Prof.Dr. MEHMET EROL - Halep Türkmenleri Halk Kültürü Araştırması
Halep Türkmenleri
Halk Kültürü Araştırması
Yazar Prof.Dr. MEHMET EROL

Böyle bilsem şu Halep’e gelmezdim
Halep kumandanına zebun olmazdım
Bir başım olsa hiç kayırmazdım
Hayflar olsun üstümdeki beylerim
(İskân şiirlerinden)
Türkiye, bu günlerde Suriye ile her zamankinden daha fazla ilgileniyor. Çünkü bu ülkede bir iç savaş yaşanıyor ve yaklaşık 850 km’lik sınırı pay-laştığı bu ülkedeki istikrarsızlığın kendisini etkileyeceğinin farkında. Gö-nül isterdi ki, bu sınırın tam ortasında sayılabilecek 200 km’lik bir hat üze-rinde yaşayan Halep Türkmenleri ile ilgilenilmiş olsaydı ve böylesi günler için daha önceden hazırlıklı olunsaydı. Yaşanan sürecin nereye evrileceğini kestirmek zor olsa da Suriye topraklarında bir takım yeni oluşumların orta-ya çıkması ihtimaller arasında. Görünen o ki, genelde Suriye Türkmenleri, özelde de Halep Türkmenlerinin bu muhtemel oluşumlar arasında yerinin ne olacağı üzerinde herhangi bir stratejimiz dün olduğu gibi bu gün de maalesef yok.Osmanlı Devleti, Halep Türkmenleri diye adlandırdığı göçer Türk un-surları XVII. yüzyılın sonundan itibaren bölgeye iskân etmeye çalışmış, bu kitlelerin güneyden gelebilecek olası Arap tecavüzlerine karşı bir set oluşturabileceğini düşünmüştü. Bunda başarılı olunduğu söylenemez, ancak yine de denenmiş olması kayda değer. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş aşamasında da stratejik öneminden ve Türk kitlelerin bölgede ya-şayor olmasından dolayı, elden çıkan Halep şehrinin yeni Türkiye’nin topraklarına katılmasının hesapları yapılmış, bölge Misak-ı Millî sınırları içine alınmıştı. Başarılı olunamasa da bölgeyle ilgilenilmiş olması önem-lidir. Çünkü, ilerleyen zamanlarda Türkiye’nin bölgeyle ilgili bir hesabı-nın kalmadığı görülecektir. Günümüzün değişen şartları içinde Halep ve çevresinin stratejik önemi bir kez daha gün yüzüne çıkmıştır. Bu günkü şartlar içinde Halep ve çevresinde yaşayan Türkmen kitle, bölgede ortaya çıkabilecek oluşumların önüne geçmede Türkiye’nin elindeki en büyük kozlardandır. Buna rağmen, bu avantajlı durumun daha etkili kullanılabi-leceği bir alt yapı oluşturulamamıştır. Halep Türkmenlerine bu gün ken-di yapılanmanızı oluşturun denilse, maalesef bunu sevk ve idare edecek kadrolar yok. Elbette, içinde yaşadıkları şartlardan dolayı, böylesi kadro-ları Türkmenlerin kendi kendilerine yetiştirmeleri beklenemezdi. Türkiye Cumhuriye’nin ilk yıllarından sonra bölgeye olan ilgisinin giderek azal-mış olması da bu yönde bir adımın Türkiye tarafından atılma ihtimalini ortadan kaldırmıştı.Yukarıdaki ifadeler Halep Türkmenlerinin stratejik önemine vurgu yapmak içindir. Aslında Suriye sınırları içinde çeşitli bölgelerde yaşayan pek çok Türkmen grup mevcuttur. Dikkate değer sayıda Türkmen nüfusun bulun-duğu başlıca şehirler; Halep, Lazkiye, Şam, Hama Humus ve Kuneytra’dır. Bunlardan Halep ve Lazkiye’deki (Bayır-Bucaklar) Türkmenlerin dışında-kiler Türkiye’de pek bilinmezler. Suriye’deki Türkmenlerin toplam nufu-sunun 1,5 milyon civarında olduğu tahmin edilmektedir. Bu rakam Türkçe konuşan Türkleri ifade etmektedir. Bunun dışında 2 milyon civarında da Araplaşmış Türkmenin olduğu tahmin edilmektedir.Suriye’deki Türkmenlerin yarıya yakını Halep ve çevresinde yaşamakta-dır. Bölgede yaşayan Türkmenlere Halep Türkmenleri denmesinin sebebi sadece yaşadıkları yerle ilgili değildir. Osmanlı Devleti’nin Suriye’i fet-hinden çok önce bölgeye gelmiş olan Türkmenler, XVI. yüzyıldan itibaren Osmanlı kayıtlarında Halep Türkmenleri adıyla kaydedilmiştir. Yaklaşık bin yıldır bu topraklarda yaşayan Halep Türkmenlerinin bakiyeleri, bu gün Urfa’nın Akçakale ilçesi ve Kilis’in karşısına dünen Suriye topraklarında Halep ili ile Bab, Carablus, Mumbuç, Azez, Tel Ebyad ilçeleri ve bunlara bağlı sayıları 150’yı bulan köylerde yaşamaktadırlar.Halep Türkmenleri Halk Kütürü Araştırması adını verdiğimiz bu çalışma, bölgenin Türkmen kültürü üzerine yapılmış ilk çalışma niteliğindedir. Ger-çi 1931 yılında A. R. Yalman bölgeye gelmiş ve Suriye tarafından getirttiği bir kişiden bazı derlemeler yapmıştır. Yine, Ömer Özbaş 1939’da Türki-ye tarafındaki Elbeyli Türkmenlerinden derlemeler yapmış, Suriye tara-fındaki aynı aşiretin bazı şairlerini de bu derlemeler arasına almıştır. Bu iki çalışmanın dışındaki bölgeyle ilgili çalışmalar tarih alanında yapılmış çalışmalardır.Araştırma alanıyla ilgilenişimiz, Gaziantep Üniversitesi ile Halep Üniver-sitesi arasındaki protokol gereği, 2005 Eylül’ünde haftanın iki günü (Pazar ve Pazartesi) Halep Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde ders vermek üzere görevlendirilişimizden sonra başladı. Gidip geldikçe yöre Türkmenleriyle tanışıklığımız artmaya başlayınca böyle bir çalışma yap-maya karar verdik (Giriş bölümünde ayrıntılarıyla bu süreç anlatılmıştır). Derleme süreci, görevlendirilmemizin haftanın iki günüyle sınırlı olması ve bölgenin şartları gereği oldukça geniş bir zamana yayıldı. 2007 yılında görevimizin sona ermesiyle de fırsat buldukça alana çıkılmış ve süreç ta-mamlanmıştır. Araştırmacı ve kaynak kişiler için belli riskler taşıyan alan-da bu sürecinin tamamlanması kolay olmamıştır.Çalışmamız dört bölümden oluşmakla birlikte Birinci Bölüm, bilimsel çalış-malardan derlenmiş bilgilerle oluşturulan, Türkmenlerin tarihi ve bu günkü durumları ile ilgili tespitlerimizi kapsamaktadır. Diğer bölümler, halk kül-türü ile doğrudan ilgili olan bölümlerdir. Bunlardan İkinci Bölüm’de Halep Türkmenlerininin Geçiş Dönemleri ele alınmıştır. Doğum, evlenme ve ölüm etrafında kümelenen uygulamalar alt başlıklara ayrılmıştır. Tespit edilen uygulamalar; işlevleri, tarihî kökleri, eski-yeni biçimleri, Türkiye ve diğer Türk boylarındaki benzerleri gibi yönlerden değerlendirilme çalışılmıştır.Üçüncü Bölüm’de ise Halep Türkmenlerinin halk edebiyatları değerlen-dirilmiştir. Bu bölümde halk edebiyatı, manzum ve mensur ürünler olarak iki alt başlığa ayrılmıştır. Manzum ürünler ise kendi içinde ferdî ve anonim şiirler şeklinde gruplandırılmıştır. Günümüzde Halep Türkmenleri arsında yaşayan halk şairi bulunmasa da, önceden yörede yaşamış dört halk şairi tespit edilmiştir. Bunlar ferdî şiirler başlığı altında toplanmıştır. Bu şairlere ait şiirler, yakınlarının ellerinde bulunan Arap harfleriyle yazılmış defter-lerden derlenmişmiştir. Bu bağlamda toplam beş defter incelemeye alın-mış, diğer ulaştıklarımız da farklı şiirler içerip içermedikleri noktasında değerlendirilmiştir. Çalışmanın sonunda bu defterlerden birer sayfa örnek sunulmuştur. Şiirlerin yazılma nedenleri ve kayıt bilgileri dip notlarla ve-rilmiştir. Ayrıca şiirler; konu, anlatım tutumu, şekil/biçim, tür özellikleri bakımından tatlılaştırılmıştır. Manzum ürünlerin ikinci alt başlığı ise anonim halk şiiri türlerini içermek-tedir. Bu başlık altında yörede örnekleri bulunabilen mani, türkü, ağıt, nini, tekerleme ve bilmece türü değerlendirilmiştir. Bazı türler yöreyedeki ad-landırılışlarına göre sınıflandırılmıştır. Örnek sayısı az olan türler üzerinde tasnif çalışması yapılmamıştır.Üçüncü bölümün ikinci kısmı ise mensur ürünler başlığını taşımaktadır. Bu kısımda masal, halk hikâyesi, efsane, fıkra, atasözleri ve alkış kargış örnekleri yer almaktadır. Anlatı tarzında olan masallar ve halk hikâyeleri üzerine epizot ve motif incelemesi yapılmıştır.Çalışmanın Dördüncü Bölümü ise Diğer Halk Kültürü Konuları başlığını taşımaktadır. Bu başlık altında; çocuk oyunları, halk mutfağı, halk hekim-liği, giyim kuşam ve halk hukuku konularında yöreden tespit edilebilen uy-gulamalar verilmiştir.Halep Türkmenlerinin halk kültürü üzerine yapılmış olan bu çalışmanın yörenin bütün halk kültürünü tespit ettiğine dair bir iddiamız yoktur. Ula-şamadığımız yerlerdeki kaynak kişilerden daha pek çok malzeme derle-nebilir. Bu konudaki eksiklikler, Türk Dili ve Edebiyatı alanında yüksek lisans yapmaya başlamış Türkmen öğrencilerin alana yönlendirilmesiyle giderilebilir. Çalışmamızın, bundan sonra yöreyle ilgili yapılacak halkbili-mi çalışmalarına ışık tutacağını ümid ediyoruz.Derlemeler sırasında, Halep Ünivesite’sinde okuyan Türkmen öğrenci-lerden kaynak kişilere ulaşma noktasında büyük destek gördük. Buradan Halil Nahsen başta olmak üzere hepsine teşekkür ederim. Ayrıca evlerini bize açan tüm Türkmen kardeşlemize şükranlarımı arz etmek isterim. Der-leme süresince tanıdığım ve sık sık ziyaret ettiğim kaynak kişilerden Fikret İsmail ve Ali Silo Hakkın rahmetine kavuşmuşlardır. Allah taksiratlarını affetsin.Son olarak da çalışmalarım süresince gösterdikleri sabır, anlayış ve destek-leri için sevgili eşim Doç. Dr. Hülya Erol ve oğlum İdikut Berke’ye sonsuz teşekkürlerimi sunarım.
Halep Türkmenleri
Halk Kültürü Araştırması

Araştırma Alanıyla İlgili Genel BilgilerTürkiye’nin en uzun sınırlarını paylaştığı 22,5 milyondan1 fazla nüfusa sa-hip Suriye Arap Cumhuriyeti içinde Araplar başta olmak üzere Türkmen-ler, Kürtler, Ermeniler gibi pek çok etnik grup yaşar. Suriye’de yaşayan etnik grupların nüfuslarıyla ilgili resmî rakamlar bulunmamaktadır. Nüfus-la ilgili dağılım bilgileri dinî inançlarla sınırlandırılmaktadır. Dolayısıyla etnik kökenleri farklı olsa da Müslüman topluluklar ülkenin Müslüman nüfusu içinde gösterilmektedir. Devletin azınlık nüfusuna dair herhangi bir resmî açıklaması olmamasına rağmen çeşitli çalışmalarda Suriye’de yaşayan Türkmenler, ülke nüfusu içinde % 2 ile % 7’ye varan bir oranda gösterilmiştir (Abdullah 1985; Ak-demir 2000). Bu oranlar dikkate alındığında Suriye’de yaşayan Türkmen-lerin nüfusu 500 bin ile 1,5 milyon arasında hesap edilir. Ancak yörede yaşayan Türkmenler, ülkedeki Türk nüfusunun 1,5 milyonu Türkçeyi hâlen kullanan olmak üzere, 2 milyonu da Türkçeyi unutmuş olan, 3,5 milyon civarında olduğunu tahmin etmektedirler (Öztürkmen ve Orhan 2011: 49). Söz konusu Türkmen nüfus Suriye’nin çeşitli il, ilçe ve köylerinde dağınık şekilde yaşamaktadır. Daha önceki çalışmalarımızda Suriye’de Türkmen-lerin yaşadığı yerleri Halep ve çevresi, Lazkiye ve Çevresi, Hama-Humus ve Tartus çevresi, Şam ve Kuneytra çevresi şeklinde dört grupta2 toplaya-rak sunmuştuk (Erol 2008; 2010a; 2010b; 2011). Suriye’de Türkmenlerin yaşadığı yerler daha sonra Öztürkmen ve Orhan’ın (2011: 46-60) ortak ça-lışmasıyla yerel kaynaklara dayanarak verilmiştir. Suriye’deki Türkmenlerin en kalabalık olduğu bölge Halep ve çevresidir. Aynı zamanda araştırma alanımız olan bu bölgede yaşayan Türkmenler, tarihî kayıtlarda ve günümüzde Halep Türkmenleri adıyla anılırlar. Kuzey Suriye’nin bir kısmını içine alan bu bölge, Rakka ve Halep illerini kapsar. Fırat nehrinin ikiye böldüğü Türkmen yerleşim alanları, Urfa’nın Akçakale ilçesi ve Kilis il sınırının batı noktası karşısına düşen ve derinliği yer yer 80 km’ye varan Suriye toprakları olan coğrafi bölgeyi kapsar. Bu coğrafi alan içine giren Türkmenlerin yerleşimlerinin ayrıntılarına daha sonra de-ğinilecektir.2. Araştırma Konusu ve Yöntemiyle İlgili Genel BilgilerAraştırmanın konusunu yukarıda belirtilen coğrafi alan içinde yaşayan Halep Türkmenlerinin halk kültürüne ait malzemelerin derlenmesi ve in-celenmesi oluşturmaktadır. Halep ve çevresi tarihî kayıtlara göre yaklaşık bin yıldır Türkmen yurdudur. Tarihî kayıtlardan hareketle bu coğrafyanın Anadolu’dan önce Türkleştiğini söylemek mümkündür. Bununla birlikte yörede yaşatılan Türkmen kültürü, Anadolu Türk halk kültürünün bir deva-mı niteliğindedir. Günümüze kadar Türklük biliminin bu coğrafyaya ilgisi genel olarak tarihî konular üzerinden olmuştur. Yöre Türkmenleri üzerine bu güne kadar halk kültürüne dair bir araştırma-nın yapılmayışı, bir ihmalden çok şartların olgunlaşmamasıyla ilgilidir. Bu bağlamda, Hafız Esad’ın iktidara geldiği 1971 yılından, öldüğü 2000 yılına kadar olan süreçte Türkmenler hakkında yöreye ait bir alan araştırması-nın mümkün olmadığı bir gerçektir. Baba Esad dönemi, Suriye’de yaşayan Türkmenlerin Türkmenlik-Türklük üzerine söz söylemesine müsaade et-memiştir. Böyle bir ortam bölgedeki Türkler üzerine alan araştırması yapıl-masını imkânsız kılmıştır. Bu durum baba Esad’ın ölüp oğlu Beşar Esad’ın iş başına geçtiği 2000 yılına kadar katı bir şekilde sürmüştür. Bu tarihten sonra Suriye devletinin üst idarecileri her ne kadar eski korkularını bırakıp dünyaya açılmaya çalışmışsa da alışılmış devlet refleksi yani Baas yapılan-ması bu açılımı şüpheyle karşılamıştır. 2000’li yıllardan sonra bu şüphe, tu-ristik amaç dışında ülkeye girenlerin takip edilmesiyle kendini göstermiştir. Turistik amaç dışında ülkeye giren insanlar, özellikle de Türkiyeli akade-misyen ve araştırmacılar, açılımın gereği resmî evraklarla ülkede dolaşsa-lar da söz konusu takibatın odağında olmuşlardır. Üniversitede ders veren hoca öğrenci kılığında görevliler tarafından izlenmiş, söyledikleri kayde-dilmiştir. Bu takibat sınıf ortamıyla da sınırlı kalmamış, ülke içinde yapılan seyahatlerde görüşülen yerli halk da ziyaret sonrasında gelen kişiyle neler konuştukları hakkında sorgulanmışlardır. Bu olaylar, elinizdeki araştırmayı hazırlayan tarafından bizzat yaşanmıştır. Böylesi bir ortamda alışılageldi-ği gibi bir alan araştırması yapmanın neredeyse imkânsız olması, yörede yaşayan Türkmen kültürüne ilginin az olmasını da beraberinde getirmiştir. Halk bilgisi derlemecisi için risklerle dolu böylesi bir ortam, Suriye’nin elden çıkmasından hemen sonrası için de söz konusudur. Yaşadığı dönem-de derlemeleriyle halkbilimine önemli hizmetleri olan Ali Rıza Yalman’ın (1993) yöreden yaptığı derlemeleri sunduğu Cenup’ta Türkmen Oymakları I adlı eserinden öğrendiğimize göre, 1930’lu yılların daha kolay şartları içinde bile söz konusu coğrafyaya seyahati riskli gördüğünden olsa gerek, sınırlı sayıdaki derlemelerini yöre Türkmenlerinden birini Türkiye tarafına (Alimantar Köyü’ne) çağırtarak yapabilmiştir.Çalışmamıza temel teşkil eden Halep Türkmenlerinin halk kültürüne dair malzemeler, aşağı yukarı böylesi çekinceli bir ortamda derlenmiştir. İlk başlarda, sahada daha önce kalem oynatılmamış olmasının verdiği heyecan ve Gaziantep Üniversitesi ile Halep Üniversitesi arasındaki eğitim işbirli-ği anlaşması gereği resmî olarak haftanın iki günü Halep Üniversitesi’nde İnsanî İlimler Fakültesi bünyesinde açılan Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde görevlendirilmiş olmanın verdiği rahatlıkla, Türkmen öğren-cilerin rehberliğinde derleme çalışmalarımız başladı. Ancak bir süre sonra, ziyaret ettiğimiz ailelerin ziyaretle ilgili sorgulandığına dair edindiğimiz bilgiler derleme faaliyetlerimizi yavaşlattı. Bu durum bizi kimseye zarar vermeyeceği düşüncesiyle 2005-2007 yılları arasında araştırmalarımızın yönünü yöreye ait kültür birikimini yazılı metinler üzerinden elde etmeye yönlendirdi. Bu bağlamda, Halep Üniversitesi’ndeki bazı samimi Türkmen öğrencilerin Türkiye’den gelen bir hocaya teveccühüyle yöre Türkmenle-rinin yazılı şiir birikimine erişilebilmiştir. Bu süreç zarfında yine yörenin Türkmen kültürü araştırmalarında karşıla-şılan zorlukları ortaya koymak adına şu hususlar da dikkat çekicidir:

Halep Üniversitesi’nde tanıdığımız Türklük aidiyetinin idrakinde olan gençler, ebeveynlerine göre sistemin endişesini daha az taşımaktaydılar. Ziyaret edilen köylerde tecrübelerinden dolayı sözel kültürün en sağlıklı aktarıcı-ları olabileceğini düşündüğümüz yaşlılarla görüşmelerimizde bu kişilerin çoğunun endişeler taşıdığını gözlemledik. Bu endişeler, yöre deyimiyle Türkmencilik yapanların sorgusuz sualsiz yıllarca hapsedilmesinin yarattı-ğı bir korkudan kaynaklanmaktaydı. Bazı Türkmen gençler, Türkmenlerin Suriye’de etnik kimliği tescil edilmemiş bir halk olduğu bilinciyle, kimlik ve kültürlerine dair konularda daha korkusuzca hareket edebilirken; yaşlı-lar, önceki dönemlerin katı uygulamalarının korkularını henüz üzerlerinden atamamışlardı. Bu korkunun yarattığı ümitsizlik duygusu, siyasî ve kültürel anlamda Türkmen kimliğinin görünürlüğünü yalnız Halep’te değil bütün Suriye’de olumsuz etkilemiştir. Sistemin onayıyla seçilen az sayıdaki mil-letvekilleri de Türkmen kimliği ve kültürü adına bir şey yapamamışlardır. Türkmen kimliğinin dışavurumunda gençlerin daha aktif olma istekle-ri yanında aksakalların çekimser kalışları, Arap baharı denen hareketin Suriye’yi de vurması sonucunda ortaya çıkan karışıklıkta bile Türkmenle-rin topluca hareket edememesine sebep olmaktadır. Türkmenlerin önemli bir kısmı, şu günlerde ülkede yönetime karşı başlayan muhalefet hareke-tine katılıp katılmama konusunda karar verebilmiş değillerdir. Ağırlığını gençlerin oluşturduğu bir kitle muhalefet yolunu seçerken, yaşlılar hiç bir şeye karışılmaması taraftarıdırlar. Muhaliflik yolunu seçenler de kendi cephelerini mi kurmaları gerektiği yoksa Araplarla birlikte mi muhaliflik yapacakları konusunda ikiye bölünmüş durumdadırlar.Yakın geçmişleri ve günümüzdeki durumları yukarıdaki şekilde özetlene-bilecek Halep Türkmenlerinin kültürüne ulaşmada karşılaşılan güçlükler sadece bunlarla sınırlı değildir; yörede kültürel malzemenin kalitesi ve yapısıyla da ilgili sıkıntılar görülür. Dile dayalı kültür malzemeleri epey-ce zayıflamış durumdadır. Bunda azınlık olmanın ve iki dilli oluşun et-kisi büyüktür. Türkmenler arasında okur-yazarlık oranı giderek artan bir çizgide seyretmektedir. Otuz yaş altı Türkmenlerde okula gitme oranı ön-ceki kuşaklara nazaran oldukça yükselmiş durumdadır (Dağ 2008: 114). Yeni neslin eğitime yönelmesi olumlu bir gelişme gibi görünse de eğitimin Arapça yapılıyor olması, Türkmen gençlerin ana dillerine ait kültürel mal-zemelerin aktarılmasında üstlenecekleri rolü ortadan kaldırmaya başlamış-tır. Arapça eğitim alan Türkmen, ata kültürüne giderek uzaklaşmaktadır. Dolayısıyla Türkmen halk kültürünün muhtemel taşıyıcılarının sayısının giderek azaldığını söylemek mümkündür. Bu durum, hâlen unutulmamış olan özellikle halk edebiyatının anlatı tarzındaki ürünlerinin icra/tekrar imkânını neredeyse ortadan kaldırmıştır. Örneğin halk hikâyesi, masal, efsane gibi türler genç kuşağa aktarılamamaktadır. Kültür aktarımındaki zincirin kopuşu, elbette bir tek ana dili dışında eğitim almanın yarattığı bir duruma bağlanamaz. Bu, aynı zamanda, Türkmen’in sosyal ve ekonomik hayatındaki değişimin kültürel alanı hızla değiştirmesiyle de yakından il-gilidir. Kalabalık Türkmen aileleri için artık sadece çiftçilikle uğraşmak geçimlerini sağlamaya yetmemektedir. Bu sebeple, gençlerin ya eğitim alarak bir iş sahibi olmaları yahut da doğrudan şehir ortamının yarattığı bir işe girip yetişmeleri aileler tarafından arzulanmaktadır. Neticede Türkmen aileler, Halep başta olmak üzere ilçeler de dâhil, şehirde bir ev kurmak zorunda kalmışlardır. Bu tür aileler köydeki evlerini muhafaza etmekle bir-likte parçalı bir yapı arz eder şekilde gençler şehirde, tarla işleriyle uğra-şanlar ise köyde yaşamaya başlamışlardır. Şehir hayatının karmaşası içinde yeni neslin öncelikleri ve ilgileri başka alanlara kaymıştır. Bu çerçevede Türkmen’in sosyal ve kültürel hayatı içinde önemli yeri olan, problemle-rin çözüldüğü, eğlencelerin tertiplendiği ve halk anlatılarının icra edildiği mekânlar olan odalar3 fonksiyonlarından bir kısmını yitirmiştir. Ekonomik şartların zorlamasıyla yöre Türkmenlerinin sosyal ve kültürel hayatlarında ortaya çıkan bu zorunlu değişimden kültür aktarım mekânları da nasibini almıştır. Yeni durumun toplum üzerinde yarattığı ilgi ve önceliklerin değiş-mesi sonucunda kültür alışverişinin yaşandığı odalar da işlevselliğini yitir-meye başlamıştır. Kültürel döngüdeki dinleyici halkasının ortadan kalkma-sı demek olan bu durumun sonucunda da anlatıcılara ihtiyaç kalmamıştır. Dolayısıyla bu gün Türkmenler arasından tespit edilebilen az sayıdaki halk edebiyatı örnekleri, müşterisi olmayan ürünler misali yaşlı insanların ha-fızalarında yaşamakta, tekrar edilmedikleri için de unutulmakta yahut bir-birlerine karıştırılmaktadır. Yörede Türkmen kültürüne ait unsurların aşınması ve nihayetinde yok olmaya doğru giden bir sürecin çizdiği bu karamsar tabloda halkbilim-ciler için neyse ki sevindirici bir yön de bulmak mümkün. Türkmenlerin ellerinde dededen, babadan kalma cönklerin fonksiyonunu üstlenmiş şiir defterleri ve kasetler dolaşmakta. Bu kaynaklar, yazının ve teknolojinin gücüyle yörede yetişmiş en eskisi 1939’da vefat eden az sayıdaki Türkmen şairin sınırlı sayıdaki şiirlerini bu güne ulaştırabilmişlerdir. Her ne kadar 1940 ile 2000 yılları arasında Türkçe yazı dili olarak Suriye’de yasaklan-mış4 olsa da bu defterler, yayınlanmadıkları ve Türkçe matbuattan Latin harfli metinlerin anlaşılması sebebiyle bu güne taşınabilmişlerdir. Yazının ve teknolojinin gücüyle günümüze ulaşabilmiş bu ferdî ürünler yine aynı araçlarla çoğaltılmakta ve ilgilileri tarafından az da olsa bazı toplantılar-da okunmaktadır. Ancak ana dili dışında başka bir dile giderek artan bir şekilde bağımlı yaşamak, yeni şairlerin yetişmesine de engel olmaktadır. Bu bağlamda günümüzde Türkmenler arasında yaşayan halk şairi bulun-mamaktadır.Şiir defterleri kadar olmasa da Türkmenlerin elinde bulunan bir başka yazı-lı malzeme ise göç yahut iskân şiirleri denen ve Osmanlı devleti tarafından iskân edilişlerini konu eden şiirlerdir. Bu şiirler Anadolu sahasında genel-likle Barak kültürü içine dâhil edilerek ele alınmıştır (Özbaş 1958; Şahin 1962; Ersoy 2003; 2009; Yıldırım 2011). Halep Türkmenlerinin sözlü kül-türünde neredeyse unutulmuş olan bu destan türündeki şiirler bazı ailelerin ellerinde yazılı olarak bulunmaktadır. Başlarda çalışmamız içine almayı planladığımız bu metinler hem tam olarak bir araya getirilemediğinden hem de konu itibarıyla müstakil bir çalışmada değerlendirilmesinin uygun olacağı düşüncesiyle çalışmamızın kapsamı dışında tutulmuştur.Halk şiiri ve anlatı tarzındaki halk edebiyatı ürünlerinin dışında kalan bazı türler yok olma sürecinde bu kadar şanssız değillerdir. Örneğin ata-sözleri dilin gündelik kullanımı içinde korunabilmişlerdir. Yine halk ede-biyatı dışında kalan geleneksel uygulamalar ve inançlar da yöre kültü-rü içinde korunabilmiştir. Bunlardan geçiş dönemlerine ait uygulamalar Türkmen kültürü içinde canlı şekilde yaşamaktadır. Söz konusu uygu-lamalar ve inançların, içine doğulan kültürden doğrudan edinilmesi, bucanlılığın ana sebeplerinden biri olarak düşünülebilir. Ayrıca töresel ve törensel karakterli halk uygulamalarının dışa dönük yapıları da bu yönde-ki halk kültürünün canlı kalmasına sebeptir. Başka bir ifadeyle, törensel uygulamalar iç içe yaşanan diğer gruplara karşı kimliğin ayırt edici bir göstergesidir.Yörede yapılan derlemeler sırasında karşılaşılan güçlükler ve Halep Türk-men kültürüne ait malzemelerin yapısına dair bu anlatılanların, derleme imkânları ve sonucunda elde edilen malzemelerin yapısıyla ilgili açıklayıcı olduğu kanaatindeyiz. Dolayısıyla çalışma alanının gerek kaynak kişiler, gerekse malzemeler bakımından zor bir alan olduğunu söylemek mümkün-dür. Bu çerçevede, şehir merkezi ve ilçeler de dâhil, Türkmenlerin yaşadı-ğı elliden fazla köye derleme için gidilmiştir. Bu seyahatler için öncelikle Türkmenlerin yaşadığı köyler tespit edilmiş olsa da, ilk birkaç deneme başarısızlıkla sonuçlanmış; ilerleyen zamanlarda Halep Üniversitesi’nde okuyan Türkmen öğrencilerle çevremiz genişlemiş, köylere ve kaynak ki-şilere ulaşmamız daha kolay olmuştur. Yine de köylerden ayrıldıktan sonra görüştüğümüz kişilerin görevliler tarafından taciz edilmeleri tabii ki bizi üzmüştür. Derlemeler sırasında karşılaşılan bir başka olumsuz durum da kaynak kişilerin seslerini kaydetmemizi istememeleri olmuştur. Bazı erkek kaynaklar kayıtların istenmeyen ellere geçebileceği endişesini taşırken, kadın kaynakların bazıları bunun dinî yönden uygun olmayacağını ileri sürmüşlerdir.Derlemelerin tamamına yakını tarafımızdan gerçekleştirilmiştir. Çalışma-nın adından da anlaşılacağı üzere derlemeler, çok konulu veya genel derle-me çerçevesinde; bazı konu başlıklarında önceden belirlenmiş zamanlarda, gözlem ve görüşme yöntemleriyle yapılmıştır. Derlemelerden düğünler gibi uygulamalı olanlarda gözlem, doğal ortamda pasif katılımcı olarak gözlem yöntemiyle yapılmıştır. Gözlemlerde fiziksel ve sosyal durumlar ile katılanların birbirleriyle ilişkileri, icrâ-anlatım, zaman, gibi hususlara dikkat edilmiştir (Ekici 2004: 37-38, 66-73). Ancak gözlenen halk bilgisi ürününün icrası sırasında anlaşılamayan hususların ne anlama geldiğiyle ilgili olarak zaman zaman görüşme yöntemine de başvurulmuştur. Görüş-me yöntemi daha çok icrası sırasında ortamda bulunmamızın mümkün ol-madığı ve artık icra edilmeyen halk bilgisi ürünlerinin derlenmesinde kul-lanılmıştır. Her ne kadar alana çıkarken Prof. Dr. Fikret Türkmen (1992), Nail Tan (2000), Prof. Dr. Metin Ekici (2004), Prof. Dr. Erman Artun’nun (2011) çalışmalarından hareketle derleme soruları hazırlamış olsak da bu sorularla yönlendirilmiş karşılıklı görüşme yapmamız pek mümkün olma-mıştır. Çünkü ardı ardına sorulan sorulara kaynak kişiler genellikle var, yok gibi kısa cevaplar vermişlerdir. Bunları açmak için ikinci, üçüncü so-rulara ihtiyaç duyulmuştur. Yönlendirilmemiş karşılıklı görüşmelerde ise, zaman zaman kaynak kişi konudan ayrılsa da, daha çok ve açıklayıcı bil-gilere ulaşılmıştır.Halep Türkmenleri arasından derlenen malzemeler yazılı ve sözel karak-terlidir. Yazılı malzeme yukarıda bahsi geçen defterlerde Arap harfli Türk-çe şiirleri içermektedir. Sözel malzeme ise, bir kısmı yine halk edebiyatı ürünleri olan, yörenin geleneksel uygulama ve inançları ile ilgilidir. Halk edebiyatı konusuna giren malzemeler bağlamları, işlevleri, yapıları ve motifleri gibi yönlerden; geleneksel uygulamalara dâhil olanlar ise, Türki-ye’deki ve Türk dünyasındaki benzerleri, tarihî kökleri, eski-yeni biçimleri vb. hususlar bakımından incelenmiştir.

SONUÇ
Türkler’in dünya üzerinde yaşadıkları geniş coğrafyaları ve yaşattıkları kültürleri ifade etmek için günümüzde Türk Dünyası kavramı kullanılır olmuştur. Bu kavram içinde yer alan Türkler’in bir kısmı bağımsız devlet-ler hâlinde yaşarken bir kısmı da yarı bağımsız denebilecek devlet yapıları içinde yaşamaktadırlar. Bunların dışında bir de herhangi bir siyasi statüleri olmadan başka devletlerin idareleri altında yaşayan ve küçümsenenmeye-cek sayıda Türkler vardır ki, bir siyasi terim olarak bunlara azınlık demek bile zordur. Çünkü siyaset biliminde, batılı anlamda, azınlıkların bazı temel hakları vardır ve bu haklar ilgili devletler tarafından gözetilir. Bu Türkler, içinde yaşadıkları devletler nezdinde etnik kimlik anlamında yok hükmün-dedirler. Türk Dünyası’nın küçük de olsa bir bölümünü oluşturan Suriye Türkmenleri, etnik kimlikleri tanınmamış Türkler arasında yer alırlar.Suriye’de yaşayan Türkler yaklaşık yüz yıldır bu durumdadırlar ve bugün Suriye’nin içine düştüğü durum sebebiyle de sonlarının ne olacağı kestiri-lemeyen bir Türk topluluğudurlar. Bunlardan Suriye’nin kuzey kesimlerin-de, Urfa’nın Akçakale ilçesi ve Kilis ili karşısına düşen bölgede, yaşayan Türkmenlere Halep Türkmenleri denilmektedir. Bu adlandırma ilk olarak, kışları Halep ve Rakka’da, yazları ise Anadolu içlerinde Sivas’a kadar olan bölgede geçiren göçer Türkmenleri ifade etmek için Osmanlı Devleti tara-fından XVI. yüzyılda kullanılmıştır (Başbakanlık 2010: 8, 17; Dağ 2010: 8). Ancak Türkmenlerin bölgeye ilk gelişleri söz konusu tarihten çok ön-cedir. Özellikle Selçuklular devrinde XI. yüzyılın ikinci yarısından sonra, bu günkü Suriye ve Filistin topraklarına Türkmen yerleşmeleri başlamıştır. Bu yerleşmeler Osmanlı Devleti’nin bölgeye hâkim olduğu yıllara kadar sürmüştür. Osmanlı Devleti’nin bölgeyi ele geçirmesinden sonra göçer Türkmenler XVII. yüzyıldan itibaren yerleşik hayata zorlanmışlardır. Bu durum, Türkmenler için Anadolu’ya doğru tersine bir göçü başlatmıştır (Dağ 2010: 40). Buna rağmen bölgede hatırı sayılır bir Türkmen nüfus sürekli bulunmuştur. Osmanlı Devleti’nin 1918’de bölgeden çekilmesiyle yaklaşık bin yıldır bölgede yaşayan Türkmenler kaderine terkedilmiştir.Bölgeden çekildikten sonraki ilk zamanlarda Halep’in Türkiye’ye bağ-lanması (Halep misak-ı millî sınırları içindedir) ve orada yaşayan Türk-menlerin tahliyesi üzerinde kafa yorulmuşsa da bir sonuç alınamamıştır. Osmanlı’dan sonraki dönemde gerek Fransız Mandası gerekse Suriye Dev-leti altında yöre Türkmenleri herhangi bir siyasî hak elde edememişler, ak-sine sahip oldukları topraklar ellerinden alınmış, yerlerinden edilmişlerdir.Yöreye ilk gelişlerinden günümüze kısaca tarihlerini özetlediğimiz Halep Türkmenleri, 1920’lerden günümüze sürekli hayat mücadelesi içinde ol-muşlardır. Suriye hükümetlerinin uyguladıkları Araplaştırma politikalarına direnebildikleri kadarıyla direnerek bu günlere gelebilmişlerdir. Yaklaşık bir yıldır da ülkenin içine düştüğü iç savaştan dolayı mevcut durumlarının ne olacağını kestiremez haldedirler.Halep ve çevresinde yaşayan Türkmenlerin kültürlerine dair bir alan araş-tırması niteliğinde olan bu çalışmada yöre kültürüyle ilgili olarak ulaşılan genel kanı, yörede yaşayan kültürün yoksulluk ve yoksunluk (Günay 2009) ikilemi içinde hayatta kalmış bir kültür olduğudur. Yoksuldurlar, çünkü ellerinden sahip oldukları topraklar alınmış, böylece alışık oldukları ge-leneksel yaşam tarzlarını terk etmek durumunda kalmışlardır. Yoksundur-lar, çünkü içinde bulundukları açmazdan kurtulacak enerjileri yoktur. Bu söylemlerden Halep Türkmenlerini tahkir edici bir anlam çıkarılmasın. Bu duruma sebep, Suriye Devleti’nin uyguladığı politikalarıdır. Araplaştırma politikasının gereği olarak yörenin Türkmen kültürüne dair yapılacak her türlü faaliyetin cezalandırılacağı fikri, Türkmenler arasında sarsılmaz bir inanç hâlini almıştır. Bunda haksız da sayılmazlar. Türkmencilik diye icat edilen suç yüzünden yıllarca hapis yatanlar olmuştur. Buna rağmen ülke-de uygulanan katı rejimin 2000’li yıllardan sonra yumuşamaya başlaması da Türkmenler arasında kültürel anlamda bir toparlanmayı sağlamamıştır. Genç kuşak arasından, özellikle kültürel anlamda, bir birlik oluşturma is-teklileri çıkmış olsa da geçmişin korkusu birlik olmanın önüne geçmiştir. 1980’lerden sonra Halep merkeze göç ederek bir anlamda gelenekselin dı-şına çıkmaya başlayan Türkmenler arasında yüksek eğitim görenlerin oranı artmaya başlamıştır. Bunun sonucunda edinilen diplomaya bağlı olarak iş edinenlerin sayısı artmıştır. Örneklerin çoğalması, “Okusa da Türkmen’i bir yere getirmezler.” düşüncesini, bu Türkmenlerdeki enerji yoksunluğu-nun somut bir ifadesidir, oldukça kırmıştır. Buna rağmen okumuş kitle bir Türkmen eliti oluşturacak yahut bütün Türkmenleri birlikte hareket eder hâle getirecek bir çaba içinde değildir. Örneğin hiçbir okumuş Türkmen çıkıp da yöre kültürüne dair herhangi bir derleme yapmamıştır. Eskilerin tuttuğu defterleri toparlama ve muhafaza etme çabasında değillerdir. Bir anlamda gemisini kurtaran kaptan zihniyeti… Yörede düğün, ölüm ve kan sağlama gibi geleneksel törenler ve uygulamalar da olmasa Türkmenlerin bir arada hareket ettiklerini gösterecek işaretler bulmak zordur. Bu durum, ülkede bir iç savaşın sürdüğü şu zor günlerde dâhi devam etmektedir. Türk-menlerin topyekûn yönetime muhalefet olup olmayacağı konusu bir yana, muhalefet yolunu seçenlerin bile ne şekilde muhalefet edecekleri yahut ki-min liderliği altında olacakları hususunda da fikir birliğine varılamamıştır.Bu karamsar tabloya rağmen yörenin Türkmen kültürüne dair pek çok ko-nuda belirgin bir canlılık söz konusudur. Özellikle kadınlarla ilgili ve dışa dönük karakterli kültürel değerler korunabilmiştir. Geçiş dönemlerine ait geleneklerden doğumla ilgili olanlar daha çok kadın etrafında süregelen uygulamalar oldukları için korunabilmişlerdir. Bu uygulamaların büyük bir kısmı, Arap kültürünün etkisiyle, genellikle hurafat diye adlandırılan pek çok inancı bünyesinde taşımalarına rağmen sürdürülmektedir. Bunda kadının yörede çocuk makinası gibi görülmesinin etkisi büyük olsa gerek-tir. Çünkü kadın yapabildiği çocuk miktarınca sosyal statü elde edebilmek-tedir. Bunu bilen kadın, çocuk sahibi olabilmek için, özellikle de erkek ço-cuk, bildiği ve duyduğu her türlü çareye başvurmaktadır. Elbette erkeklerin çok çocuk istemelerinin mantıklı sebepleri bulunmaktadır. Yöre, tarihî ref-leksleri de hesaba katarak, hayatta kalmak için zor bir coğrafyadır. Azınlık olma durumu insanları nitelikten çok nicelik olarak çoğalmaya itmektedir. Yani erkek çocuk güç demektir. Erkek çocuk ne kadar fazla olursa aileyi o kadar güçlü kılacak bir göstergedir.Geçiş dönemlerinin dışa dönük karakterli evlenme ve ölüm çevresinde olu-şan geleneklerinin de yörede korunduğunu söylemek mümkündür. Dışa dönüklükle ifade etmeye çalıştığımız şey, bunların törensel uygulamalar içermesidir. Törensel nitelikli uygulamalar kalabalıklar içinde yapılan fa-aliyetlerdir. Evlenirken kızın söz hakkının olmaması ve yakın akrabalarla evlilik örneklerinin çokluğu, yöre Türkmenlerinin evlenme biçimlerindeki belirgin özelliklerdendir. Kızın çeyiz hazırlaması işi gelenekten kalkmış-tır. Bu külfet, kalın/başlık parası içinde erkek tarafına yüklenmiştir. Bu durumun iki sebebi olduğunu varsaymaktayız. Birincisi, kadının sosyal statüsüyle ilgilidir. Kız evlendiği andan itibaren erkek tarafının malı ol-maktadır; dolayısıyla buna masraf etmeye gerek yoktur. Zaten kıza baba mirasından pay da ayrılmamakta, hatta çoğu düğünlere kız babası ve erkek kardeşler katılmamaktadır. İkincisi ise, çeyiz bir anlamda üretim demek-tir ve yörede kendi ihtiyaçlarını üreterek dışa bağımlılığını en aza indiren toplum yapısı bozulmuştur. Yani dokuyan, işleyen, ören, ekmeğini yapan kadın tipi kalmamıştır. Düğün törenleri eskiye nazaran kısalmış olsalar da bir hafta kadar sürmek-tedir. Törenlerde eski Türklerden günümüze ulaşan saçı geleneği gibi ge-lenekler yaşatılmaktadır. Sağdıçlık geleneği yerini cahalbaşılık geleneğine bırakmıştır. Yöredeki aşiret, oymak, cemaat gibi yapılanmalar sayesinde Türkmen düğünleri, bu yapılar içindeki akrabaların katılımıyla kalabalık geçmektedir. Düğünlerde genellikle para atılmakta, bunlar bir borç olarak görülmektedir. Şabaş denilen geleneğe bağlı olarak toplanan para, damadın babasına verilmekte ve düğün masraflarının bir kısmı buradan karşılan-maktadır. Kimin ne kadar verdiğine dair defter tutulmaktadır. Sosyal yar-dımlaşmanın bir belgesi niteliğindeki bu kayıtlar, daha sonra para atanın düğününde iade edileceğinden saklanır. Türkmenler genellikle geniş aileler şeklinde yaşadıklarından (bir evde dört-beş aile olabilmektedir) aileler içinde gelinler arasında büyükten kü-çüğe doğru hiyerarşik bir yapı gözlenmektedir. Tek eşlilik yaygın olmakla birlikte, kadının çocuğu olmaması yahut da erkek çocuğu doğuramaması erkeğin ikinci hatta üçüncü evliliği yapmasına sebep olabilmektedir.Cenaze törenlerinin de dayanışma içinde geçtiği görülür. Ölünün defin iş-leminden sonra ölen kişinin evi yanına taziye çadırı kurulur ve bu bir haf-ta kadar kalır. Taziye için gelenler eli boş gelmezler. Erkekler çadırlarda, kadınlar ise evde taziyelerini sunarlar. Ölü evinde birkaç gün yemek ya-pılmaz. Gelenlerin yemekleri komşular tarafından verilir. Ölümden sonra üçü, yedisi, kırkı, yedi Cuması gibi belli günlere özel uygulamalar görülür. Zamanı değişse de ölünün arkasından mutlaka bir kurban kesilmektedir. Yörede ölüm etrafında görülen farklı uygulamalardan biri de ölünün ardın-dan tuz dağıtılmasıdır. Türkiye’de pek görülmeyen bu uygulamanın Türk kültüründe yer etmiş tuz ekmek hakkına (Elçin 1997: 457-464) bir gönder-me olduğunu düşünüyoruz. Dağıtılan tuzla, ölen kişinin tuz ekmek hakkının geride kalanlara geçtiğine vurgu yapılıyor olmalıdır.Mezar kültürü ile ilgili şu hususlar dikkat çekicidir: Mezarda sapıtma/sap-tırma denilen ve eski Türklerdeki ölü gizleme âdetinden kalan uygulama-nın bilinen şekli (güney yönünde, yana) yanında, hicâzî/lahit adı verilen (tabanda, aşağıya doğru) biçimde de yapıldığı görülmektedir. Mezar taşla-rında isim görülmez ve kaba taşlar hâlinde dikilmişlerdir. İsmail Doğan; bir devrin inançlarının, âdetlerinin, sanat geleneklerinin ve sosyal şartlarının mezar taşları üzerinden belirlenebileceğini ifade etmektedir (1999: 160). Bu tespit Halep Türkmenlerinin de pek çok durumuna ışık tutmaktadır. Harun Güngör’e göre ise bu taşlar eski Türklerdeki taşnine geleneğinin bir devamıdır (Güngör 2007: 4-5).Kadınların mezarlığa alınmaması da ilgi çeken bir uygulamadır. Kadınlar mezarlığa kadar gelebilmekte ancak mezar başına gelmeleri iyi sayılma-maktadır. Yine idde (Acar 2000: 466-471) adı verilen ve İslâmî bir zorunlu-luk olan, kocasının ölümünden sonra 4 ay 10 kadının dışarıya çıkma yasağı bir hapis olarak değerlendirilmekte ve katı şekilde uygulanmaktadır. Ayrıca ölüm etrafında görülen ağıt yakma geleneği iyice zayıflamış durumdadır. Halep Türkmenleri arasında yazılı ortamda bir edebiyat gelişmemiştir. Bunda ülkede Türkçe matbuatın yasaklanmış olması ve eğitimin Arapça olarak veriliyor olması temel etkenlerdir. 1980’lerden sonra eğitimin yay-gınlaşması ve Türkmenlerin daha dışa bağımlı bir hayat yaşamaya başla-maları, sözlü kültürel aktarımları etkilemiştir. Üstüne, Suriye Devleti’nin öğretmenler aracılığıyla Türkmenlere “Evde Türkçe konuştuğunuz için ço-cuklarınız okullarda başarısız olmaktadır.” fikrini yerleştirmeye çalışması, bazı Türkmen ailelerin Türkmen mahallelerinden ayrılarak Arap komşu-larının olduğu mahallelere taşınmalarına neden olmuştur. Bunlar ve daha birçok nedenler, yörede kullanılan Türkçenin kültürel aktarımdaki işlevine sekte vurmuştur. Halep Türkmen Türkçesi, günlük konuşmaları ancak kar-şılar hâle gelmiştir. Sözlü kültürün yeni taşıyıcı adaylarının Türkçe bilgisi, dilden kulağa taşınan halk edebiyatı ürünlerinin aktarımına yetemez du-rumdadır. Hâl böyle olunca Türkmenler arasından yeni anlatıcılar/aktarı-cılar çıkmamaktadır. Mevcut sözlü edebiyat ürünleri de son aktarıcıları da aramızdan ayrılınca yok olup gidecektir.Çalışmada tespit edebildiğimiz anonim halk edebiyatı ürünlerinin her biri-nin durumu için yukarıdaki çerçevede değerlendirmeler yapılmıştır. Gün-lük konuşmalar içinde yer bulan atasözleri, fıkralar, alkış-kargışlar gibi ürünlerle ezberlenmesi daha kolay olan mani türü, düğün törenleri içinde, hâlâ taşınmaya devam ediyorlar; tabi şimdilik kaydıyla. Anlatı tarzındaki türlerin durumu ise günlük konuşmada kullanılan anonim halk edebiya-tı ürünleri kadar parlak değil. Bağlam içinde icra edilmelerine artık rast-lanmamaktadır. Bunda, anlatı türlerinin icra mekânları olan odaların artık işlevlerini yitirmiş olması, yani dinleyici kitlesinin kaybolması da etkili olmuştur. Gerek hayat şartları gerekse Türkçenin giderek yörede zayıflıyor olması, Halep Türkmenleri arasında yaşayan bir halk şairinin bulunmamasını do-ğal karşılamamıza neden olmaktadır. Aslında sayıları az ve bugün yaşamı-yor olsalar da yakın zamanlara kadar Türkmenler arasından halk şairlerinin yetişmiş olduğunu görmek, yörede geleneksel bir halk şiiri zemininin oldu-ğuna işaret eder. Ancak bu zeminden beslenecek meraklılar ortada yoktur.Çalışmamızda Halep Türkmenleri arasında yaşamış 4 halk şairi ve bunlara ait 61 şiir tespit ettik. Genellikle yöreyi konu edinen bu şiirler, sayıları az kalan ihtiyarların elindeki düzensiz tutulmuş defterlerde yer almaktadır. Bu defterler fonksiyonel anlamda birer cönk sayılabilirler. Bunların söz konu-su şairlerin şiirlerinin tamamını ihtiva ettikleri söylenemez. Sözlü kaynak-ların ifadelerine göre, özellikle Hacı Hoca ve Abbud’un şiirlerinin sadece bir kısmı günümüze ulaşabilmiştir. Geleneği bildiklerini düşündüğümüz bu şairlerin şiirlerinin sayısının az olmasının nedeni, öncelikle yakınlarının sonra da çevrenin konuya ilgisizliğidir. Halep Türkmenlerinin halk kültürüne dair geçiş dönemleri ve halk edebi-yatı dışında çocuk oyunları, halk hekimliği, halk mutfağı, halk hukuku ve giyim kuşam kültürü ile ilgili malzemeler de derlenmiştir. Bu konularda da gözle görülür bir zayıflama söz konusudur. Ancak halk hukuku içinde yer alan kan sağlama, yukarıda çizilen bütün olumsuzluklara rağmen, yörede-ki Türkmenlerin birlik adına canlı tutabildikleri bir gelenektir.

|