir müddet rahat yaşanmış Anizelerin tasallutundan kurtulmuşlar. Aşiret kuvvetlendikçe vurucu kırıcılığa temayül etmişler. Aşiret hakkında yine padişaha şikâyet vuku bulmuş. Bu sırada aşiretten yüz kadar atlı Birecik’e gazveye gelmişler. İçlerinde Bediroğlu çok tanınmış bir baba yiğit imiş. Bu gazvede Birecikliler Bedir oğlunu esir ederek Birecik müsellimine (Kaymakam demektir.) teslim etmişler. Müsellim Bedir oğlunu idam etmiş ve bunun üzerine Hükümet Delibaş denilen kumandanlardan Abbas Paşa’yı buraların inzibatını temine memur etmiş. Maiyetinede epeyice kuvvet vermiş. Abbas Paşa Haci İnal oğlunu bir müddet beraberinde gezdirdikten sonra istemezlerinin sözüne uyan paşa meydanda bili başlı bir suçu olmadığı halde Haci İnal oğlunu idam etmiş yerine Haci Ali oğlu Kasım ağayı (Ağalık unvanı ile) reis tayin eylemiş.
Haci İnal oğlunun aşağıdaki serze nişli sarkışından kendisinin suçsuz olduğunu, Hükûmete karşı gelmediğini bazı yolsuz hareket edenlerin kurbanı olduğunu göstermektedir:
Ben evimi şu Yozgattan getirdim
Çevre kurdum bu culaba oturdum.
Efendimsin hizmetini yetirdim
Hangi işinde kusur koydum Paşa ben
Şekvacımı geldi Arapla Kürtten
Bir imdat olursa oğlum Murattan
Mevlam beni kurtarırsa bu dertten
Geçiririm mızrağımı taşa ben...
Arapnan kürtnen hiç de gitmedim
Eski ettiğimi şimdik etmedim
Sana tuğ geldi de alıp satmadım
Hangi işinde kusur koydum paşa ben
Haci İnal oğluyum söylenir namım
Erlik davasında artıyır gamım
Bir vakit deryada oynardı gemim
Uğrattım şimdi boranla kışa ben
Aşiret reisliğine Abbas Paşa tarafından tayin edilen Kasım Ağa Türkmen aşiretindendir. Suriye’de Halısa Köyü’nde oturan Bekmişli Kel Mehmet’in dedesidir. Kasım Ağa da çok zeki, işbilir, yiğit bir zat imiş. Kendi zamanında aşiret sulh ve emniyet içinde yaşamış, fakat bir zaman gelmiş ki Bireciklilerle araları açılmış. Bireciklilerin teşviki ile Aşayiri aşiretin atlarını, davarlarını talan etmeğe başlamışlardır. Bedir oğlunun intikamını almak için çoktandır fırsat ve sebep arayan aşiret ileri gelenleri Bireciklilerle harp etmeye karar vermişler. Bedir oğlu üzerine söylenmekte olan şu şarkıdaki intikam arzusu ne kadar derin ve şiddetlidir:
Benden selam eyle çöldeki Beye
Bir vakit hükmümüz geçerdi dağa
Çöllerin aslanı gel Kasım Ağa
Alalım hayfini Bedir oğlunun
Rakkayı dersen Beğdili yurdu
Nice vezirlerin cürmünü verdi
Haci Ali de dersen Çölün Bozkurdu
Alalım hayfini Bedir oğlunun
İki atım vardır birisi yedek
Rakka Beğdili yurdu oraya gidek
Birikin aşiret bir şurut edek
Alalım hayfini Bedir oğlunun
Araplı, Hayderli dersen Karlıdağ salı
Kel Kocayı dersen isbatı belli
Sen de Kasım Ağasın Aşiretin bendi
Alalım hayfini bedir oğlunun
Bir haber almadım yeke telliden
Hayıf oldu gedikçiyi belliden
Boklu Birecikte it Müsellimden
Alalım hayfini Bedir oğlunun
Ebuseyf Zorbaşı urum, Şam bilir
Aşiret toplanır üstüne gelir
Şol Bedir oğluna yazıklar olur
Alalım hayfini Bedir oğlunun
Halkın şiirleri, şarkı ve destanları halk duygusunun en veciz ve doğru ifadesidir. Çok tekrar edilen şeylesi cemiyet benimser. Bir gün gelmiş ki Bedir oğlunun intikamını almak bütün aşiret için bir gaye olmuş. Harekete geçmişler. Birecik üzerine aşiretçe yürümüşler. Çok kan dökülmüş. Kasım Ağa da Bireciklilere esir düşmüş. Birecikliler Kasım Ağa’nın tepesinden derisini yüzmüşler. Kasım Ağa hakkında söylenen şu şarkıyı da görüp geçelim:
Karalırda karlı dağın eteği
Kırıldı da aşiretin Peteği
Vezir konalgası aslan yatağı
Vezirlere Sumat çekme kârımız
Yeter artık yüreciğim yakmayın
Sakın olun yerinizden kakmayın
Kürdo küçük hatırcığın yıkmayın
Benim gibi yiğit olun biriniz
Kasım Ağam derki beni yüzdüler
Alay tutup etrafıma dizdiler
Seyir edin aşireti bozdular
Şimden sonra tesent (pesent) olsun dillere
Kasım Ağa’nın ölümünden sonra aşiretin başına Haci Ali oğlu geçiyor. Bunun zamanında da bir kaç sene çalışma, derlenme, toplanma faaliyetleri oluyor. Kendi hallerinde yaşamak kararında oldukları halde çevrelerindeki Arap aşiretlerinin tasallutuna dayanamıyarak bu defa da Araplarla çarpışmaya başlıyorlar. AFADILA, KANATSA, URVALE aşiretlerde üç, dört ay kadar çarpışma devam ediyor. Bir çok cesur Türk bahadirlerinin cesatleri çöllerde kalıyor. Araplardan da çok ünlü yiğitler telef oluyor. Haci Ali oğluda bu savaşlarda maktul düştüğünden kumandayı oğlu 18 yaşlarındaki oğlu Murtaza Bey eline alıyor. Arapları Derzorun öbür taraflarına sürerek aylarca devam eden bu gazveye son veriyor. Bundan sonra büyük gazveler olmuyor. Ufak tefek Çapulculuk hadiseleri ise aşiretler arasında zaman zaman vukubulmuştur. Bunlardan birini rahmetli İdris Ağa’dan dinlemiştim. Onu da bir hatıra olarak kayıt etmekten kendimi alamadım:
Araplardan birkaç çapulcu fırsat bularak baraklıların birkaç koyununu sürmüşler. Baraklı birkaç genç de buna bir mukabele olmak üzere Arapların develerini sürmeyi kararlaştırmışlar. Bir gece atlarına binerek anizelerin deve yatağına gelmişler, iki yüz kadar deveyi sürmüşler. Anizeler nasılsa hadiseye muttali olunca atlarına binerek kalabalık bir kafile halinde takibe koyulmuşlar. Anizelerin atları meşhurdur. Baraklılara yaklaşınca kalabalıklı olduklarını anladıkları takipçilerin eline düşmemek için develeri bırakıp atlarını sürmüşler. Baraklılardan birisinin atı dayanmış, yakayı takipçilere kaptırmış. Araplar Baraklı genci obalarına götürecek ayağına bukağı vurup güneşe çaktıkları bir kazığa da bağlamışlar. Güneşte kurumuş ekmekle ayran başlıca gıdası imiş. Bir iki gün bu hal ile geçmiş. Çadır halkının gafil bulunduğu bir sırada ayağında bukağı sezdirmiyerek yürümeğe başlamış. Bir aralık Dutsağı yerinde görmeyince izini takip ederek Dutsağa yaklaşmışlar. Baraklı genç ele geçeceğini anlayınca yakınındaki bir çadıra dahil düşmüş… Bu çadırın sahibesi başka aşirete mensup dul bir kadın imiş. Kadın dahilini geleneğe göre teslim etmek istememiş. Takipçiler de dul ve kimsesiz olan bu kadının ricalarına değer vermiyerek bu genci almış bu defa daha yakınların bir yere bağlamışlar.
Dul kadın bu harekete dayanamamış eski siyah çadırından bir parça koparıp ortasını yırttıktan sonra matem işareti olarak devesinin boynuna geçirmiş ve kendi aşiretine giderek dahilinin aşayir adet ve ananasına aykırı olarak çadırından alındığını anlatınca aşiretin ileri gelenlerinden 20 kadar atlı gelerek dehalet ananasına yakışmıyan bu hareketi protesto etmişler. Dutsağı kadına iade etmemek suretile yolsuzluk edildiği takdirde aralarında gavze başlıyacağını ihtar etmişler. Bunun üzerine dutsak kadına itiraz etmiş (dahilim bana sığındığı zaman ayağında bir de bukağı vardı usule göre bukağının da bana verilmesi lazımdır) demiş. Bu iddia da geleneğe uygun olduğundan bukağıda kadına verilmiş. Kadın dahilini çadıra götürerek misafir etmiş. Yol yemeğini de hazırlayarak aşiretin gözü önünde köyüne yolcu etmiş. Türk genci hiçbir manile karşılaşmadan evine aşiretine dönmüş…
Şu basit ve iptidai gördüğümüz aşayir halkının geleneğe saygısı, bağlılığı karşısında medeni dünya milletlerinin birbirlerile münasebetlerinde riyakâr ve yapmacık hareketler ne kadar küçük ve iğrenç bir manzara arz ediyor…
Bu adet Arap aşayirine has bir gelenek değildir. 1920 senesinde hastalanan arkadaşım Fazıl Orhan’ı Mecit Bey’in hastanesine getirdiğimde 11-12 yaşlarında bir çocuğun bir çok yerlerinden yaralı olduğunu, sürünerek yürüdüğünü görmüştüm. Ağca köye gittiğim zaman bu çocuğun İdris Ağa’nın en küçük oğlu Ahmet olduğunu öğrendim. Yaralama sebebini şöyle anlatırlar: Bir genç, kaçırdığı kızla İdris Ağa’nın himayesine iltica etmiş. İdris Ağa harem dairesinden bir oda tahsis ederek bunların her türlü ihtiyaçlarını temin eylemiş. Bir gece kız tarafı gelerek İdris Ağa’nın evine bomba atmış oğlu yaralanmış. Gelininin bir gözü kör olmuş kendisinin de bir ayağı kırılmış… Bu mert adam hastaları için yüz elli altın kadar masraf ihtiyar eylemiş. Aylarca hasta yatağında yatmasına rağmen kendisine sığınanları korumakta devam etmiş. Onlara hiçbir zarar dokundurmamıştır.
İdris Ağa Torun aşiretinin arifi (Geleneğe göre hüküm vereni) idi. Köylü aralarında beliren anlaşmazlıklar için önce ârife müracaat ederler verilen karar kendilerini tatmin etmezse idare ve adalet makamlarına sonra baş vururlar. Şahidi olduğum bir hadise hakkında İdris Ağa’nın verdiği hükmü de yazmaktan kendimi alamadım.
Hamo Hoca oğlu Derde’nin bir toklusuna köylüden birisi (Bir sene evvel kaybolan kuzum) dur diye sahib çıkmıştı. İki taraf İdris Ağa’ya müracaat ettiler. İdris Ağa tokluya sahip çıkana:
- Bu toklunun bir sene evvel kaybolan kuzun olduğuna isbatın ne?
- Ben davarlarımın sağ kulağına yukardan aşağıya ve sağdan sola alt ucuna dağ vurmak suretile işaret yaparım. Halbuki bu adam benim enimi (işaret dektir) belirsiz etmek için sağdan sola alt ucuna vurduğum dağı kesmiş bulunuyor. Bundan anladım.
İdris Ağa Derde’ye dönerek
- Ne dersin?
- İdris emmi benim bütün davarlarımın eni, yukardan aşağı bir dağ vurduktan sonra kulağın alt ucunu kesmektir. Davarlarımı gör böyle değilse toklu bu adamın olsun ayıp değil mi?
İdris Ağa her ikisine:
- İşaretlerinizin ikisi de muteber, şimdi iş yemine kalmıştır. Kim bu toklu koyununum kuzusudur diye yemin ederse mal onundur dedi.
Kuzuya sahip çıkan adam ben yemin etmem kendisi yemin ederse alsın toklusunu deyince Derde:
- Bu toklu benim koyunumun kuzusu olduğuna vallahi dedi ve tokluğunu teslim aldı. İdris Ağa gülerek benim Ariflik hakkım bir okka kavhe idi onu da size bağışladım deyerek mahkemelerin belki aylarca sonra halledeceği bir davayı on dakika içinde bitirmişti.
Eskiden Gaziantep’te bu kadar çok sayı ve derecede mahkeme yoktu. Her mahkemede bir hâkim bulunurdu itiraf edelim ki işler de bu kadar kabarık bir hacimde değildi. Davacılardan bir kısmı müftüye, hocaya gider, davalarını anlatırlardı… Bir temenni ya:
Hükûmetçe Adliyede maaşlı bir danışma bürosu açılsa halk önce bu büroya müracaat ederek kanun hükümlerine iki tarafa netice izah edilse mahkekemelerin işi biraz hafiflese diye düşünüle bilirsede hakkı kendi nefsinde kabul edenleri bulmak zor...
Odalar: Olgun insanların köy ve halk işlerinin görüleceği yerdir. Orada yalan söylenemez, adam, dövülemez, kimseye hakaret edilemez… Nasılsa bir gün yanlış bir harekette bulundum. Köye bir kumarcı gelmiş Behzat Ağa’nın evde bulunmamasından bilistifade oğlu, odada kumar oynamasına müsaade etmiş. Bunu haber aldım. Duyduğum teessürle Behzat Ağa’nın odasına giderek kumarcıyı istedim. Yok cevabını aldım. Bana zahmet vermeyin kumarcı gelmeli dedim. Yok diye ısrar edilince kumarcının yerini haber almıştım. Samanlıktan çıkararak iki tokat attım. Ve şimdi köyden gideceksin dedim. Kumarcı gittikten sonra Behzat Ağa’nın oğlu ağlıyordu. Ah Muallim Bey dedi. Nolaydı senden başkası bu işi yapaydı… Senin hatırın için bu şerefsizliği kabul ediyorum… Diyerek halk arasında odaya karşı beslenilen hürmeti ifade eylemiş oldu… Barak halkının büyüğü küçüğü, zengini fakiri misafir perverdir. Çok yakından bildiğim bir olayı misafir perverliğe bir örnek olarak kayıt etmeyi maksadın izahına kiyafet eder buldum:
1935 senesinin yaz aylarında olacak Diyarbakır’dan Sait Paşa hazretleri kalabalıklı maiyyeti erkanile birlikte cenup hududumuzda tetkikatta bulunmak üzere gelerek Ağcaköyde İdris Ağa’da üç gün misafir kalmışlardı. Bu heyete hergün iki üç koyun keserek, hayvanlarına da günde iki yüz kilo kadar arpa yedirmek suretile misafirperverlik icaplarını yerine getirmeğe çalışmış olan İdris Ağa’ya Paşa gideceği gün:
- Baba bizi zahmetler içinde bıraktık çok yorduk, teşekkür ederim. Masrafınız ne ise söyleyin paranızı verelim.
- Paşam bana dedin Baba ile evlat arasında hesap olmaz. Hangi kötü babayı gördük ki evladına yedirdiği ekmeğin parasını istesin veya alsın. Bu olacak şey mi?
Paşa ısrar eder, İdris Ağa kabul etmez. Paşa Paşa Levazım memuruna emreder. Mektubu bir miktar para hediye, giderler…
Misafir perverlik yalnız büyük adamlara karşı değildir. Herkes orada hüsnü kabul görür.
Barakların giyimlerindeki özelliklerinden, nişan, düğün ve eğlencelerinden, evlerinin teşkilatile senede iki defa badana edilip temiz tutulmasından, kadınların ailedeki yüksek mevkiinden, harman sonu ziyafetlerinden bahsedip mevzu uzatmağa bu eserciğin hacmi müsait olmadığından devamlı akan bir pınardan bir bardak su almış durumda olduğumu itiraf etmeyi vazife bilir, geniş ve etraflı tetkiklerile bu konuları işlemeyi aydın ve enerjik Gaziantep gençliğinin takdir ve çalışmalarına bırakırım. Bu vadide bir tek adım atabilmişsem kendimi bahtiyar sayarım.
GÜNEYDE TÜRKMEN VE ELBEYLİ AŞİRETLERİ (1)
Firuz Beyden Muslu Beye bir selaö:
TÜRKMEN OZANI
Elbeyliden ayrılmasın yolunuz
ELBEYLİ OZAN
Bu yazı serisini arkadaşım ve meslektaşım Mustafa GÜNEŞ´e adıyorum.
Oğuzeli ilçesinin güneyinde iki büyük aşiret yaşar, Elbeyliler ve Türkmenler. Bu iki Aşiretin, Süleyman Şahın Fırat Nehrinden geçerken attan düşerek boğulduğu günden buyana bu topraklarda yaşadıkları söylendiği gibi, Dördüncü Murat zamanında Culab’a, (1) daha sonra aşağıda anlatılan tarihi olaylar sonunda şimdiki yaşadıkları bu topraklara yerleştikleri de söylenmektedir.
1 -Birinci olay: Aksak Timur ordular ile Bağdat’tan Halep’e gelirken yolu Culap’ta yaşayan Türkmenlerin Topraklarından geçiyor. Timur ordusuna karşı azlıklarına bakmayan Türkmenler, nasıl olurda bizim bu topraklardan bizden izinsiz geçerler diyerek, silahlarına sarılıyorlar. Çetin bir mücadeleden sonra Türkmenler bozuluyor, batıya doğru kaçmak mecburiyetinde kalıyorlar. Şimdiki yaşadıkları bu topraklara yerleşerek tekrar Culab’a dönmekten vaz geçiyorlar.
2 -sikinci Olay: Türkmenler, Culap’ta yaşarlarken, Kürt Milli, Aşiretile geçinemiyorlar. Sık sık aralarında kavgalar oluyor. Bu durumdan yakinen haberdar olan devlet, durumun tetkiki için Urfa Valisi Abbas Paşayı bu işe memur ediyor. Abbas Paşa, yanına yeteri kadar asker alarak Culab’a doğru yola çıkıyor. Olayın geçtiği tarih (ikinci Abdülhamit devridir.)
Türkmenler, obalarına doğru gelen bu kuvvetlerin gene Milli aşireti Atlıları olduğunu sanarak atlarına biniyor, Abbas Paşa kuvvetlerine karşı hücuma geçiyor, kılıç kullanıyorlar, işin vehametini sonradan anlayan Türkmenler, paçayı kaçmakla kurtarmanın mümkün olacağını anlıyorlar. Batıya doğru kaçarak bugünkü yaşadıkları bu topraklara yerleşiyorlar. Zaten bu duruma çok kızan Abbas Paşada Türkmenleri bir daha Culaba yerleşmemeleri için Türkmenlere ait ne var ne yoksa hepsini talan ettiriyor. Bu olaya ileride daha geniş yer verilecektir.
Bu topraklarda uzun yıllar yaşayan Elbeyli ve Türkmen aşiretleri arasında bazı anlaşmazlıklar olmuş, uzun yıllar araları açık kalmış hatta birbirlerinden adamlar bile vurmuşlardır. Şimdi iyiler. Birbirlerini severler, kız alırlar, kız verirler. Eski geçimsizlikleri unutmaya çalışmaktadırlar, aralarında kirve (!) olanları dahi vardır.
Bu İki aşiretin gelenekleri aynıdır. Oda alemleri çok hoştur. Oda deyip geçmeyelim. Odanında kendine özel bir nizamı vardır. Oda alemlerine ve oda usulüne ileride değinilecektir.
Türkmen ve Elbeyli Aşiretlerinin aralarından yetişmiş çok kıymetli ozanları da vardır. Bu Ozanların, Şiirleri Karacaoğlanın şiir tarzına çok benzer. Bu iki aşiretin gelmiş geçmiş ozanları ile elan yaşayan Ozanlarına rastlamak daima mümkündür.
Oğuzeli ve Nizip Çevresinde tanınan ve bilinen ozanların beğenerek zevk le okuduğumuz, Türkmen ve Elbeyli ozanlarının şiirlerine, tarih sırası ile yer vererek yayımına devam edeceğiz. Siz okurlarım, Elbeyli ve Türkmen ozanları ile beraber güneyin bu topraklarında beraber gezecek, Ozanın derdine hem dert olarak katılacak, acısını paylaşacak sevincine ortak olacaksınız
Türkmenler, Horasan’dan Anadolu’ya geçerlerken seksen sekiz bin hane idiler. Bunun sekiz bini Abdal diye anılan çengelerdir. Türkmenler bunlarında kendi aşiretlerinden olduğunu söylerler. (Abdallarla ilgili bilgi ileride verilecektir.)
Türkmenlerin iskân Ozanları da sekiz, bin abdalın başkanı olan Dedem- oğlu dur. Türkmenlerin, Horasandan Anadolu’ya ilk göçüşlerini Dedemoğlu dile getirmiştir. Dedemoğlunun şiirleri tarihî bir değer taşıdığı gibi, hece vezninin kusursuz yazılmış şiirlerindendir. Edebî bir değeri vardır.
Dedemoğlu’nun Türkmenlerin Ana doluya göçüşlerini dile getiren şu şiirlerini beraber okuyalım:
Horasan’dan kalktık eyledik sökün
Düşürdüler bizi uzun yollara,
Omuzda parlıyor uzun şelfeler,
Aşırdılar´ bizi karlı dağlardan.
Bölük bölük oldu yüklendi göçler
İhtiyarlar binili yayaydı gençler,
Başıma geldi gördüğüm düşler,
Bizden sonra bir ün kalsın ellere.
Kehi koyduk, kehi göçtük yollarda,
Görüp bilmediğimiz gurbetellerde,
Başları dumanlı karlı dağlarda,
Bülbül konmaz olmuş gonca güllere.
Geldik Anadolu Kayseri dağı.
Göründü Sivasla Gemlik’in bağı,
Çat Akdere derler Zilenin sağı
Samsun, Trabzon, Çorum elleri
Kara dere derler bir gece kaldık,
Gezerdik belâyı burada bulduk,
Çok yaman dertlere giriftar olduk,
Bakmazmısın bad-ı semum yellere.
Dedemoğlu derki aşkın bağından,
Geçirdiler bizi Yozgat dağından
Boğazlıyan, Ankara, Konya sağından,
Eskişehir Gayet güzel dillere.
Dedemoğlunun şiirinde adını ettiği yerleri, Türkmenler Horasandan, göçtükten sonra gezmiş, görmüş en sonunda da Eskişehir’de konaklamaya karar kılmışlardır. Fakat elin oğlu durur mu? 87 bin ev olarak bu topraklara yerleşmek isteyen Türkmenleri, yerli halk, devrin padişahı olan Sultan Dördüncü Murad’a şekva ediyorlar. Sultan Murad bu işin tetkikine Kadıoğlu Yusuf Paşa’yı memur ediyor. Paşada Eskişehir’e gelerek durumu inceliyor. Bunların Öztürk olduğunu, büyük bir yekûn tuttuklarını, bu raya yerleşmelerinin mümkün olamayacağını, geniş bir yere yerleştirilmelerinin gerektiğini Padişaha arz ediyor.
Padişah ise Türkmenlerin, bugün Millî sınırlarımızın güneyinde kalan, Ak çakalının tam güneyine düşen ve adına Culap denilen yere iskânlarının uygun olacağına dair ferman çıkarıyor. İskân başı olaraktan Kadıoğlu Yusuf Paşa’yı Tayin ediyor.
Şimdi Türkmenler Eskişehir’den Culuba müteveccihen yola çıkıyorlar. İskân Ozanı Dedemoğlu bu yolculuğunuda şöyle dile getiriyor.
Karaman arasında bulduk boğazı,
Kadirmevlam nasıl imiş bu yazı,
Adana dedikleri geniş bir yazı,
Hesap edin çetin gelir dillere
Geldik Adanaya, sürdük Culaba
Seksen sekiz bin hane gelmez hesaba.
Deve, koyun çoktur insan galaba,
Susuz hayvan inileşir çöllerde.
Türkmenler uzun bir yolculuktan sonra nihayet Culab’a gelebilmişlerdir. Şimdi sizlerle Dedemoğlu’nun yanında Culup’tayız. Culub’a yerleşmek üzere gelen, bu büyük aşiretin yerleşmesini nasıl anlatacak, bunu nasıl dile getirecek ünlü Ozanın Sazından dinleyelim.
1- Culap: Urfa ili, Akçakale ilçesinin tamamen güneyindeki milli sınırlarımızın dışında kalan sahaya denilmektedir.’
2- Kivre: Bir yakınlık kurmak maksadı ile sünnet olan çocuğu kucağına alan kimseye -Kirve- denir. Bu keyfiyet her iki taraf içinde çok muteberdir, en yakın akraba derecesindedir.
GÜNEYDE TÜRKMEN VE ELBEYLİ AŞİRETLERİ (2)
Birinci yazımızın devamı, Türkmenlerin Culab’a nasıl yerleştiklerine ait olacaktı. Fakat bu yakıdan önce, Türkmenlerin Anadolu’ya ve Culup’a hangi tarihlerde geldikleri, kurdukları beylikleri tarihi kaynaklara dayanarak izah etmenin lüzumsuzluğuna kanaat getirdim. Bu yazımdan sonra tefrika tabii seyrini takip edecektir.
Yüce dağlar bir sualim var size,
Hani size konup göçen ilimiz,
Arap ata binip mızrak silkenler,
Görünmüyor gözü kanlı delimiz.
Türkmen Ozanı —
Büyük Türk tarihçisi, Hüseyin Namık Orkun’un «Türk Tarihinden» Anadolu Türkmenleriyle ilgili edindiğimiz bilgileri, aktarmaya çalışacağız.
El’an millî sınırlarımızın güney ve kuzeyine serpilmiş köylerde oturan Türk- menlere tarih «Halep Türkmenleri» adını vermektedir.
Türkmenleri" Anadolu’ya geçişleri, Selçuklu hükümdarı, Alp Aslan’ın 1071 tarihinde mâlazgilt-1 meydan savaşını kazanmasından sonra başlar. Malazgirt mey dan savaşma katılan, Danişment Gazi, Türkmen olup, savaş sonucunda, Sivas, merkez olmak üzere, 1084 yılında müstakil bir Türkmen devleti kuruyor. Kahramanlığıyla ün almış bu zatın esas adı «Taylus» dur.
1071 ve daha sonraki tarihlerden itibaren, Anadolu’da Selçuklular dahil (Selçuklular, Oğuz’un 24 boyundan, Kınık boyona mensupturlar) Birçok beylikler kurulmuştur. Bu beyliklerin için de Türkmen olan Germeyan oğulları, bunlar önce Malatya’da daha sonrada Kütahya´da beylik kurmuşlar, Ramazan Oğulları, Adana’da Dulkadır oğulları, Maraş’ta, Hamit Oğulları Eğridir. Yalvaç dolaylarında Menteş’e oğullarının bir kolu olan Teke Türkmenleri de Muğla ve dolaylarında Birer Türkmen beylikleri Kurmuşlardır. Bu beylikler uzun yıllar yaşamış, çeşitli kahramanlıklar göstermişlerdir.
Bu beyliklerden sonra Söğüt Kasabasında 1299 tarihinde kurulan Osmanlı Beyliği de (Oğuzun 24 boyundan biri olan Kayı boyuna mensuptur) Türkmen Beyliğidir. 622 yılı Asya’da, Avrupa’da, Afrika’da, hükümran olmuş, Cihan tarihinin akışını değiştirmiş, Tarihe çağ açmış büyük bir Türk İmparatorluğudur: Muhakkak ki her şeyin bir başlangıcı ve birde sonucu vardır. Bu tabiatın ezeli ve ebedi kanunudur, değişmez. Osmanlı imparatorluğu da tarihte Haşmet devrini kapamış yerini aynı soydan gelen, sağlam temeller üzerine kurulmuş Türkiye Cumhuriyeti’ne terk etmiştir.
Tarihin, Halep Türkmenleri adını verdiği Türkmenler (Nizip, Oğuzeli, Kilis, Gaziantep, Suriye’de Bumbuç, Cerablus, Hama, Humus) havalilerine yerleşen Türkmenlerdir. Bu Türkmenler de Osmanlıların mensup olduğu Kayı boyundandırlar.
Kayı’lar ilk defa Anadolu’ya geçerken başlarında, Hüsameddin Çoban Bey adında bir Bey bulunuyordu Çoban Bey ilk önce Kastamonu ve dolaylarında devlet kurmuştur. (1219-1236) «Türk Tarihi Cilt 4 sayfa 138» Tarihçi H. Namık Orkun Türkmenlerin Anadolu’ya geçişlerini tarihi kayıtlara dayanarak sıralamıştır. Halep Türkmenlerinin yaşadıkları topraklara hangi tarihte yerleştiklerine dair bir kayda rastlanmamıştır.
Türk yurdu dergisinde şöyle bir yazı vardır: (Türk yurdu Sayı 202 Sayfa 27)
Osmanlı Padişahlarından Yavuz Sultan Selim zamanında Orta Anadolu’nun, Ankara taraflarından birçok Türkmen Oymakları kaldırarak, Gaziantep, Urfa, Oylumlarına götürerek yerleştirilmişti. (Bu çağda XVI yüzyıl) doğudan esen şiilik ve kızılbrşlık akımına karşı bir tampon vazifesini görsün diye gönderilmişti.»
23 Ekim, 1953 tarihinde «Yeni Sabah» Gazetesinde sayın Prof. Cahit Tanyol’un «Barak Türkmenleri» adı altında bir yazısı çıkmıştı. Yazar, bu yazısında, Türk menlerin, Barak ve Elbeyli topraklarına Hicri 1011 tarihinde yerleştiklerine değiniyordu. Böylece Türkmenler bundan 374 yıl önce şimdi yaşadıkları bu topraklara yerleşmiş bulunuyorlardı. Bu tarihi rakamın doğruluğunu çevre Türkmenleri de kabul etmektedirler. Geçirdikleri tarihi olaylarda bunu teyit etmektedir. Bu tarihi olaylara ileride geniş yer verilecektir.
Yukarıda belirtilen ve bugün tarihe mal olmuş beyliklerin bakiyesi, olan, Tecirli, Ceritli, Tahtacı, Teke Türkmenleri, Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde (1) yaşamakta ve geleneklerini, bozmadan zamanımıza kadar getirmiş bulunmaktadırlar. Anadolu’da Türkmenlere genellikle yörük denmektedir. Adını saydığımız Anadolu Türkmenleriyle Halep Türkmenlerinin yaşayışlarında, kılıklarında, bilhassa kadın kılıklarında çok benzerlikler vardır.
Güney Anadolu, Türkmenleriyle İç Anadolu Türkmenlerinin, oymak olarak akrabalıklarının el’an bilindiğide bir gerçektir. İleride buna değinilecektir.
1- Yozgat
2- Kırşehir
3- Çankırı
4- Eskişehir
5- Muğla
6- Antalya
7- Karaman
GÜNEYDE TÜRKMEN VE ELBEYLİ AŞİRETLERİ (3)
Aslan hamedim gelir geriden
Yüreklerin yağlarını eriten,
Cıdayı sallayan geldi Beydili
Höşanında derki ben böyle gördüm
Maşallah dedim de salavat verdim
İkindi vaktinde köprüye geldim,
Cıdayı sallayan geldi Beydili
Türkmen Ozanı
Toplandık aşiret geldik culap’a Firuz (l) beyin bendi (2) başbent değil mi? Emir olundu, beyler kondu yan yana Hacı alinin (3)yurdu Seylan değil mi?
Hacı aliden aşağı Budak (4) dizildi Bent sahibi ismi ismine yazıldı Orada Berk ağanın (5) keyfi bozuldu Torunların (6) yurdu Şirvan değil mi?
Yer verildi Ulaşlı beyine Oda kondu Berk ağanın sağına Firkat geldi akça kale dağına Bayındırın (8) yurdu Koncan değil mi
Dedem oğlu haymaların kurulsun dövülsün kahveler harbi çağrılsın Açılsın bayraklar mehter kurulsun Abdal’ların yurdu ören değil mi?
Dedemoğlunun da şiirinden anlaşıldığı gibi, Türkmenler bir düzen dahilinde culap mıntıkasına ve culap suyu kenarına yerleşmişlerdir. Bu yerleşme şekli Türkmen oymak beylerinin sosyal mevki, aşiret içindeki durumlarına göre tertiplenmiştir. Firuz bey aşiretin başkanıdır. Başkent hususiyle Firuz beye ait olacaktır. Dedemoğlu’nun şiirinden anladığımıza göre bu yerleşme şekline, yalnız Berk ağa memnun olmamış gözüküyor. Berk ağa Güneç ve Kazlı oymaklarının başkanıdır. Bu bakımdan Firuz beyden sonra ikinci bende kendisinin konmasının gerektiğine inanmış idi. Diğer oymaklar bu tertibi olduğu gibi kabullenmişlerdir.
Türkmen aşireti büyük oymalardan ibarettir. Bu oymakları aşağıdaki şekilde sıralaya biliriz.
1- Araplı 11 -Kürdülü
2- Bekmişli 12- Encürlü
3- Güneç 13- Yağmurlu
4- Karaşıhlı 14- Çayrazlı
5- Kazlı 15- Ceritli
6- Kadirli 16- Mürselli
7- Ulaşlı 17– Karakeçili
8- Bayındır 18– Karakoyunlu
9- Şarkevli 19– Savcılı
10- Birelli-Emirli
Bu oymaklar ayrıca kendi aralarında da dallara ayrılmışlardır. Culap havalisine yerleşen Türkmenlerin bu on dokuz oymağı daha sonraları culap’tan ayrılmış, Anadolu’nun değişik çevrelerine yerleşmişlerdir. Otuz altı bin hanede Firuz beyle birlikte tekrar Horasana dönmüşlerdir.
Bugün, Oğuzeli ilçesine bağlı, güney sınırımızın bir bekçisi olan bu köylerde genellikle Türkmenler yaşarlar. Yukarda sıraladığımız on dokuz oymaktan ancak on iki tanesi bugünkü̈ yaşadıkları topraklara yerleşmiş kalmışlardır. Türkmenlerin bu on iki oymağından altı tanesi Elbeyli ve Doğan pınar bucağının köylerine altı tanesinde barak (Karkamış) bucağı köylerine yerleşmişlerdir.
Elbeyli ve Doğan pınar (Haral) bucaklarına yerleşen oymaklar:
1-Araplı
2-Bekmişli
3-Güneç
4-Karaşıhlı
5-Kadirli
6-Kazlı
Barak topraklarına yerleşen oymaklar:
1-Bayındır
2-Kürdülü
3 -Ulaşlı
4 -Encürlü
5-Yağmurlu
6-Çayrazlı
Diğer Türkmen oymaklarından, karakoyunlu, savcılı oymaklarıda, Gaziantep’in kuzey ve batı çevrelerindeki bazı köylere yerleşmişlerdir:
Türkmenlerin bir kolu olan Birelli oymağıda, Oğuzeli ilçesinin Elbeyli bucağı Merkezi Alimantar köyüne yerleşmişlerdir. Ali mantar köyündeki birellilerin ileri gelen ailelerine Hürşit Ağalar-Kördeveler denmektedir. Bunların ileri gelen şahsiyeti olan ayni köyde oturan Gazi Kördevedir çevrede sevilir ve sayılır oda sahibidir.
Türkmenlerin diğer oymaklarına gelince, bunlardan:
1- Mürselli oymağı Hatay İlimizin dolaylarına yerleşmişlerdir. Reyhanlı beyleri diye tanınırlar. Hatay anavatana kavuşmazdan önce, bağımsız bir cumhuriyet iken Cumhurbaşkanı Mürselli oğullarından Tayfur Sökmen idi. Bu oymak Hatay ili dolaylarında büyük bir değere sahiptir.
2- Karakeçililerin en yakın kolu Elbeyli bucağına sağlı kemmüm köyünde otururlar bunlara Alibayram uşağı (Oğulları) denir. Soyadı kanunu çıktığında Albayram soyadını almışlardır. Bu oymağın diğer bir kolu Urfa’nın Suruç ilçesi köylerine yerleşip kalmışlardır.
3- Savcılılar ve karakoyunlular daha sonraları culaptan ayrılmış Anadolu’nun batı kesimine göçmüşlerdir. Aydın, Söke, Denizli, Muğla dolaylarına yerleşmişlerdir. Elan bir kısmı çobanlıkla iştigal ederler. Yerli halk bunlara Yörük diye hitap eder.
Gaziantep çevresine yerleşen savcılıların ileri gelen kişilerinden ve Gaziantep milli mücadelesinde büyük yarlıklar gösteren ve Milli Eğitimimize büyük bağışlarda bulunan Dayı Ahmet ağayı burada anmak ve hatırlamak gerekir.
Ve kıymetli halk şairimiz Zeki Savcıda bu oymaktandır.
4- Karakoyunlular, bunların bir kısmı Gaziantep’e yerleşmişlerdir. Daha önceleri devecilikle uğraşırlardı.
5- Ceritliler, bunlarda Anadolu’ya göçmüş Türkmen oymağıdır. Ankara havalisinde ceritlilere çok rastlanır. Bir ara M. Ali Ceritoğlu adında millet vekilleri bile var idi.
Barak ve Elbeyli çevresine yerleşmiş Türkmen oymakları ayrıca kendi aralarındada kollara ayrılırlar.
Baraktaki dallar, înalogulları. Taburlar, Tiryakiler, îsalılâr, Çokşuruklular, Çakıroğullart. Kasımlılar, Kahramanlılar, Karakozaklılar, göğe bakanlar ve Mahmutlular dallarına ayrılırlar.
Elbeyli ve Doğanpınar bucaklarına yerleşen Türkmen oymakları ise aşağıda sıralanan dallara ayrılmışlardır.
1- Güneç oymağı:
A- Musullular
B- Bedirliler
C- Azzanlılar
D- Hamzalılar
2- Araplı oymağı:
A- Ebuz eytliler
B- Hacı mahliler
C- Cumaoğulları
D- Çözen oğulları
E- Kabaali oğulları
F- Polat oğulları
G- Urumlu oğulları
I- Hamet oğulları
GÜNEYDE TÜRKMEN VE ELBEYLİ AŞİRETLERİ (4)
ARAPLI oymağının ÇÖZEN oğulları dalının en büyük ailesi NÜVEYREN ağalarıdır. AKÇEKOYUNLU yakınında KEFERSARİ köyünde otururlar. NÜVEYREN ağa Millî mücadelelerde büyük yararlıklar göstermiştir. (Türkmenlerin Millî mücadelelerde gösterdikleri yararlıklara ilerde yer verilecektir.
Aynı oymaktan POLATOĞULLAR1 Polatoğullarından Kargen’nin Millî mücadelede Fransız tankına atiyle hücum ettiği meşhurdur). Bunlar. Doğan Pınar bucağına bağlı İnkılap köyünde otururlar. Bu dalın sayılan ve sevilen ailesi Feriz ağa ve kardeşi Salih ağadır Aydın bir kişi olan Feriz ağa çocuklarını okutmuştur. Bugün hayatta olmayan oğlu Abdullah Polat’ı subay olarak yetiştirilmiştir. Yine hayatta olmayan ikinci oğlu Haşan ağa ise çevrede çok sevilmiş oda sahibi bir kişiydi. Feriz ağanın kardeşi Salih ağa ise oymak içinde hürmet gören bir kişidir. Aynı oymağın Ebuzytli dalında olanlar Elbeyli bucağının Şekep (Turanlı köyünde otururlar. Bu köy sakinlerinin tanınan şahısları Hüseyin (Kiye) Akbay ve Fatih Akbay’dır bu daldan devlet hizmetinde Gazibozkurt’u Hüseyin Bozkurt’u Mustafa Bozkurt’u örnek gösterebiliriz.
Kazlı oymağı: Bu oymak aşağıda sıralanan dallara ayrılmıştır. Bu oymağın Başkanla» adlarına türküler yazılmış olan Hüseyin ağa (Hüseyin ile oğlu Mucit ağadır. Bugün Milli sınırlarımızın güneyinde kalmış bulunan Kilise yolunun Çeke köyünde oturmakta idiler. Mecit ağanın oğlu Enver Çekeli Gaziantep’te oturmaktadır. Kızı Nezihe Hanım ise halen Tunceli senatörü Mehmet Ali Demir’in eşidir. Yine ayni oymağın bir kısmı Elbeyli Bucağına bağlı Solaman köyüne yerleşmişlerdir. Aynı oymağın bir dalı Suriye Çobanbeyinde oturmaktadır.
Çobanbeyinde oturan Kazlıların ileri gelen ailesi Vekil Nahsen ağanın oğlu Salih Hoca zade Suriye’de oturmayı Türklük Gururu’na sığdırmadığı için tüm ailesiyle birlikte Türkiye’ye geçmiştir. Suriye’de kaldığı müddetçe öz yurduna hizmet edişi kişisel değerini bir kat daha artırmıştır.
Karaşihliler-(Karaşihli) bu oymak türkmen aşiretinin Büyük oymağıdır.
I — İsalı. 2—Şeddadoğlu, 3—Haci Musalı. 4—Delferoğlu.
Bu oymağın büyük ailesi Doğan Pınar bucağına bağlı Gemrik köyünde oturan Oveys Öztürkmen’dir Aynı oymaktan olan Halfe Cuma (Cuma Kırtay)lar da ayni bucağın Vasılı köyünde otururlar. Üveys ağa çevrede sevilen ve sayılan bir kişidir. Yakınlarında yüksek tahsil yapanları vardır.
Bekmişli, Aşağıdaki dallara ayrılır:
1— Veleçli
2— Muhammetli
3— Hacialioğlu
4— Haydarlı
5— Karayağmurlu
Bekmişliler Firuz beyin Aceme gitmesinden sonra Türkmenlere Bekmişlilerin, Haciali Oğulları kolundan gelenler başkanlık yapmışlardır. Bekmişliler sınır boylarındaki köylerde otururlar. Bu oymağın birkaç evi Elbeyli bucak merkezinde otururlar. Çevrede türküler ve şarkıları ile ün yapmış Çopur İsmail (İsmail Kurt) bu oymaktandır. Elbeyli’de oturan diğer Bekmişliler Özkan soyadı ile tanınırlar. Bu aileden önde gelen şahsiyeti Mehmet Özkandır.
Hacialioğulları, Türkmen aşireti içinde temayüz etmiş bir ailedir. Padişah 2 inci Abdülhamit zamanında bu aileye paşalık rütbesi verilmiştir.
(Abdülhamit zaman zaman kendisinin Türkmen olduğunu söylemiştir.) Türkmenler ve Elbeyliler tarafından çok iyi bilinen Mustafa Paşa ve Mehmet Paşa Abdülhamit’in paşalık rütbesi verdiği kişilerdir.
Bu aileden gelenlere bilahare Kel Muhammetler denmiştir. Kel Muhammet ağanın oğlu (Feyyat del Alo) dur (Fuat Öztürk) Feyyat ağa Millî mücadeler de Fransızlarla geniş çapta mücadeleler yapmıştır. Sonradan Fransızlar Suriye’de kalınca Türkiye’ye geçmiştir. Millî mücadeledeki üstün başarılarından dolayı Türk Hükümeti bu sata Gaziantep’ten arazi vermiştir. Elan senbölük olarak Türkmen reisi olarak kabul edilir.
Tüm Türkmenler tarafından sayılır ve sevilir. Gaziantep’te oturan ve Gaziantepliler tarafından çok sevilen Mehmet ARIKAN da BEKMİŞLİDİR.
KADİRLİLER, Bu oymak geniş bir oymak değildir. FİRUZ BEY bu oymaktandır ACEME gittiğinde beraberinde 36 Bin evin çoğunu kadirliler teşkil ediyordu. Bu bakımdan gitmeyenler ekalliyette kalmışlardır. Elbeyli köyüyle çevre köyünde otururlar.
Ulaşlı, Bayındır, Kürdülü, Encürlü, Yağmurlu, Cayrazlı oymakları, ve bu oymağın dalları Barak ovasında oturmaktadırlar. Ulaşlı oymağının başkanı Heri Mustafa Bayındırlı oymağından Bayındır Halit Kürdülülerden Kürdülü Kerim Türkmenleri, Culap’ta iken Araplara Gazveye aktarmaya giden meşhur GazveciIerdi.
Barakta tanınan en büyük aile Delferoğlu soyundan gelen (daha önceleri ATMACA beyleri) Bostancıkta oturan Haşan Bey (Haşan Bey) Beydili soyadı ile tanınırlar. Atmaca beylerinden gelirler. Bunlara Şah Veli derler. Yine Had İnal Oğulları Baraktı İdris Ağa adıyla tanınır. Sayın İdris İnal (hayatta değildir) bu oymağın büyük evidir. Yerini tutan çevrede sevilen oğulları vardır. Haci İnal oğluyla ilgili bir şiiri aşağıya alıyoruz:
Ben şol Yozgat’tan getirdim Çevre kurdum şol RAKKAde oturdum.
Efendimsin hizmetini yetirdim, Hangi işinde kusur koydum paşa ben.
BARAK TÜRKMENLERİNDE DAK (DÖVME ) KÜLTÜRÜ....
Baraklarda “dak” örnekleri de vardır. “Dak” dövme demektir. Vücuda farklı amaçlar için yapılır. Büyüden korunmak için, bereket için, hastalığın iyileşmesi için v.s. Korunma ile ilgili ya da ait olduğu toplum ile ilgili simgesel olarak da yaptırılabilir. Genç, yaşlı hemen hemen pek çok kişi bunu yaptırır. Kadınların üçgen şeklinde yaptırdıkları dövmede üçgenin üç köşesi Hz. Ali, Hz. Osman ve Hz. Ebu Bekir’i simgelemektedir. Bu üç kutsal kişinin nazarı tek bir noktada toplayıp yok edeceklerine inanılır.
Geleneksel uygulamaların halen günümüzde devam etmesinin en önemli nedeni düğün v.b. eğlence pratiklerinin içerisindeki halk oyunları icraları olmuştur.
Barak uzun havalarında ise; göç, iskan, aşiret kavgaları, grup kimliği v.s. konular işlenip; Türkmen aşiretlerinin Arap ve Kürt aşiretleri ile yaşadıkları sıkıntılar anlatılır. Bilhassa Oğuzeli, Karkamış, Nizip, Beğdili, Elbeyli gibi Barak Türkmenleri’nin yaşadığı yörelerde, tarihin derinliklerinden kopup geldiği hissedilen duru bir müzik yaşar.
“Dedemoğlu der ki aşkın bağrından
Aşırdılar bizi Yozgat dağından
Anadolu, Sivas şehri sağından
Bir zaman da destan olsun dillere”.
İskan şairi Dedemoğlu’nun söylediği bu deyişin dışında onlarca farklı aşığın söylediği iskan türküsü daha vardır.
Barak kültüründeki bir diğer önemli unsur; şüphesiz onların “oda” geleneğidir.
Barak “oda” geleneği günümüzde de devam etmektedir.
Misafir ağırlamalar, toplantılar, söyleşi ve sohbetlerin mekanıdır.
Bundan dolayıdır ki; ova genelinde bir sözlü kültür birikimi vardır...
KAYNAKLAR
*Hüseyin İlhan YAZGAN BARAK TÜRKMENLERİ 10 Ekim 1960 Dergi: Gaziantep Kültür Dergisi.
*Mustafa TATAR ..GÜNEYDE TÜRKMEN VE ELBEYLİ AŞİRETLERİ ..Dergi:Gaziantep´i Tanıtıyoruz - Tarih ve Sanat Dergisi -12 Cilt 2 (1963-1966) - 12. Sayı - Nisan 1966
*Nigar Ögeday BARAK TÜRKMENLERİ: Barak’lar Kimlerdir? Nerede yaşarlar? Kültürleri nasıldır? tum1haber.com 8.01.2024
*Faruk Sümer-Oğuzlar- TDV İslam Ansiklopedisi
*Barak Türkmenleri / Orta Asya´dan Anadolu´ya Bir Göçün Türküsü Gaziantep Valiliği, 2002 : Ankara
*Tanyol, Cahit (1952). Baraklarda Örf ve Âdet Araştırmaları. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Dergisi, 2(7), 71-108.
* Göksel Tiryaki "Uluslararası Orta Asya´dan Anadolu´ya Baraklar 11 Kasım 2021 tarihinde, Gaziantep Üniversitesi.
*ALİ RIZA YALMAN (YALGIN) CENUPTA TÜRKMEN OYMAKLARI KÜLTÜR BAKANLIĞI YAYINLARI, 1977 ANKARA.
*Mehmet ADİL (ALCIOĞLU) Tarihti (Alcı-Tecirli) (Beğdili-Elbeyli) TÜRKMENLERİ SOYKİMLİKLERİ Ağustos 2006. |