MANŞET HABERLER
الوجودية التركمانية في ميزان التقييم
Suriye Türkmenleri Arap Milliyetçiliği, Baas’la Unutulup iç Savaşla Hatırlandılar
تصحيح المسار العمل المؤسساتي التركماني السوري
الفرق بين الأتراك والتركمان
Türk Dünyasının Büyük Kaybı Irak Türkmenlerinden Şair ve yazar, Dr.Nusret Merdan Vefatı
المكوّن التركماني في المشرق العربي بلا حقوق
من قبائل الأوغوز: بيكديلي/بي ديلي/بجدله
Azerbaycan Ermenilerle Görüşmek için Neden YEVLAX (YELVAH) seçildi?
المليشيات الارمينية الانفصالية في قره باغ
الشهيد محمود عرعراوي تركمان
...تركمان لبنان...
معركة الكرامة في ميسلون ..مأساة دولة
SURİYE TÜRKMENLERİNİN MANDA DÖNEMİNDE MİLLÎ MÜCADELESİ
معركة ملاذكرد عندما سحق عشرين ألف تركماني ربع ملي
EMIR HAN-OĞLU HARUN KUZEY- SURIYE'DE ILK TÜRKMEN EMİRİ
تركمان فلسطين - أحفاد الأوغوز حماة ثغور الأقصى
Osmanlı İmparatorluğu döneminde YENİ-İL KAZASI VE YENİ -İL BEĞDİLİ TÜRKMENLERİ
دراسات في التاريخ الشفهي والمحلي للتركمان في سور
الفنان التشكيلي التركماني السوري شريف محرّم...
التركمان في بلاد الشام
مأساة المسعفة الصغيرة.. حلم سديل تركمان الذي لم يتž
ARAP COĞRAFYASINDAKİ UNUTULAN OĞUZ- TÜRKMENLER
التركمان -(عرب التركمان) والأعراق المختلفة الأخرى
Oğuz kökenli Suriye Irak Türkmenlerini Kaderlerine Bırakmayalım.!
Suriya Türkmənləri Sahibsiz qalmış kömək gözləyir
دفن مصطفى كمال أتاتورك مؤسس الجمهورية التركية
Suriye’de “Onur ve Özgürlük” Mücadelesi Veren Türkmen Gerçeği
Suriye Türkmenleri Örf Adetleri Nüfusları Yaşadıkları Yerler
Kahraman Suriye Türkmen Kuvâ-yi Milliye lideri Reis Nüveyren oğuz Ağa
إيلبيلي -يوروك (تركمانلرى)
العادات والتقاليد الثقافية التركمانية
التركمان في منطقة نهر البليخ
تركمان جولاب-تركمان الرقة
تداعيات الهجوم على السفارة الأذربيجانية في طهرا
نحن شعب نتقدم باتجاه الموت من أجل الحياة
FEHİM İSA Diye Yazılır ADAM DİYE OKUNUR
حب الوطن عطاء لا ينضب
Şiir Fatih Kel MOHAMET - Ağlayalım Sıra Bize Geliyor
يناير 20 صفحة دامية ومجيدة فى تاريخ آذربيجان
أهمية قمة أفازا في تركمانستان
!حرّاس ثغور الاقصى …تركمان فلسطين
علاقة اللغة التركمانية باللغة التركية
Prezident İlham Əliyev Fəzail Ağamalını təltif etdi
Halep - (Ateş Oğlu Qunaqi ) Türkmen Mamo Ateş Oğlu Evi .!
قبيلة قره كجيلي التركمانية
مدينة شوشة الاذربيجانية ” درة العالم الثقافي
بيان تأييد ومساندة من تركمان سوريا
Misir portalında Ağdaban faciəsi haqqında məqalə yayımlanıb
مرت 30 عاماً على مجازر الأرمن ضد سكان أغدابان
SURİYA TÜRKMƏNLƏRININ CAN AZERBAYCANA GİZLİ VƏ AŞKAR SƏVDASI.!
Geçmişten Günümüze Elbeyli Türkmenleri
Suriyeli Türkmenler

Geçmişten Günümüze Elbeyli Türkmenleri

 Dr.Muhtar FATİH

 İlbeyli Türkmenleri Selçuklu Türk oymakları ile birlikte Anadolu’ya gelmişler .Anadolu’nun muhtelif yerlerinde göçebe olarak yaşamışlar ve birçok yurt değiştirmişlerdir.Yirmi dört Oğuz boyunun Bayat koluna tabi Dulkadirli (Şam Bayadı) taifesinden olan ve bugün Anadolu’nun çeşitli yörelerine dağılmış olarak bulunan İlbeyli aşireti, onbeşinci asrın başlarında, yirmi altı oymakla birlikte Ulu-Yörük Türklerinin Ortapâre kolunu meydana getirmekte ve Sivas-Amasya bölgesindeyaşamakta idilerAşiret hakkındaki bilgiler 1485 yılına aittirBu tarihte başlarında Emirza Kethüda bulunmakta ve 311 haneden oluşmaktadırlar. Bu da ortalama 1555 kişi demektir. 1520 senesinde ise 967 hane olarak görülmektedir. Bu hanelerden 185’i mücerredlere (bekârlara) aittir. Aşiret reisi Emirza Veled-i İlbeyli olup kırk dört kışlağa sahiptirler. Bu kışlaklar arasında bugün Sivas’ta İlbeyli Türkmenlerinin yaşadığı köyler arasında olan Ağcainiş, Damılı, Yanalak, Güney, Kızılca, Gözmen gibi köyler de bulunmaktadır. Aşiretin bu tarihteki nüfusu ise yaklaşık 4131 kişidir. 1574 yılında ise, otuz altı kışlakta yaşamakta ve bu kışlaklarda çiftçilik yapmaktadırlar. Bu tarihte aşiretin vergi nüfusu 1624’dür. Bunun beş ile çarpılmasından çıkan 8120 rakamı İlbeylilerin nüfusu hakkında bize fikir vermektedir. Divan-ı Hümayun Mühimme defterindeki 1613 (Hicri 1022) tarihli bir kayıtta, Elbeyli Aşireti’nin Yozgat, Tokat, Sivas yöresiyle Kızılırmak boyunca uzanan yerleri Fermanlardan edinilen bilgilerde bunu doğrulamaktadır. Çünkü İlbeylilerle Kesmezlü aşireti arasında çıkan yaylak ihtilâfı, üzerine gönderilen 1614 (Hicri 1023) tarihli fermanda; İlbeylilerin yüzyıldan beri Sivas bölgesinde devletçe kendilerine tahsis edilen yeri kullandıkları açıkça belirtilmektedir. XVII. yüzyılın başlarında ortaya çıkan ve tehlikeli bir boyut kazanan Celâli isyanları İlbeylilerin (başlıca Sivas-Amasya bölgesi), bir süre dağılmalarına neden olmuştur. Bölgede yaşayan İlbeyli aşireti, daha sonraki yıllarda, o devir yönetimine uyularak Tokat ahkâmına tâbi tutulmuştur. 1689 (Hicri 1100) tarihli bir fermanda, isyan çıkaran Gedikli adında bir eşkıyanın ortadan kaldırılması görevinin, Tokat ahkâmına tâbi İlbeyli Aşireti ile diğer bazı aşiretlere verildiği belirtilmektedir. Bu konu ile ilgili olarak Cengiz ORHUNLU da, İlbeyli aşiretinin Çorum-Tokat sancağı dâhilinde Hoca hasları mukataasına tâbi olduğunu belirtmektedir.

ELBEYLİ ADININ ANLAMI

 elbeyli adı, Türklerin en eski kelimelerinden il, el ile beg, bey kelimelerinin birleşmesiyle meydana gelen İlbey birleşik adına, isimden sıfat türeten “-li” ekinin ilavesiyle oluşmuştur. Türk Kültür tarihçisi Bahattin Ögel , il kelimesinin bir çok anlam taşımakla birlikte ” devlet ” ve ” memleket ” manasının diğerlerine baskın olduğunu belirtmiştir. Dil bilimcilerin bir çoğuda en eski Türk yazıtlarındaki anlamlarından hareketle ” baba ocağı ” , ” ata yurdu ” , ” yurt ” , ve ” vatan” gibi karşılıkları yüklemişlerdir. Anadolu dışında Türkmenlerin yaşadığı yerlerden biri olan İran Azerbaycanında il tabiri ile, ” iskan ve ziraatla uğraşmayan göçebe veya yarı göçebe halk ” kastedilmiştir. Fonetik açıdan, ile yakın olan el kelimesi ise ” ilgi” , ” memleket ” , ” bir yerde yaşayanlar, oturanlar ” gibi manalar taşımaktadır. Şu halde il, el kelimesi diğer anlamları ile birlikte kavim, memleket, devlet, halk, barış anlamları taşımaktadır. Eski Türkçe’den bu güne kadar kullanıla gelmiş ve beg, bek, bik şekillerinde de telaffuz edilmiş olan bey kelimesinin ilk anlamı ” asilzade ” dir. Bunun yanında birtakım başka unvan ve rütbelerle birleşmek suretiyle genel olarak yüksek makamları ifadede kullanılmıştır. Örneğin kadim Türk kitabelindeki Oğuz begler, Töliş begler gibi ünvanlarla başbuğ kastedilmiştir. Eski Uygurca’da hükümdara İlig beg, prense, beg er ünvanları yakıştırılmıştır. Osmanlı idari teşkilatında önemli yeri bulunan Beylerbeyi ünvanınında begden türediği şüphesizdir. Birçok Türk hükümdarının isminin Beyle birlikte anılması geleneği, Osmanlının ilk dönemlerinde , Osman Bey, Orhan Bey şeklinde devam ettirilmiştir. Sonraki asırlarda bir devlet dairesindeki yüksek rütbeli memuru niteleyecek kadar genelleşen bey ünvanı mülki ve idari makamlarcada kullanılmıştır. ”

Bu iki kavramdan oluşan İlbeyi / Elbeyi deyimi ise bir makamı niteleyen sıfat olarak kullanıla gelmiştir. İlbegi birleşik ismi, Sakarların atası olan Alkarevli boyundan daha önceleri, çağdaş Türkmenistan devletinin konumlandığı coğrafyada kullanılmakta idi. Zira Sakar Türklerinin atalarına İlbegi denilmekteydi.

ELBEYLİ TÜRKMENLERİNİN SOYLARI :
 Sakar Türklerinin atalarına İlbegi denilmekteydi. Müstakil bir Türkmen Boyu olan İlbegiler tarım ve hayvancılıkla uğraşıp avcılık yapmaktaydı. Maharetli olmalarından dolayı bunlara Türkmen Türkçesinde ” tuttuğunu koparan, becerikli ve başarılı ” anlamında ALGIR lakabı yakıştırılmış ve Algır İlbegiler olarak anılmaya başlamışlardır. Algır İlbegi terkibi zamanla Algıröylü ve nihayet Alkırevli şeklinde telaffuz edilmiş ve yirmi dört Oğuz Boyunun birinin ismi haline gelmiştir. Günümüzde kendisini elbeyli soyundan kabul eden ve ağırlıklı olarak Sivas şehir merkezi ile , şehrin güneybatısında kırk iki köyde yaşayan bu topluluğun kökenine ait bilinenler , bunların güneyden, Halep bölgesinden geldiği yönündeydi. Bu bilgi doğru olmakla birlikte, Halep’ten önceki vatanlarının neresi olduğu sorusu zihinlerde yer etmişti. Son çalışmalarla birlikte bu sorunlar hemen hemen açıklığa kavuşmuş durumdadır. Ağacan Beyoğlunun kapsamlı eseri, gerekse Sovyet Rusyanın dağılmasından sonraki kültürel çalışmalar, elbeylilerin ana vatanlarının günümüzdeki Türkmenistan coğrafyası olduğunu ortaya koymuştur. Bunların atalarının yirmidört Oğuz Boyunun Alkırevli Boyunu teşkil ettiği de ortadadır

SİVAS ELBEYLİLERİNİN ANADOLUYA GELİŞLERİ :


13. asırda Orta Asya’dan Anadolu’ya vuku bulan göçler sırasında elbeyli Türkmenleri Halep yoluyla Sivas’a gelmişlerdir. Yaklaşık beş asırlık konar göçer hayatından sonra 18. asırda yerleşik düzene geçen elbeylilerin meskun oldukları bölgede aynı isimle kaza teşkilatı kurulmuş, elbeyli bu statüsünü iki asır boyunca korumuştur.
Malazgirt’in fethinden sonra Anadolu’ya göçen Türkmenlerin büyük bölümü güneyden hareket ederek Suriye yolunu kullanmışlardır. Bundan sonra “Halep Türkmenleri ” genel adıyla bilinen bu göçerler arasında bir takım topluluklar meydana gelmişti. Topluluklardan biriside Ulu Yörük Türkmenleri idi. Timur’un istilası sırasında ( 1400 ) Sivas’ta yaşayan elbeyliler Ulu – Yörük topluluğunu meydana getiren oymaklar arasında sayılmaktadır. Ulu – Yörük Türklerinin Ortapare koluna mensup elbeylilerin ezici şehrin güney batısında , bazı obaları da Artuk Ovada yaşamakta idi. 1485 tarihli tahrir defteri elbeylilerin Sivas’ın güney batısında yaşadıklarını belgelemektedir. Emirza Kethüdanın idaresindeki aşiret 311 haneye sahipti ki bu da ortalama 1.555 kişilik nüfus demektir. Bu tarihten 35 yıl sonrasına yani 1520 yılına ait defterde ise 967 haneye ulaştıkları görülmektedir. Kırkdört kışlağa ve yaklaşık 4.131 nüfusa sahip elbeylilerin başında Emirza Veled-i elbeyli bulunuyordu. Aşiret 1574 yılında 36 kışlakta yaşamakta ve çiftçilikle uğraşmaktaydı. elbeylilerin bu tarihteki vergi nüfusu 1.624 tü. Oymağın toplam nüfusu ise 8.120 kadardı.
17.yy başlarında 1614 kışında Kızılırmak civarında muayyen bir kışlağa sahip elbeylilerin burada çiftçilik yapmaları, yavaş yavaş yerleşik hayata yöneldiklerini göstermektedir.

OSMANLILAR DÖNEMİNDE ELBEYLİLER :

Osmanlı İmparatorluğu, XVII. yüzyılın sonu ve XVIII. yüzyılın başlarından itibaren boş ve harap yerlerin ziraata açılması yolunda gayret sarf ederek, konar-göçerlerin iskânlarına teşebbüs ettiği gibi, bu sayede de hem gelirlerini arttırmak hem de idari aksaklıkların bir sonucu olarak ortaya çıkan şekavet unsurlarını ortadan kaldırmayı hedef almıştır. Bilindiği gibi devletin bu yüzyılda toprak kaybına uğraması, onunla birlikte, Müslüman-Türk ahalinin de iç kısımlara doğru göçe başlamasına neden olmuştur. Meydana gelen bu nüfus hareketleri, devletin ekonomik düzenini bozduğu gibi, asayiş durumunu da büyük ölçüde etkilemiştir. Nitekim pek çok meskûn yer harap olup boşaldığı gibi, yine birçok mamur tarla, bağ ve bahçe terk edilerek, ziraî gelirin önemli miktarda azalmasına yol açmıştır. Bu durum karşısında devlet, bu harap olmuş ve boşalmış sahalara başı-boş bir hayat yaşayan konar-göçerleri veya eski ahalisini yerleştirme teşebbüsüne girişmiştir Cengiz Orhonlu’da bu dönemde konar-göçer halkın hükümet tarafından iskân edilme sebeplerini şu şekilde açıklamıştır:
1. Konar-göçer ahalinin merkeziyetçi bir devlet nizamı ile bağdaşmayan hayat tarzları yüzünden yerli halka büyük zararlar vermelerini sona erdirmek,
2. Harap ve boş yerleri imar etmek ve yeniden ziraata açmak,
3. Diğer şekavet unsurlarına ve daha büyük zararlar meydana getiren göçebe gruplara karşı yerli ahaliyi, ekili topraklarını ve hayvanlarını muhafaza etmek.
Bu yüzden Osmanlı Devleti; 11 Ocak 1691’den itibaren çeşitli ferman, hüccet ve emirler yayınlar. Bu kararların özeti şudur:
1. Harap ve boş yerlerin yeniden imarı ve ziraata açılması ve kaybedilmiş zirai gelirin kazanılması.
2. Oymakları konar-göçer hayattan (Türkmanlık’tan) çıkarıp yerleşik hayata intibak ettirmek.
3. İç emniyet bakımından güneyde, özellikle Kuzey Suriye’ye doğru baskı yapan Aneze ve Şammar gibi Arap kabilelerin istilalarına karşı adeta bir muhafaza kuvveti sıfatıyla inzibat işlerinde kullanmak.
İşte bu dönemin iskân politikası olarak ortaya çıkan, “harap ve sahipsiz yerlere oymakların yerleştirilerek yeniden ziraata açılması” şeklinde içe iskân siyaseti, özellikle XVIII. yüzyılın varılmak istenen başlıca hedefi olmuştur. Bu siyasetin gerçekleştirilmesinde ise, yeni mamurelerin kurulması, derbent ve vakıflara yeni ahalinin iskânı gibi teşebbüslerin yanı sıra, konar-göçerleri kendi yaylak ve kışlaklarına yerleştirilmeye de teşebbüs edilmiştir. Konar-göçer aşiretlerin çeşitli sebeplerle belli merkezlere iskân edilmesi siyasetinde İlbeylilerde bundan nasibini almıştır. 1693 yılında Elbeylilerin Rakka (Raka) eyaletinde bulunan topraklara iskân edilmeleri emredilmiştir. Fakat iskân bölgesini incelemek için bölgeye gelen mimarın, su arklarının yıkılmış olduğunu, arklar tamir edilse bile su çıkma ihtimalinin olmadığını ve susuz yerlere yerleştirilirler ise çok kötü duruma düşeceklerini bildirmesi üzerine, Elbeyli Aşireti’nin buraya yerleştirilmelerinden vazgeçilmiştir.
Halep eyaletinde bulunan Menbiç bölgesi Arap aşiretlerin istilalarından dolayı yüz yıldan fazla zaman harap bir halde bulunduğu için, Rakka Valisi Kadı-zâde Hüseyin Paşa, İlbeyli topluluklarının oraya yerleştirilmelerini uygun gördüğü gibi, Halep, Antep ve Kilis’in âyan ve eşrafı da bu fikri makul bulmuşlardır. Bunun üzerine Padişah tarafından 19 Haziran 1693’te de Elbeylilerin söz konusu bölgeye iskân edilmeleri için Rakka valisine ve kadısına emir verilmiştir. Elbeylilerin Rakka’ya değil de Menbiç Bölgesine iskân edilmeleri fikrini İstanbul’un onaylaması üzerine, bu aşirete bağlı oymakların Halep, Antep, Menbiç civarındaki köy ve arazilere yerleştirilmelerine başlanmıştır.
Bu devirde iskân edilen Elbeyli oymakları şunlardır:
Bu devirde iskân edilen Elbeyli oymakları şunlardır:
İlbeyli Torunları, Gavur-ili, Firuzlu, Tarikli (Tavikli), Karataşlı, Tufanlı, Adillu, Hacı Fakılı, Hüseyin Fakılı, Doğanlı ve İnkılâplı.
Bu oymaklardan, Elbeyli boy beyi olan ve İlbeyli Torunları Oymağı’nın da başkanı olduğu sanılan Halil Bey’e, Merc-i Amr, Sungur (Karacaviran), Dive, Gölpınar (Abdi Şeyh), mezraları çiftlik olarak verilmiştir. Firuzlu Oymağı’na Ebu Kalak (Ebu Kalkal) Köyü ve mezraları ile Sacur Suyu üzerindeki Beşiktepe (Kantara), Deve Mağarası (Kışla), Filon (Feylon) mezraları, Gavurilli Oymağı’na Büyük Vakf (Vukuf), Cunbut, Hınta Bükü, Kalecik, Kaabviran, Çördük, Umran, Mağaracık, Kesik ve Karacaviran köyleri iskân yeri olarak tahsis edilmiştir. Karataşlı Oymağı, Kersentaş, Abid, Delifer, Urumiye ve Ebu Şıtta köylerine yerleştirilmiştir. Sacur Suyu’nun güneyindeki Büyük Şürce, Küçük Şürce, Canbay, Kızıl Mağara ve Naimoğlu mezraları da Karataşlı Oymağı’na mezra olarak tayin edilmiştir.
Hüseyin Fakılı Oymağı, İkizce, Taşlıbük ve Halil Bey Viranı köylerine iskân edilmiş, Karataş, Alabaş ve Gannâme mezraları dağ Adillu ve İnkılaplı oymaklarıyla birlikte kullanılmak üzere kendilerine verilmiştir.
Adillu Oymağı, Beşcevze, Tel-Fahri, Tel-Ayşe köylerine, Hacı Fakılı Oymağı, Şidar, Şüveyha, Tileyli köylerine yerleştirilmiş, Sacur’un güneyindeki Ebu Mürce ve Tebulu mezraları da adı geçen oymağa mezra olarak verilmiştir.
İnkılaplı Oymağı, Hindi ve Hemran Köylerine, Tarikli Oymağı, Bab-ı Leylim, Tel-Kova, Tel-Mukdi, Körhüyük, Zelüf (Zülüf, Sülüf), Porsuk Çeşmecik, Taşkapı Ebu Derda köylerine iskân edilmiş, Yosunbükü Mezrası da Tarikli Oymağı’na otlak olarak tayin olunmuştur.
Defter harici olarak İlbeyli Torunları Oymağı’na Aparus, Beylerbeyi, Burçhan, Mihriban, Haruniye köyleri verilmiştir. Firuzlu Oymağı, gene defter harici olarak Halsa, Sad, Köllü, Akpınar, Yusufbey Viranı, Kebenekbükü, Çukurviran, Ayyaşe, Sayene, Penecik, Sayaca, Değecek, Kertişi, Zavkara köylerine yerleştirilmişlerdir. Adillu Oymağı, Düveyri, Tel-Ayşe, Kebeoğlu, Karacaviran, Süleymi, Mehleme Köylerine, Hacıfakılı Oymağı, Lülücek, Tarifi Babcığaz, Doğanlı, Güneşviranı köylerine, İnkılaplı Oymağı, Kobun veya Koyun mezrası ile Aziz köyüne, Gavurilli Oymağı, Baycı, Kalkum, Fetahna, Kurubacük, Benefşe, Baltacık, Kuyumen, Çarkı, Buran, Balurne, Ebu Halta Köylerine, Doğanlı Oymağı, Telemen (Çobanbükü), Kefr-i sale, Karacaviran, Kandvar, Höyük, Öküzöldüren (Tel-Harman) köylerine iskân edilmiştir.
Yukarıda isimleri zikredilen köyler, Elbeyli Aşireti’nin XVII. Yüzyılın sonunda iskân edildiği köylerdir. Fakat bir kısım Elbeyli Oymakları, uzun süre bu bölgede kalamamış, su ve otlak darlığı ve bölgede asayişin bir türlü sağlanamayışı gibi sebeplerle, İlbeyli Türkmenlerine bağlı cemaatlerden bir kısmı yerlerini terk ederek etraf kazâ ve vilayetlere dağılmışlardı. 14 Mart 1729 tarihli fermandan anlaşıldığına göre, yerlerini terk eden bu cemaatlerden Karataşlı’ya tabi 10 hane Maraş’a 7 hâne Antakya (Hatay) ve Han-ı Cedid taraflarına, Tarikli Cemaatinden 9 hane Trablus-şam ve Lazkiye’ye, İlbeyli cemaatinden 7 hane Adana’ya, 9 hâne Maraş’a olmak üzere 32 hâne yerleşmişlerdi.
Ayrıca İlbeyli aşiretinin iskânı konusunda bazı kitaplarda ifade edildiğine göre, bunların büyük bir kısmının Rakka havalisine yerleştirildikleri ancak o yöredeki hayat şartlarının göçebe hayata uymaması sebebiyle ayrı ayrı zamanlarda buradan ayrılarak, Halep, Erzurum, Maraş, Adana, Sis, Sivas ve Anadolu’nun diğer yörelerine kaçtıklarını ve buralarda yeni yurtlar tutmağa muvaffak olduklarını öğrenmiş bulunmaktayız. Bugün Sivas İlbeyli Türkmenleri arasındaki yaygın görüş Sivas’a Güney’den yani Halepaltı denilen bölgeden geldikleri yönündedir. Buna göre Sivas İlbeylileri önce güneye göç ettirilmişler sonra da buradan ayrılarak Sivas’a gelmişler ve daha sonra da Osmanlı Devleti tarafından buraya yerleştirilmişlerdir diyebiliriz.
Çoğunlukla eşkıya baskısından kurtulmak veya arazilerin kifayetsizliği sebebiyle, oturdukları mahalleri terk etmek zorunda kalan ahali, kendi arzularına uygun birer mahal seçerek yerleşmiştir. Devlet, bu gibi durumlarda, cemaatlerin taahhütlerine bağlı kaldıkları müddetçe, onların yerlerinden kaldırmamıştır. Aksi halde, cemaatleri, bağlı bulundukları taifenin içine katmış, çoğu zaman da eski iskân mahallerine nakletmişlerdir. Nitekim, Maraş yöresine kaçan Elbeyli Oymaklarının burada rahat durmamalarından olsa gerek, ceza olarak Rakka’ya sürgün edilmesine karar verilmiştir. Maraş Beylerbeyliğine gönderilen 1141 (1729) tarihli bir fermanda, Halep’in şark tarafına iskân edilen, Maraş topraklarına kaçan Elbeyli cemaatinin Rakka’ya iskân edilmeleri emredilmektedir.
Rakka Valisi Ahmet Paşa’nın Antep naibine gönderdiği bir yazıdan da Elbeylilerin Antep il merkezine yerleşmek istedikleri anlaşılmakta, ancak vali, Elbeylilerin Rakka’ya iskânları emredildiği için bunların şehirde barındırılmamasını istemektedir. Fakat bu tedbirlere rağmen bir kısım Elbeyli oymakları Rakka’ya gitmemekte direnmiş ve devletin amansız takibinden kurtularak Birecik, Rumkale ve Antep’e yerleşmişlerdir.
Halep-Antep yöresindeki Elbeylilerin Araplarla çetin savaşlara giriştikleri ve kuzeye doğru yayılmak istidadındaki Arap tecavüzlerine mukavemet ettikleri kaynaklardan anlaşılıyor. Nitekim savaşçı bir aşiret olan İlbeylilerin bu özellikleri sebebiyle önce Araplara tampon bölge olan Halep, Rakka, Menbiç yöresinde tutulduklarını, daha sonra da 1697 tarihinde çıkan Kadıoğlu Yusuf Paşa isyanında da Araplara karşı Sivas, Erzurum ve Kemah havalisinde yaşayan İlbeyli oymaklarının getirilerek bu isyanın bastırıldığını biliyoruz. Abdülkadir İNAN Hoca bu isyanı bastırmak için bölgeye 80.000 çadır İlbeyli Türkmeninin ve Barakların sevk edildiğini belirtir. Elbeyli aşiretinin bu bölgeye yerleşmesi çok kan dökülmesine neden olmuştur. Bölgeye yerleşmek isteyen Elbeylilerle, Araplar arasında birçok savaş yapılmıştır. Bu savaşlardan birinde Otuzüç Arap oymağı Binsaitle birleşerek Türkmenler üzerine yürümüş ve bunun üzerine Türkmenlerle Barak ve Elbeyli birleşerek Binsaitin karşısına çıkmış ve Rakka’da büyük bir harp olmuştur. “Hubuz/Ekmek Dövüşü” veya “Binsait ile Harp” adı verilen bu savaşta Araplar yenilmiş ve Aneze’ye kadar sürülmüşlerdir.
Bugün Kilis’te yaşayan İlbeylilerin, yukarıda belirtilen bölgelerden, bugünkü yaşadıkları yerlere geldikleri yönündeki bilgilere edebiyat dünyamızda da karşılaşmaktayız. Nitekim Güneyde yaşayan Elbeyli Türkmenleri üzerine araştırmalar yapan Ali Rıza YALMAN (YALGIN)’ın röportaj yaptığı Halil Ağa, Deli Boran Türküsü hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Deli Boran bir Türkmen çocuğudur. Gençliğinde Leyla isminde bir kızı sevmiş. Aşiretimiz o zaman Sivas’ta bulunuyormuş. Doğruca Sivas kadısına gitmiş ve kızı almak için derdini dökmüş…” demektedir. Aşağıdaki türkü ise Deli Boran’ın Sivas’ta söylediği türküdür:
Aman da hünkârın vekili sensin,
Dertlinin dermanın ver diye geldim,
Ya kabul et sözüm, ya ver dileğim,
Emret boynumu vur, diye geldim.
Gelin seyredelim buhara, yaza,
Ötüşen ördeğe, çağıran kaza,
Kalk gidelim mirzan kurdu Sivas’a,
Kendirim boynuma dar diye geldim.

Akıyor Boran’ın gözünün yaşı,
Her varup geldiği salının taşı,
Gönlünüz olursa tutun bu işi,
Leyla’yı Boran’a ver diye geldim.
Bu türküde bize göstermektedir ki, bugün güneyde yaşayan hem Kilis olsun hem de Suriye’deki Elbeyliler olsun bunların bir kısmı bugünkü yaşadıkları yere Sivas’tan gitmişlerdir.
Avrupalı seyyah Niebuhr’un 1764 yılında belirttiğine göre, İlbeyliler 2000 çadırdır. Bunların yarısının Sivas eyaletinde, diğer yarısının da Halep bölgesinde yaşadığını belirtir.

ELBEYLİLERİN ANADOLUYA GELİŞLERİ İLE İLGİLİ ARAŞTIRMALAR VE DİĞER ELBEYLİLER :
Elbeyli Yörüklerinin bu bölgeye ne zaman geldikleri kesin olarak bilinmemektedir. Ancak ; yörede yaşayan Yörük Kocalarından babadan oğula geçen bilgilere ve yine elbeyli Türkmenleri ile ilgili araştırma yapan değerli hocalarımızın belirttikleri hususlara göre elbeyli Türkmenlerinin Anadolu’ya ve yöreye gelişleri şöyle anlatılabilir. Prof. Dr. Ali Sevim ve Prof. Dr. Yaşar Yücel ” Türkiye Tarihi , Fetih, Selçuklu ve Beylikler Dönemi ” adlı yazmış oldukları araştırma kitabının önsözünde ; Anadolu’nun Türkleştirilmesi ve Türk Yurdu yapılmasında ;

“Selçuklular Anadolu’yu istila ve fetih hareketlerinin başlangıcından; ( 1015 ), fetihlerin büyük ölçüde tamamlanmasına ( 1086 ) değin geçen aşağı yukarı yarım yüzyıla yakın bir dönemde Bizanslılarla büyük bir azim ve kararlılıkla sürekli mücadelelerde bulunmuşlardır. ”

” Esasen Türkistan ve Horasanda sahip oldukları bütün medeniyet ve kültür unsurlarıyla batıya göç eden kalabalık Türkmen ( OĞUZ ) kitlelerinin iskan edilmesi Selçuklu Sultanlarının çok önemli tarihi bir sorunu olmuştur. Bu yüzden Türkmen Oymaklarını batıya göçe yönlendirmişlerdir. ” demektedirler.

Prof. Dr. Mehmet Altay Köymen ise ” Büyük Selçuklu İmparatorluğu Tarihi – cilt . lll sayfa 49- 50 ” adlı araştırma kitabında ise şöyle demektedir.
” Selçuklu Devletini başlarında Selçuklu Başbuğlar bulunmak üzere göçebe Türkmenler kurmuşlardır. Fakat daha sonra aynı Devlet yerleşik İran Halkına dayanan klasik bir İslam İmparatorluğu haline gelince , Devlet teşkilatında da göçebe Türkmenlerin yerini yavaş yavaş İran halkı ve Gulam Sistemine göre yetiştirilmiş Türkler aldılar. Böylece mülki teşkilat kadrolarını İran halkı işgal ederken, askeri teşkilat kadrolarına da bu Türkler yerleşmeye başladılar. Devletin kuruluşu sırasında başlıca yükü taşımış olan Türkmenler , Devletin takip ettiği tekamül seyrinin sonucu olarak kenarda kaldılar.
Devlet kendisini uğraştıran bu meseleyi başlıca iki şekilde çözmeye çalışmıştır..
1 – İmparatorluk içindeki göçebe Türkmenleri Anadolu’ya , Suriye’ye ve genellikle batı uçlarına doğru sevketmektir.
2 – Geri kalan Türkmenleri Devlete ve Hanedana yaklaştıracak çareler ve tedbirler aramak.
İkinci tedbir vezir Nizamül-mülk zamanında, Melikşah’ın saltanatının sonuna doğru yazdığı ‘ Siyasetname ‘ adlı kitabında teklif edilir. Bu itibarla bu teklif Sultan Alparslan zamanı için dikkate alınamaz.
İlk tedbir daha Tuğrul Bey zamanında tatbik edilmeye başlandı. Bu itibarla Sultan Alparslan’ın zamanında Devletin takip ettiği belirli bir Türkmen siyasetinden bahsedilebilir.” Denmektedir.

ELBEYLİ YÖRÜKLERİ ( TÜRKMENLERİ )
 Ali Rıza Yalman ( Yalkın ) ” Cenupta Türkmen Oymakları ” adlı kitabının birinci kısmının önsözünde şöyle diyor.

” Gaziantep İli içinde belirli bir şekilde kendi özelliklerini gösteren Türkmenlerimizin arasında üç sene bulunduğumdan, bu Türkmenler üzerinde yaptığım tetkikleri ve topladığım etnografi bilgileri oldukça önemli bir yetkiyle okuyucularıma sunarken önce dikkatlerini üç kısma çekmek isterim. Güney illerimizdeki oymakların bölük ve obalarını, ikinci olarak mevcut Türkmenlerin içinde şimdiye kadar saklayabilen Elbeylilerin özelliklerini, üçüncü olarak da Elbeyliler dahil olmak üzere bütün Türkmenlerin adet, gelenek , hikaye ve türkülerini içine alır. ”

Daha sonra buradaki Türkmen Oymaklarını şöyle guruplandırmıştır.

CENUPTA TÜRKMEN OYMAKLARI :
1- Elbeyli Oymağı ( 7- Oba ) ————- Berelli Oymağı ( 5 – Oba )

2- Dağınık Oymaklar ( 5 – Oba )
3- Beydili Oymakları
a) Barak Oymağı ( 12 – Oba )
b) Bayındır Oymağı ( 5 – Oba )
c) Beydili Oymağı ( 12 – Oba )

Aynı kitabın sekezinci sayfasında Elbeyli Oymağına bağlı Obalar ise şöyle sıralanmaktadır. Bu obaları birer birer yazdığını da ifade etmiştir.

ELBEYLİ OYMAĞI OBALARI
1 – Gavurelli Obası

2 – Prenli veya Çördüklü Obası
3 – Tirkili Obası
4 – Taflı Obası
5 – Şahveli Obası
6 – Firizli Obası
7 – Karataşlı Obası

Aynı eserin dokuzuncu sayfasında ise yazar şöyle diyor.

1919 senesinden beri sık sık temas ettiğim Elbeyli Aşiretini bu defa Kiliste daha iyi inceleme fırsatı buldum.
Elbeyli Aşireti Türkmenlerden ayrı bölüktür. Bunların kökü hakkında Ebül Hüda Efendi diyorki ; Türkmenler 80.000 ev ( Çadır ) , 36 bölüktür. Bu bölüklerden birisine Anadolu’dan ” Sultanmelek ” isminde birinin oğlu Bey olmuş. Ondan sonra Türkmen’den bölünen bu aşiretin ismine ” Elbeyli ” denmiş.

Prof.Dr.Faruk SÜMER – Oğuzlar ( Türkmenler ) tarihleri, Boy teşkilatı- Destanları – adıyla yayımlamış olduğu eserinin 348. sayfasında Seyyah NİEBUHR’UN -1764 yılında belirlediği Türkmen Oymakları listesini şöyle açıklıyor.
Türkmen Oymaklarına dair Avrupalı Seyyahların eserlerinde bazı listeler görülür. Bildiğimize göre bu listelerin en eskisi Niebuhr’un kitabındaki listedir.

Niebuhr bu listeyi 1764 yılında Halep’te yaşayan Dr.P.Russel’den almıştı. Ben burada Sivas’la ilgili Türkmen Oymaklarını veriyorum.
1 – Pehlivanlı Oymağı = 15.000 Çadır. Sivas – Ankara arasında otururlar.
2 – Köçekli Oymağı = 10.000 Çadır. ” ” ” ”
3 – Avşar Oymağı = 500 Çadır. ” ” ” ”
4 – Cerid Oymağı = 500 Çadır ” ” ” ”
5 – Lek Oymağı = 1000 Çadır ” ” ” ”
6 – Beberli Oymağı = 1000 Çadır. ” ” ” ”
7 – Ağca-Koyunlu ” = 500 Çadır. ” ” ” ”
8 – Şam Bayadı ” = 500 Çadır. ” ” ” ”
9 – Barak Oymağı = 1000 Çadır. Yazın Sivasta, kışın Deyr Zor da otururlar.
10- Çağırganlı Oymağı ( Boz Ulus Çağırganlısı, Dulkadırlı ) = 200 Çadır  yazın Sivasta , kışın Deyr Zorda ( Suriye ) otururlar.
11 – Reyhanlı Oymağı = 2000 Çadır. ( Halep Bayatları da denir. )  Yazın Sivas , kışın Halepte otururlar. Antakya Reyhanlı İlçesi bu Oymağın adını taşır.
12 – Sofular Oymağı = 500 Çadır. Sivasta otururlar.
13 – Kuluncuğlı Oymağı = 500 Çadır. Sivasta otururlar.
14 – İl-Beğli Oymağı = 2000 Çadır. Bunların yarısı Sivas Vilayetinde, yarısı da Halep Bölgesinde yaşar. Fakat daha öncede belirtildiği gibi her iki İl- Beğli Oymakları arasında yani, Sivas İl – Beğlileri ve Maraş İl _ Beğlileri arasında isim benzerliği vardır.

TARİH BOYUNCA KURULAN ELBEYLİ BEYLİKLERİ VE İLK BEYLERİ

HALEP BEYLİĞİ = MUHAMMED BEY

MUMBUÇ BEYLİĞİ = KADIOĞLU AHMET BEY

MARAŞ BEYLİĞİ = KADIOĞLU ALİ BEY

BESNİ BEYLİĞİ = MUSTAFA PAŞA (ÖZBEYLER)

SİVAS BEYLİĞİ = YUSUF EL-HAMZA (UZUN HASAN IN TORUNU)

KAYSERİ BEYLİĞİ = DADALOĞULLARI (AVŞARBEYLERİ)

YOZGATBEYLİĞİ = ÇATALOĞULLARI

ADANABEYLİĞİ = ZÜKadirĞULLARI

ANTAKYABEYLİĞİ = KARAMÜRSELLER

KONYA BEYLİĞİ = KOZANOĞULLARI

ELBEYLİ AŞİRETİNİN OYMAKLARI

KARATAŞLI, BAYRAKTAR, GAVURELLİ,

SARICALI, MUHSİNOĞULLARI, ŞAHVELİLER,

TIRIKLILAR, TAFLILAR, PERENLİLER,

ÇÖRTÜKLÜ, FERİZLİ, AĞCAOĞULLARI,

HACIOĞULLARI, MOLLAÖMEROĞLU, KELEŞLİLER,

BİR ZAMANDA DESTAN OLSUN DİLLERE.

YİRMİ DÖRT OGUZ BOYUNUN BAYAT KOLUNA TABİ DULKADİRLİ (SAM BAYADİ) TAİFESİNDEN OLAN VE BUGÜN ANADOLU’NUN ÇESİTLİ YÖRELERİNE DAGİLMİS OLARAK BULUNAN ILBEYLİ ASİRETİ, ONBESİNCİ ASRİN BASLARİNDA, YİRMİ ALTİ OYMAKLA BİRLİKTE ULU-YÖRÜK TÜRKLERİNİN ORTAPÂRE KOLUNU MEYDANA GETİRMEKTE VE SİVAS-AMASYA BÖLGESİNDE YASAMAKTA İDİLER. ASİRET HAKKİNDAKİ BİLGİLER 1485 YİLİNA AİTTİR. BU TARİHTE BASLARİNDA EMİRZA KETHÜDA BULUNMAKTA VE 311 HANEDEN OLUSMAKTADİRLAR. BU DA ORTALAMA 1555 KİSİ DEMEKTİR. 1520 SENESİNDE İSE 967 HANE OLARAK GÖRÜLMEKTEDİR. BU HANELERDEN 185’İ MÜCERREDLERE (BEKÂRLARA) AİTTİR.

ASİRET REİSİ EMİRZA VELED-İ ILBEYLİ OLUP KİRK DÖRT KİSLAGA SAHİPTİRLER. BU KİSLAKLAR ARASİNDA BUGÜN SİVAS’TA ILBEYLİ TÜRKMENLERİNİN YASADİGİ KÖYLER ARASİNDA OLAN AGCAİNİS, DAMİLİ, YANALAK, GÜNEY, KİZİLCA, GÖZMEN GİBİ KÖYLER DE BULUNMAKTADİR. ASİRETİN BU TARİHTEKİ NÜFUSU İSE YAKLASİK 4131 KİSİDİR.1574 YİLİNDA İSE, OTUZ ALTİ KİSLAKTA YASAMAKTA VE BU KİSLAKLARDA ÇİFTÇİLİK YAPMAKTADİRLAR. BU TARİHTE ASİRETİN VERGİ NÜFUSU 1624’DÜR. BUNUN BES İLE ÇARPİLMASİNDAN ÇİKAN 8120 RAKAMİ ILBEYLİLERİN NÜFUSU HAKKİNDA BİZE FİKİR VERMEKTEDİR.

DİVAN-İ HÜMAYUN MÜHİMME DEFTERİNDEKİ 1613 (HİCRİ 1022) TARİHLİ BİR KAYİTTA, ELBEYLİ ASİRETİ’NİN YOZGAT, TOKAT, SİVAS YÖRESİYLE KİZİLİRMAK BOYUNCA UZANAN YERLERİ ESKİDEN BERİ YAYLAK VE KİSLAK OLARAK TASARRUF ETTİKLERİ VE BURADA ÇİFTÇİLİK YAPTİKLARİ İFADE EDİLMEKTEDİR.

            FERMANLARDAN EDİNİLEN BİLGİLERDE BUNU DOGRULAMAKTADİR. ÇÜNKÜ ILBEYLİLERLE KESMEZLÜ ASİRETİ ARASİNDA ÇİKAN YAYLAK İHTİLÂFİ, ÜZERİNE GÖNDERİLEN 1614 (HİCRİ 1023) TARİHLİ FERMANDA; ILBEYLİLERİN YÜZYİLDAN BERİ SİVAS BÖLGESİNDE DEVLETÇE KENDİLERİNE TAHSİS EDİLEN YERİ KULLANDİKLARİ AÇİKÇA BELİRTİLMEKTEDİR.

            XVII. YÜZYİLİN BASLARİNDA ORTAYA ÇİKAN VE TEHLİKELİ BİR BOYUT KAZANAN CELÂLİ İSYANLARİ ILBEYLİLERİN (BASLİCA SİVAS-AMASYA BÖLGESİ), BİR SÜRE DAGİLMALARİNA NEDEN OLMUSTUR.[12] BÖLGEDE YASAYAN ILBEYLİ ASİRETİ, DAHA SONRAKİ YİLLARDA, O DEVİR YÖNETİMİNE UYULARAK TOKAT AHKÂMİNA TÂBİ TUTULMUSTUR. 1689 (HİCRİ 1100) TARİHLİ BİR FERMANDA, İSYAN ÇİKARAN GEDİKLİ ADİNDA BİR ESKİYANİN ORTADAN KALDİRİLMASİ GÖREVİNİN, TOKAT AHKÂMİNA TÂBİ ILBEYLİ ASİRETİ İLE DİGER BAZİ ASİRETLERE VERİLDİGİ BELİRTİLMEKTEDİR.[13] BU KONU İLE İLGİLİ OLARAK CENGİZ ORHUNLU DA, ILBEYLİ ASİRETİNİN ÇORUM-TOKAT SANCAGİ DÂHİLİNDE HOCA HASLARİ MUKATAASİNA TÂBİ OLDUGUNU BELİRTMEKTEDİR.

            OSMANLİ IMPARATORLUGU, XVII. YÜZYİLİN SONU VE XVIII. YÜZYİLİN BASLARİNDAN İTİBAREN BOS VE HARAP YERLERİN ZİRAATA AÇİLMASİ YOLUNDA GAYRET SARF EDEREK, KONAR-GÖÇERLERİN İSKÂNLARİNA TESEBBÜS ETTİGİ GİBİ, BU SAYEDE DE HEM GELİRLERİNİ ARTTİRMAK HEM DE İDARİ AKSAKLİKLARİN BİR SONUCU OLARAK ORTAYA ÇİKAN SEKAVET UNSURLARİNİ ORTADAN KALDİRMAYİ HEDEF ALMİSTİR. BİLİNDİGİ GİBİ DEVLETİN BU YÜZYİLDA TOPRAK KAYBİNA UGRAMASİ, ONUNLA BİRLİKTE, MÜSLÜMAN-TÜRK AHALİNİN DE İÇ KİSİMLARA DOGRU GÖÇE BASLAMASİNA NEDEN OLMUSTUR. MEYDANA GELEN BU NÜFUS HAREKETLERİ, DEVLETİN EKONOMİK DÜZENİNİ BOZDUGU GİBİ, ASAYİS DURUMUNU DA BÜYÜK ÖLÇÜDE ETKİLEMİSTİR. NİTEKİM PEK ÇOK MESKÛN YER HARAP OLUP BOSALDİGİ GİBİ, YİNE BİRÇOK MAMUR TARLA, BAG VE BAHÇE TERK EDİLEREK, ZİRAÎ GELİRİN ÖNEMLİ MİKTARDA AZALMASİNA YOL AÇMİSTİR. BU DURUM KARSİSİNDA DEVLET, BU HARAP OLMUS VE BOSALMİS SAHALARA BASİ-BOS BİR HAYAT YASAYAN KONAR-GÖÇERLERİ VEYA ESKİ AHALİSİNİ YERLESTİRME TESEBBÜSÜNE GİRİSMİSTİR.

            CENGİZ ORHONLU’DA BU DÖNEMDE KONAR-GÖÇER HALKİN HÜKÜMET TARAFİNDAN İSKÂN EDİLME SEBEPLERİNİ SU SEKİLDE AÇİKLAMİSTİR:

            1. KONAR-GÖÇER AHALİNİN MERKEZİYETÇİ BİR DEVLET NİZAMİ İLE BAGDASMAYAN HAYAT TARZLARİ YÜZÜNDEN YERLİ HALKA BÜYÜK ZARARLAR VERMELERİNİ SONA ERDİRMEK,

            2. HARAP VE BOS YERLERİ İMAR ETMEK VE YENİDEN ZİRAATA AÇMAK,

            3. DİGER SEKAVET UNSURLARİNA VE DAHA BÜYÜK ZARARLAR MEYDANA GETİREN GÖÇEBE GRUPLARA KARSİ YERLİ AHALİYİ, EKİLİ TOPRAKLARİNİ VE HAYVANLARİNİ MUHAFAZA ETMEK.

BU YÜZDEN OSMANLİ DEVLETİ; 11 OCAK 1691’DEN İTİBAREN ÇESİTLİ FERMAN, HÜCCET VE EMİRLER YAYİNLAR. BU KARARLARİN ÖZETİ SUDUR:

1. HARAP VE BOS YERLERİN YENİDEN İMARİ VE ZİRAATA AÇİLMASİ VE KAYBEDİLMİS ZİRAİ GELİRİN KAZANİLMASİ.

2. OYMAKLARİ KONAR-GÖÇER HAYATTAN (TÜRKMANLİK’TAN) ÇİKARİP YERLESİK HAYATA İNTİBAK ETTİRMEK.

3. IÇ EMNİYET BAKİMİNDAN GÜNEYDE, ÖZELLİKLE KUZEY SURİYE’YE DOGRU BASKİ YAPAN ANEZE VE SAMMAR GİBİ ARAP KABİLELERİN İSTİLALARİNA KARSİ ADETA BİR MUHAFAZA KUVVETİ SİFATİYLA İNZİBAT İSLERİNDE KULLANMAK.

ISTE BU DÖNEMİN İSKÂN POLİTİKASİ OLARAK ORTAYA ÇİKAN, “HARAP VE SAHİPSİZ YERLERE OYMAKLARİN YERLESTİRİLEREK YENİDEN ZİRAATA AÇİLMASİ” SEKLİNDE İÇE İSKÂN SİYASETİ, ÖZELLİKLE XVIII. YÜZYİLİN VARİLMAK İSTENEN BASLİCA HEDEFİ OLMUSTUR. BU SİYASETİN GERÇEKLESTİRİLMESİNDE İSE, YENİ MAMURELERİN KURULMASİ, DERBENT VE VAKİFLARA YENİ AHALİNİN İSKÂNİ GİBİ TESEBBÜSLERİN YANİ SİRA, KONAR-GÖÇERLERİ KENDİ YAYLAK VE KİSLAKLARİNA YERLESTİRİLMEYE DE TESEBBÜS EDİLMİSTİR.[17] KONAR-GÖÇER ASİRETLERİN ÇESİTLİ SEBEPLERLE BELLİ MERKEZLERE İSKÂN EDİLMESİ SİYASETİNDE ILBEYLİLERDE BUNDAN NASİBİNİ ALMİSTİR. 1693 YİLİNDA ELBEYLİLERİN RAKKA (RAKA) EYALETİNDE BULUNAN TOPRAKLARA İSKÂN EDİLMELERİ EMREDİLMİSTİR. FAKAT İSKÂN BÖLGESİNİ İNCELEMEK İÇİN BÖLGEYE GELEN MİMARİN, SU ARKLARİNİN YİKİLMİS OLDUGUNU, ARKLAR TAMİR EDİLSE BİLE SU ÇİKMA İHTİMALİNİN OLMADİGİNİ VE SUSUZ YERLERE YERLESTİRİLİRLER İSE ÇOK KÖTÜ DURUMA DÜSECEKLERİNİ BİLDİRMESİ ÜZERİNE, ELBEYLİ ASİRETİ’NİN BURAYA YERLESTİRİLMELERİNDEN VAZGEÇİLMİSTİR.

HALEP EYALETİNDE BULUNAN MENBİÇ BÖLGESİ ARAP ASİRETLERİN İSTİLALARİNDAN DOLAYİ YÜZ YİLDAN FAZLA ZAMAN HARAP BİR HALDE BULUNDUGU İÇİN, RAKKA VALİSİ KADİ-ZÂDE HÜSEYİN PASA, ILBEYLİ TOPLULUKLARİNİN ORAYA YERLESTİRİLMELERİNİ UYGUN GÖRDÜGÜ GİBİ, HALEP, ANTEP VE KİLİS’İN ÂYAN VE ESRAFİ DA BU FİKRİ MAKUL BULMUSLARDİR. BUNUN ÜZERİNE PADİSAH TARAFİNDAN 19 HAZİRAN 1693’TE DE ELBEYLİLERİN SÖZ KONUSU BÖLGEYE İSKÂN EDİLMELERİ İÇİN RAKKA VALİSİNE VE KADİSİNA EMİR VERİLMİSTİR. ELBEYLİLERİN RAKKA’YA DEGİL DE MENBİÇ BÖLGESİNE İSKÂN EDİLMELERİ FİKRİNİ ISTANBUL’UN ONAYLAMASİ ÜZERİNE, BU ASİRETE BAGLİ OYMAKLARİN HALEP, ANTEP, MENBİÇ CİVARİNDAKİ KÖY VE ARAZİLERE YERLESTİRİLMELERİNE BASLANMİSTİR.[18]

            BU DEVİRDE İSKÂN EDİLEN ELBEYLİ OYMAKLARİ SUNLARDİR:

            ILBEYLİ TORUNLARİ, GAVUR-İLİ, FİRUZLU, TARİKLİ (TAVİKLİ), KARATASLİ, TUFANLİ, ADİLLU, HACİ FAKİLİ, HÜSEYİN FAKİLİ, DOGANLİ VE INKİLÂPLİ.

            BU OYMAKLARDAN, ELBEYLİ BOY BEYİ OLAN VE ILBEYLİ TORUNLARİ OYMAGİ’NİN DA BASKANİ OLDUGU SANİLAN HALİL BEY’E, MERC-İ AMR, SUNGUR (KARACAVİRAN), DİVE, GÖLPİNAR (ABDİ SEYH), MEZRALARİ ÇİFTLİK OLARAK VERİLMİSTİR. FİRUZLU OYMAGİ’NA EBU KALAK (EBU KALKAL) KÖYÜ VE MEZRALARİ İLE SACUR SUYU ÜZERİNDEKİ BESİKTEPE (KANTARA), DEVE MAGARASİ (KİSLA), FİLON (FEYLON) MEZRALARİ, GAVURİLLİ OYMAGİ’NA BÜYÜK VAKF (VUKUF), CUNBUT, HİNTA BÜKÜ, KALECİK, KAABVİRAN, ÇÖRDÜK, UMRAN, MAGARACİK, KESİK VE KARACAVİRAN KÖYLERİ İSKÂN YERİ OLARAK TAHSİS EDİLMİSTİR. KARATASLİ OYMAGİ, KERSENTAS, ABİD, DELİFER, URUMİYE VE EBU SİTTA KÖYLERİNE YERLESTİRİLMİSTİR. SACUR SUYU’NUN GÜNEYİNDEKİ BÜYÜK SÜRCE, KÜÇÜK SÜRCE, CANBAY, KİZİL MAGARA VE NAİMOGLU MEZRALARİ DA KARATASLİ OYMAGİ’NA MEZRA OLARAK TAYİN EDİLMİSTİR.

            HÜSEYİN FAKİLİ OYMAGİ, IKİZCE, TASLİBÜK VE HALİL BEY VİRANİ KÖYLERİNE İSKÂN EDİLMİS, KARATAS, ALABAS VE GANNÂME MEZRALARİ DAG ADİLLU VE INKİLAPLİ OYMAKLARİYLA BİRLİKTE KULLANİLMAK ÜZERE KENDİLERİNE VERİLMİSTİR.

            ADİLLU OYMAGİ, BESCEVZE, TEL-FAHRİ, TEL-AYSE KÖYLERİNE, HACİ FAKİLİ OYMAGİ, SİDAR, SÜVEYHA, TİLEYLİ KÖYLERİNE YERLESTİRİLMİS, SACUR’UN GÜNEYİNDEKİ EBU MÜRCE VE TEBULU MEZRALARİ DA ADİ GEÇEN OYMAGA MEZRA OLARAK VERİLMİSTİR.

            INKİLAPLİ OYMAGİ, HİNDİ VE HEMRAN KÖYLERİNE, TARİKLİ OYMAGİ, BAB-İ LEYLİM, TEL-KOVA, TEL-MUKDİ, KÖRHÜYÜK, ZELÜF (ZÜLÜF, SÜLÜF), PORSUK ÇESMECİK, TASKAPİ EBU DERDA KÖYLERİNE İSKÂN EDİLMİS, YOSUNBÜKÜ MEZRASİ DA TARİKLİ OYMAGİ’NA OTLAK OLARAK TAYİN OLUNMUSTUR.

            DEFTER HARİCİ OLARAK ILBEYLİ TORUNLARİ OYMAGİ’NA APARUS, BEYLERBEYİ, BURÇHAN, MİHRİBAN, HARUNİYE KÖYLERİ VERİLMİSTİR. FİRUZLU OYMAGİ, GENE DEFTER HARİCİ OLARAK HALSA, SAD, KÖLLÜ, AKPİNAR, YUSUFBEY VİRANİ, KEBENEKBÜKÜ, ÇUKURVİRAN, AYYASE, SAYENE, PENECİK, SAYACA, DEGECEK, KERTİSİ, ZAVKARA KÖYLERİNE YERLESTİRİLMİSLERDİR. ADİLLU OYMAGİ, DÜVEYRİ, TEL-AYSE, KEBEOGLU, KARACAVİRAN, SÜLEYMİ, MEHLEME KÖYLERİNE, HACİFAKİLİ OYMAGİ, LÜLÜCEK, TARİFİ BABCİGAZ, DOGANLİ, GÜNESVİRANİ KÖYLERİNE, INKİLAPLİ OYMAGİ, KOBUN VEYA KOYUN MEZRASİ İLE AZİZ KÖYÜNE, GAVURİLLİ OYMAGİ, BAYCİ, KALKUM, FETAHNA, KURUBACÜK, BENEFSE, BALTACİK, KUYUMEN, ÇARKİ, BURAN, BALURNE, EBU HALTA KÖYLERİNE, DOGANLİ OYMAGİ, TELEMEN (ÇOBANBÜKÜ), KEFR-İ SALE, KARACAVİRAN, KANDVAR, HÖYÜK, ÖKÜZÖLDÜREN (TEL-HARMAN) KÖYLERİNE İSKÂN EDİLMİSTİR.

            YUKARİDA İSİMLERİ ZİKREDİLEN KÖYLER, ELBEYLİ ASİRETİ’NİN XVII. YÜZYİLİN SONUNDA İSKÂN EDİLDİGİ KÖYLERDİR. FAKAT BİR KİSİM ELBEYLİ OYMAKLARİ, UZUN SÜRE BU BÖLGEDE KALAMAMİS, SU VE OTLAK DARLİGİ VE BÖLGEDE ASAYİSİN BİR TÜRLÜ SAGLANAMAYİSİ GİBİ SEBEPLERLE, ILBEYLİ TÜRKMENLERİNE BAGLİ CEMAATLERDEN BİR KİSMİ YERLERİNİ TERK EDEREK ETRAF KAZÂ VE VİLAYETLERE DAGİLMİSLARDİ. 14 MART 1729 TARİHLİ FERMANDAN ANLASİLDİGİNA GÖRE, YERLERİNİ TERK EDEN BU CEMAATLERDEN KARATASLİ’YA TABİ 10 HANE MARAS’A 7 HÂNE ANTAKYA (HATAY) VE HAN-İ CEDİD TARAFLARİNA, TARİKLİ CEMAATİNDEN 9 HANE TRABLUS-SAM VE LAZKİYE’YE, ILBEYLİ CEMAATİNDEN 7 HANE ADANA’YA, 9 HÂNE MARAS’A OLMAK ÜZERE 32 HÂNE YERLESMİSLERDİ.

            AYRİCA ILBEYLİ ASİRETİNİN İSKÂNİ KONUSUNDA BAZİ KİTAPLARDA İFADE EDİLDİGİNE GÖRE, BUNLARİN BÜYÜK BİR KİSMİNİN RAKKA HAVALİSİNE YERLESTİRİLDİKLERİ ANCAK O YÖREDEKİ HAYAT SARTLARİNİN GÖÇEBE HAYATA UYMAMASİ SEBEBİYLE AYRİ AYRİ ZAMANLARDA BURADAN AYRİLARAK, HALEP, ERZURUM, MARAS, ADANA, SİS, SİVAS VE ANADOLU’NUN DİGER YÖRELERİNE KAÇTİKLARİNİ VE BURALARDA YENİ YURTLAR TUTMAGA MUVAFFAK OLDUKLARİNİ ÖGRENMİS BULUNMAKTAYİZ.[21] BUGÜN SİVAS ILBEYLİ TÜRKMENLERİ ARASİNDAKİ YAYGİN GÖRÜS SİVAS’A GÜNEY’DEN YANİ HALEPALTİ DENİLEN BÖLGEDEN GELDİKLERİ YÖNÜNDEDİR. BUNA GÖRE SİVAS ILBEYLİLERİ ÖNCE GÜNEYE GÖÇ ETTİRİLMİSLER SONRA DA BURADAN AYRİLARAK SİVAS’A GELMİSLER VE DAHA SONRA DA OSMANLİ DEVLETİ TARAFİNDAN BURAYA YERLESTİRİLMİSLERDİR DİYEBİLİRİZ.

ÇOGUNLUKLA ESKİYA BASKİSİNDAN KURTULMAK VEYA ARAZİLERİN KİFAYETSİZLİGİ SEBEBİYLE, OTURDUKLARİ MAHALLERİ TERK ETMEK ZORUNDA KALAN AHALİ, KENDİ ARZULARİNA UYGUN BİRER MAHAL SEÇEREK YERLESMİSTİR. DEVLET, BU GİBİ DURUMLARDA, CEMAATLERİN TAAHHÜTLERİNE BAGLİ KALDİKLARİ MÜDDETÇE, ONLARİN YERLERİNDEN KALDİRMAMİSTİR. AKSİ HALDE, CEMAATLERİ, BAGLİ BULUNDUKLARİ TAİFENİN İÇİNE KATMİS, ÇOGU ZAMAN DA ESKİ İSKÂN MAHALLERİNE NAKLETMİSLERDİR.[22] NİTEKİM, MARAS YÖRESİNE KAÇAN ELBEYLİ OYMAKLARİNİN BURADA RAHAT DURMAMALARİNDAN OLSA GEREK,  CEZA OLARAK RAKKA’YA SÜRGÜN EDİLMESİNE KARAR VERİLMİSTİR. MARAS BEYLERBEYLİGİNE GÖNDERİLEN 1141 (1729) TARİHLİ BİR FERMANDA, HALEP’İN SARK TARAFİNA İSKÂN EDİLEN, MARAS TOPRAKLARİNA KAÇAN ELBEYLİ CEMAATİNİN RAKKA’YA İSKÂN EDİLMELERİ EMREDİLMEKTEDİR.

RAKKA VALİSİ AHMET PASA’NİN ANTEP NAİBİNE GÖNDERDİGİ BİR YAZİDAN DA ELBEYLİLERİN ANTEP İL MERKEZİNE YERLESMEK İSTEDİKLERİ ANLASİLMAKTA, ANCAK VALİ, ELBEYLİLERİN RAKKA’YA İSKÂNLARİ EMREDİLDİGİ İÇİN BUNLARİN SEHİRDE BARİNDİRİLMAMASİNİ İSTEMEKTEDİR. FAKAT BU TEDBİRLERE RAGMEN BİR KİSİM ELBEYLİ OYMAKLARİ RAKKA’YA GİTMEMEKTE DİRENMİS VE DEVLETİN AMANSİZ TAKİBİNDEN KURTULARAK BİRECİK, RUMKALE VE ANTEP’E YERLESMİSLERDİR.[23]

HALEP-ANTEP YÖRESİNDEKİ ELBEYLİLERİN ARAPLARLA ÇETİN SAVASLARA GİRİSTİKLERİ VE KUZEYE DOGRU YAYİLMAK İSTİDADİNDAKİ ARAP TECAVÜZLERİNE MUKAVEMET ETTİKLERİ KAYNAKLARDAN ANLASİLİYOR.[24] NİTEKİM SAVASÇİ BİR ASİRET OLAN ILBEYLİLERİN BU ÖZELLİKLERİ SEBEBİYLE ÖNCE ARAPLARA TAMPON BÖLGE OLAN HALEP, RAKKA, MENBİÇ YÖRESİNDE TUTULDUKLARİNİ, DAHA SONRA DA 1697 TARİHİNDE ÇİKAN KADİOGLU YUSUF PASA İSYANİNDA DA ARAPLARA KARSİ SİVAS, ERZURUM VE KEMAH HAVALİSİNDE YASAYAN ILBEYLİ OYMAKLARİNİN GETİRİLEREK BU İSYANİN BASTİRİLDİGİNİ BİLİYORUZ. ABDÜLKADİR INAN HOCA BU İSYANİ BASTİRMAK İÇİN BÖLGEYE 80.000 ÇADİR ILBEYLİ TÜRKMENİNİN VE BARAKLARİN SEVK EDİLDİGİNİ BELİRTİR.[25] ELBEYLİ ASİRETİNİN BU BÖLGEYE YERLESMESİ ÇOK KAN DÖKÜLMESİNE NEDEN OLMUSTUR. BÖLGEYE YERLESMEK İSTEYEN ELBEYLİLERLE, ARAPLAR ARASİNDA BİRÇOK SAVAS YAPİLMİSTİR. BU SAVASLARDAN BİRİNDE OTUZÜÇ ARAP OYMAGİ BİNSAİTLE BİRLESEREK TÜRKMENLER ÜZERİNE YÜRÜMÜS VE BUNUN ÜZERİNE TÜRKMENLERLE BARAK VE ELBEYLİ BİRLESEREK BİNSAİTİN KARSİSİNA ÇİKMİS VE RAKKA’DA BÜYÜK BİR HARP OLMUSTUR. “HUBUZ/EKMEK DÖVÜSÜ” VEYA “BİNSAİT İLE HARP” ADİ VERİLEN BU SAVASTA ARAPLAR YENİLMİS VE ANEZE’YE KADAR SÜRÜLMÜSLERDİR.

 SONUÇ

Günümüzde kendisini İlbeyli olarak kabul eden ve ağırlıklı olarak Sivas şehir merkeziyle şehrin güneybatısında kırk iki köyde yaşayan bu topluluğun kökenine ait bilinenler, bunların güneyden, Halep bölgesinden geldiği yönündeydi. Bu bilgi doğru olmakla birlikte, Halep´ten önceki vatanıarının neresi olduğu, bir soru olarak zihinlerde yer etmişti. İşte son yapılan çalışmalar bu konudaki soruları ortadan kaldırmış durumdadır. Gerek yukarıda atıfta bulunduğumuz Ağacan Beyoğlu´nun kapsamlı eseri, gerekse Sovyet Rusya´nın dağılmasından sonraki kültürel çalışmalar, Sivas İlbeyıilerinin asıl vatanıarının günümüzdeki Türkmenistan coğrafyası olduğunu ortaya koymuştur. Bunların yirmi dört Oğuz boyundan Alkarevli boyuna mensup oldukları da ortadadır. 13. asırda Orta Asya´ dan Anadolu ´ya vuku bulan göçler sırasında İlbeyli Türkmenleri Halep yoluyla Sivas´a gelmişlerdir. Yaklaşık beş asırlık konar göçer hayatından sonra 18. Asırda yerleşik düzene geçen İlbeylilerin meskun oldukları bölgede aynı isimle kaza teşkilatı oluşturulmuş; ilbeyli kazası bu statüsünü iki asra yakın korumuştur. Osmanlı´nın son döneminde nahiye haline getirilen İlbeyli, daha sonra bu konumunu da kaybetmiştir. Cumhuriyet döneminin ekonomik ve sosyal şartlarından dolayı şehir merkeziyle birlikte büyük şehirlere de göç eden bu insanlar kendilerini hala İlbeyliler olarak tanımakta; akrabalarının yaşadığı kırk iki köyün bulunduğu bölge de halk arasında İ1beyli olarak bilinmektedir.

 

Kaynakça

  1. ^ a b Emre, Ahmet Cevat (1946) Türk Lehçelerinin Mukayeseli Grameri (İlk Deneme) Birinci Kitap Fonetik, İstanbul TDK 1946 (iç kapakta ise İstanbul 1949), adlı kitap Bürhaneddin Erenler Matbaası tarafından basılmış olup, kitabın iç kapağının hemen arkasına Türk Lehçelerinin Mukayeseli Grameri (İlk Deneme) İkinci Kitap Morfoloji (Hazırlanmaktadır) şeklinde ikinci bir kapak konmuş ve eserin ikincisinin yayımlanacağı bu şekilde duyurulmuş fakat bu eser yayımlanmamış ve seri eksik kalmıştır. [Sayfa 174: Anadolu Oğuzları (Türkmenleri)]
  2. ^ İkinci Türk Tarih Kongresi: Kongrenin Çalışmaları, Kongreye Sunulan Tebliğler , İstanbul: 20 - 25 Eylül 1937, 1. baskı: Kenan Matbaası, 1943, 2. baskı (tıpkıbasım), 2010, Türk Tarih Kurumu (Sayfa 148: Mâtem alâmeti olarak at kuyruğunu kesmek âdetini, eski Anadolu Oğuzları´nda da devam etmiş olduğunu biliyoruz.)
  3. ^ Togan, Zeki Velidi (1946). Umumi Türk Tarihine Giriş cilt: I, sayfa. 210, İstanbul.
  4. ^ Turan, Osman (1969). Türk Cihan Hâkimiyeti ve Mefkûresi Tarihi, cilt I-II, İstanbul 1969
  5. ^ a b c Emine Erdoğan (1990). Ankara Yörükleri (1463, 1523/30 ve 1571 Tahrirlerine Göre)OTAM (Ankara Üniversitesi Osmanlı Tarihi Araştırma ve Uygulama Merkezi Dergisi) sayı 18
  6. ^ a b Aksoy, Erdal (2000). Günümüz Kırıkkale Karakeçili Yörüklerinin Aşiret YapısıHacettepe Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları, 1(165-178).
  7. ^ Solak, İbrahim. XVI. Yüzyılda Maraş ve Çevresinde Dulkadirli Türkmenleri
  8. ^ İsa Özkan. Herikli Türkmenleri ve Herikli Kelimesinin Etimolojisi. Uluslararası IV. Türk Dili Kurultayı, İzmir-Çesme, 25-29 Eylül 2000
  9. ^ a b Fahrettin Tızlak, Teke Türkmenleri ve Osmanlı Devleti. Antalya Kent Müzesi Projesi yayınıdır
  10. ^ Mehmet Ali Hacıgökmen. Anadolu Selçukluları Zamanında Sadrü´d-din Konevî´nin Türkmen İsyanlarına Bakışı
  11. ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q Erdoğan, Kutluay (derleyen), Demir, Tazegül (düzenleyen) (2011). Kars ve Ardahan Türkmenlerinin Dünü ve Bugünü (Millî Mücadeledeki Yerleri)Türk Kültürü ve Hacı Bektaş Velî Araştırma Dergisi, İlkbahar 2011/58, sayfa: 191-212
  12. ^https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrkiye_T%C3%BCrkmenleri
  13. ^ a b Ata, Aysu (2010). Moğol fütuhatı ve Doğu-Batı Türk yazı dili kavramları üzerine, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Türkoloji Dergisi, 17, 1 (2010) 29-37
  14. ^ a b Uğurlu, Mustafa (2011). Oğuzca ve "Anadolu Merkezli Oğuz Türkçesi". Turkish Studies - International Periodical For The Languages, Literature and History of Turkish or Turkic Volume 6/1 Winter 2011, p. 123-156, Turkey
  15. ^ a b c d e f g Korkmaz, Zeynep (2010). Oğuz Türkçesinin tarihi gelişme süreçleri. Turkish Studies, International Periodical For the Languages, Literature and History of Turkish or Turkic, Volume 5/1 Winter 2010
  16. ^ Brockelmann, Carl (1954). Osttürkische Grammatik der islamischen Literatursprachen Mittelasiens. Leiden (Almanca)
  17. ^ Divanü Lûgat-it-Türk Tercümesi, çeviren Besim Atalay, TDK yayınları:523, Ankara 1941, cilt: 3, sayfa: 412-416
  18. ^ Daşdemir, Muharrem (2008). Anadolu ağızlarında çekimli yapılarda ortaya çıkan +(E)n eki ve buna bağlı ses değişmeleri. A.Ü. Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Dergisi Sayı 36 Erzurum 2008, sayfa: 12