|
|
Geçtiğimiz ayın başlarında (31 Ocak-7 Şubat 2020) Türkmeneli bölgesine yaptığımız ziyarette yaşadığımız toprakların kokusunu bir kez daha içimize sindirerek dolaştık. Atalarımızın bu topraklara gelişi ve yerleşmesi elbette ki kolay olmamıştır. Geçmişimizin gençlerimiz tarafından bilinmesi ve bu konuda Irak’taki Türkmen varlığımızın hikmeti ve gerekçelerinin iyice anlaşılması büyük önem taşımaktadır. Zira yaşadığımız Türkmeneli coğrafyasının, bazıları tarafından göz ardı edilmesine karşılık, yetişen Türkmen gençlerimizin ayak bastıkları toprakların gerçek sahipleri olduklarını bilmeleri gerekir. Unutulmamalıdır ki geçmişini bilmeyen toplumlar geleceklerini de inşa edemezler.
Selçukluların İslam Dünyasına Hizmetleri Oğuzların Kınık boyuna mensup olan Selçuklu hanedanı, 1071 yılındaki Malazgirt Zaferinden önce, Sultan Alparslan’ın amcası Selçuklu Sultanı Tuğrul Beğ’in parlak ve güçlü devlet yönetimi sayesinde İslam dünyası Selçuklu Devletinin himayesine alınmıştı. Selçukluların 23 Mayıs 1040 tarihinde kazandıkları Dandanakan Zaferi´nin ardından, Merv´de topladıkları kurultayda alınan karar gereği, Tuğrul Bey´in imzası ile Bağdat´a Halife Kaim bi-Emrillah´a hitaben bir fetihnâme gönderilmişti. Selçuklu elçisi ile gönderilen bu fetihnâmede, bundan sonra adaletin geçerli olacağından söz edilmiş, Selçukluların eskiden beri halifeye duydukları saygı ve bağlılıkları bildirilmiştir.
Tuğrul Bey´in mektubu hilafet merkezine ulaşınca, Halife Kaim elçisini Rey´e, Tuğrul Bey´in yanına gönderdi. Halife, hilâfet merkezini şereflendirmesi için Tuğrul Bey´in Bağdat´a gelmesini ısrarla istiyordu. Fakat Tuğrul Bey´in sürekli fetihlerle meşgul olmasından dolayı, Bağdat´a gidecek vakti yoktu. Bu yüzden halifenin elçisi üç yıl Rey´de beklemek zorunda kalmıştı.
Nihayet elçinin devamlı ısrarı ve ricası üzerine, Hac yolunu tamir ve bozulan asayişi temin gayesi ile Bağdat´a hareket eden Tuğrul Bey, kesif Oğuz ordusu ile Irak´a girdi. Bu gaye ile, 15 Aralık 1055 Cuma günü, hutbenin Tuğrul Bey adına okutulmasını emreden Halife Kaim, böylece dünyevî saltanatı bırakıp, sadece ruhanî sıfatı olduğunu, liderliği Türk Hakanı Tuğrul Beğ´e bıraktığını hukuken de kabullendiğini açıkça gösteriyordu. 10 gün sonra 25 Aralık günü Tuğrul Beğ halkın coşkun sevgi gösterileri arasında Bağdat´ta karşılandı. Böylece Irak, Selçukluların koruması altına girmiş oldu. Bağdat´ta güvenliği sağladıktan sonra hükümet sarayına yerleşen Tuğrul Bey, devlet işleri ile meşgul olmağa başladı vee Oğuz boylarından oluşan askerlerini bölgeye yerleştirdi.
Oğuzların yayıldığı Irak´ı Selçuklu ülkesine katan Tuğrul Beğ, Bağdat’ta imar işleri ile bizzat ilgilendi. Dicle kenarında kendisi için bir saray inşasına başlayan Tuğrul Beğ, topladığı birçok sanatçı ve işçilere, eski mahalleleri yıktırıp, saray, çarşı, cami, ev ve hamamlar yaptırdı. Yaptırdığı sarayın inşaatı bitince Tuğrul Bey, halife tarafından hediye edilen değerli taşlarla süslü altın tahtına oturdu.
Türkmenlerin Ebedî Vatanı Türkmeneli Selçuklu Sultanı Tuğrul Beğ’in 1055 yılında Irak’a girdiği tarihten itibaren bu coğrafyayı Türkmenler vatan edinmişlerdir. Selçuklu döneminin devamında Türkmenler Musul, Erbil ve Kerkük’te beylikler kurmuşlardır. Karakoyunlu, Akkoyunlu ve son olarak Osmanlı devletleri ile bölgedeki varlıklarını pekiştiren Türkmenler, Telafer’den Mendeli’ye kadar uzanan coğrafyayı imar etmişlerdir.
Türkmenler yaşadıkları bölge ile kaynaşmış ve Türkmeneli topraklarını mukaddes bir vatan olarak benimsemişlerdir. Ülkede güvenliği ve adaleti sağlayan Türkmenler, kendi topraklarında bir kültür bütünlüğü vücuda getirmişlerdir. Bu bütünlüğün içinde dil, edebiyat, din, örf ve adetler, güzel sanatların her çeşidi ve folklor malzemelerini harmanlayarak yoğurmuşlardır. Bölgede zengin bir kültür hazinesine sahip olan Türkmenler böylece bütün yönleriyle kendi medeniyetlerini inşa etmişlerdir.
Günümüzde bile Kerkük, Erbil, Tuzhurmatu ve Telafer gibi Türkmen şehir merkezlerinde zengin kültür kurumlarının varlığına tanık olmak mümkündür. Bütün bu bölgelerde Türkmenlerin kendilerine özgü mimarî, musiki, el sanatları, folklor, halk edebiyatı, yüksek tabaka edebiyatına ait ürünleri, bütün canlılığı ile ayaktadır. Genel Türk kültürünün bir parçası olan bölgedeki Türkmen kültürünün kendine has rengi, bölgede konuşulan Türkçenin bir fonetiği, grameri ve sözlükleri vardır. Türkmen toplumunun dinî hayatı, musikisi ve mimarisi başlı başına birer kültür ve sanat deryasıdır. Bölgede geliştirilen Türkmen konut mimarisi Kerkük’te, Erbil’de ve Tuzhurmatu’da günümüze kadar zengin varlığını sürdürmektedir.
Erbil Kalesi’nde varlığına tanık olduğumuz Türkmen konak ve sarayları, Kerkük Kalesi’nde yapılan tahribatlara rağmen örneklerini gördüğümüz örnekler, Türkmenlerin tarih boyunca medeniyet dünyasına kazandırdıkları zengin mimari mirasını belgelemektedir. Plan tasarımları ve yapılış tekniklerinden başka, geleneksel Türkmen konaklarında uygulanan süsleme sanatları da uygarlığın ürünleri olarak ilgi çekerler. Türkmen konut mimarisinin güçlü tasarımı kasaba ve köy gibi kırsal alanlarda yaşayan Türkmen yerleşimlerinde de varlığını sürdürmüştür. Türkmen yerleşimleri olan Altunköprü, Tazehurmatu, Beşir, Tavuk, İmam Zeynelabidin, Kifri, Hanekin ve Karatepe aynı plan tasarımı ile ancak topraktan imal edilen kerpiç malzemelerle inşa edilmişlerdir.
Başı Dik Yaşayan Türkmenler Bin yıldan beri varlıklarını bu coğrafyada sürdüren Türkmenler tarihleri boyunca başları dik ve alınları açık olarak yaşamışlardır. Bu bölgede bin yıldan beri varlık gösteren Türkmen toplumu, ne yazık ki Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra adaletsiz bir yönetim altında haksızlıklara ve baskılara maruz kalmışlardır. Yaşadıkları topraklar, sahip oldukları tarım arazileri, taşınmaz varlıkları tecavüze uğramıştır. Yetişen pırıl pırıl Türkmen gençleri devlet memuriyetlerinden dışlanmışlar, sırf Türkmen oldukları için hiçbir işe tayin edilmemişlerdir. Daha da kötüsü kendi topraklarında direndikleri için soykırımlara, sürgüne ve tutuklamalara maruz kalmışlardır.
Yakın tarihte de görüldüğü Türkmen coğrafyasına göz koyan, Türkmen şehirlerini istila etmeye kalkışan ve Türkmenlerin varlığını yok etmek yolunda gizli emeller taşıyanların yarattıkları sıkıntılar, sonuçta kendi aleyhlerine tecelli etmiştir. Bu yüzden bir günde her şeyi bırakıp kaçanlar ve itibarları beş paralık olanlar, kendi yerlerine dönmüşlerdir. Buna karşılık Türkmenler, kendi vatan topraklarında direnerek dik durmuşlardır. Zira Türkmenlerin gidecekleri yerleri yoktur ve Türkmenlerin gidecekleri tek yer, mukaddes bildikleri Türkmeneli toprağıdır. Bu mukaddes topraklar işgalcilere ait olmadığı için bırakıp kaçmışlar ve ait oldukları yerlere gitmişlerdir.
Artık iyice anlaşılmıştır ki bu toprağın gerçek sahibi Türkmenlerdir. Adı Türkmeneli olan bu mukaddes vatan işgalcilere, çapulculara ve yağmacılara teslim edilemez. Bu aziz toprakların bekçileri de Türkmeneli’nin idealist, vatansever, ülkücü, fedakâr ve milletimizin göz bebeği olan Türkmen gençleridir.
Yüce Mevla’m Türkmenlerin yar ve yardımcısı olsun…
kaynak
http://www.bizturkmeniz.com/tr/index.php?page=article&id=103579&updatefrom=20&from=0
|